Bahattin Canbilen
Bu haftaki konuğumuz Bahattin Canbilen’in çocukluğundan bugüne bilinmeyen konuşulmayan ve hiçbir yerde görmediğiniz fotoğraflarını, hayat hikâyesini size aktarmaya çalışırken kendi ağzından birkaç anısını da aktaracağız. Mesela şimdi yaşayan ve siyasi üç isimden söz edeceğiz. Mehmet Keçeciler, Halil Ürün ve Necati Çetinkaya… O dönem Sayın Canbilen, KTO Başkan Yardımcısı’dır. Sayın Keçeciler Başbakan Turgut Özal’ın A takımında Devlet Bakanı’dır. Sayın Necati Çetinkaya Konya Valisi’dir ve de Sayın Halil Ürün Büyükşehir Belediye Başkanı’dır. O günlerde Ankara’da Özal- Erbakan soğuk savaşı yaşanmaktadır. Devlet Bakanı Keçeciler KTO’yu ziyaret etmiştir ve Belediye’ye geçeceğini söyler. Ankara’nın havasını bilen Sayın Vali Çetinkaya güzelce, kibarca oraya ziyaretin uygun olmayacağını bakana ima eder. Sayın Bakan valiye yanında gelmemesini söyler ve yürüyerek Ticaret Odası’ndan çıkar ve karşı caddeye geçerek Halil Ürün’ü ziyaret eder. Bakın aradan on yılı aşkın süre geçmiştir. Bugün Sayın Çetinkaya ile Halil Bey aynı çatı altında yan yanadırlar ama Sayın Keçeciler sahayı terk ettiği gibi tribündedir. İşte konuğumuz Canbilen bu anısını anlattıktan sonra, “20 yıl odada görev yaptım. Ticaret olarak belki kaybettim, ama dünyayı, siyaseti öğrendim’ diyor…
20 Haziran 1958’de Eski Garaj’a yakın, yerli Konyalılar’ın eski yıkama yağlama olarak bildikleri Tahtatepen mahallesinde Koca Mustafa’nın hanının arkasında dünyaya gelen Bahattin Canbilen, banka emeklisi Ali Rıza Canbilen ile ev hanımı Yıldız Canbilen’in
beş çocuğundan dördüncüsüdür.
KONYA’NIN EN KÖKLÜ AİLELERİNDEN
Canbilen ailesi Konya’nın en köklü ve yerli ailelerindendir. Askeri Mubayaa memuru olan ve Üçler Mezarlığı’nda ‘Ağlayan Hoca’ olarak bilinen Mevlana Dergâhı’na bağlı bir dedenin çocukları olan Ali Rıza Canbilen bu ailenin en büyük oğludur. Ayrıca Ali Rıza Canbilen, Muştak Canbilen, Kasım Canbilen, Vehbi Ömer Canbilen ve Melika Canbilen (Şenalp) kardeşler Konya’ya verdikleri hizmetler, çalışmaları, görüntüleri ve emekleri ile yediden yetmişe herkesin tanıdığı ve saygı duyduğu insanlardır.
Bahattin Canbilen’in kardeşleri Hüsniye Kendi, Saadet Köklü, Abdülkadir Canbilen ve Sıddık Canbilen yine büyüklerinin, atalarının yolunda bugün toplumda örnek insanlar olarak dimdik durmaktadırlar.
Üç erkek kardeş Canbilenler, döküm işlerinin yanı sıra inşaat ve taahhüt işinde de yurt içinde ve yurt dışında başarılı birer iş adamıdırlar.
KERTENKELE İLK GÖRDÜĞÜM VE KORKTUĞUM HAYVAN
Meşhur Soğancılar’ın köşkü olarak bilinen evde dünyaya gelen Bahattin Canbilen o tarihi cumbalı Konya taş evinde 3 yaşına kadar ailesi ile birlikte oturmuştur. Sayın Canbilen o evi hatırlarken, ‘Bahçeli bir evdi. Bir gün duvarın üzerinde tutunmuş yürüyen bir yavru kertenkele gördüm. Bu gördüğüm ve korktuğum ilk hayvandı. Bu evi hep kertenkele ile hatırlarım. Çocukluk hayallerim ile birlikte hep o kertenkeleyi hatırlarım’ diyor.
ALTINÇEŞME İLKÖĞRETİM OKULU’NUN İLK MEZUNU
Altınçeşme İlkokulu’nda alfabe ile tanışan Bahattin Canbilen için bu okulun da ayrı bir anlamı vardır. Meşhur Fransız Okulu’nun yıkılıp sonradan bugünkü Cumhuriyet İlköğretim Okulu adını alan bu okulun ilk mezunlarındandır. Bahattin Canbilen 3 yaşında iken Araboğlu makasındaki Ahmet Küçükarmağanlar’ın 2 katlı yığma evine taşınan Canbilen ailesi artık uzun yıllar bu mahallenin köklü ailesi olacaktır. Dolayısıyla da Bahattin Canbilen Altınçeşme İlkokulu’ndan sonra, sırası ile Mevlana Ortaokulu, Endüstri Meslek Lisesi ve Ankara Teknik Eğitim Fakültesi Metalürji bölümünü başarı ile derece ile tamamlamış.
KADRİYE KENDİ HOCAMI UNUTAMIYORUM
Her ilkokul öğrencisi için olduğu gibi Bahattin Canbilen için de unutamadığı ilkokul öğretmenleri var. Mesela bunlardan birisi de Kadriye Kendi. Bu öğretmenden bahsederken ‘Çok hırslı bir öğretmenimizdi, yüksek idealleri vardı. Mesela Perihan Damarsardı diye bir öğretmenimiz vardı. Bir albayın eşi idi. Kendilerinin çok büyük desteklerini gördük. İlkokulda aynı sınıfta okuduğumuz, bugün için Konya’da vitrinde olan Tahir Büyükhelvacıgil, Murat Özkaşıkçı, Hüseyin Birim ile hala arkadaşlığımız, dostluğumuz aynı sıcaklıkta devam eder Ben en çok Beden Eğitimi dersine düşkündüm, sporu çok seviyordum. Şiir okumaya çok hevesliydim, hatta birkaç tiyatro oyununda rol aldım, oynadım’ şeklinde konuşuyor. İşte Canbilen’den dinlediğim anılar…
SOSYAL BİLGİLERDEN SINIFTA KALDIM
‘Ortaokulda müdürümüz Sabahattin Şengül idi. Bizi yönlendiriyordu. Daha sonra Konya’da Milli Eğitim Müdürü oldu. Öğretmenlerimiz çok vasıflı ve kaliteli idiler. Bir yılı hiç unutamıyorum. Beş alsam geçecektim, ya da 4.5 alsam geçecektim. Ama ben Sosyal Bilgiler’den 4.4. ile sınıfta kaldım. Spora düşkündüm. Mehmet Özdil, Metin Cıldam , Muzaffer Tulukçu spordan arkadaşlarım idi. Babam çok üzülmüştü, ‘Ya spor ya da eğitimini yap’ dedi. Sporu bıraktım ve kendimi derslerime verdim Ondan sonra da hiç sınıfta kalmadığım gibi hep okulları ve sınıfları derece ile bitirdim.
Bu arada bu dönem denildiği zaman unutamadıklarım arasında Müdürümüzü, şapka giymemizi ve okulun disiplinini hiç unutamıyorum. Bunlar o dönemde beni çok etkilemişti.’
NASIL DÖKÜMCÜ OLDUM?
‘Tezcan Uzcan, Endüstri Meslek Lisesi’nin müdür yardımcısı idi. Babam benim sanat okuluna gitmemi ve bir meslek sahibi olmamı istiyordu. Kayıt yaptıracaktık. Tezcan Uzcan kontenjanı dolmadığı için benim döküm bölümüne yazılmamı istedi ve buraya kaydımı yaptırdı. Oysa ben elektrik ve elektronik bölümüne yazılmak istiyordum. Nasipmiş. Burada karar vermiştim. Artık girdiğim bölümün en başarılı öğrencisi olacaktım. Hatta bana bu bölüm için senin mizacın buna uygun değil bile dediler. Hiçbir zaman yılmadım. Son sınıfta bilgi yarışması yapıldı, diğer meslek dalları ile finalde yarıştık kazandık. 1973-74 öğretim yılında okul birincisi olarak mezun oldum.’
BAŞARI DOLU SPOR YAŞAMI
‘Sporda voleybol ve basketbol oynadım. Tabii ki her çocuk gibi önce mahalle arasında futbol oynuyorduk. 1966’da İdmanyurdu’nda basketbol oynamaya başladım. Antrenörümüz Özcan Vanlıoğlu idi. Okulda ise Abdullah Çınar, Osman Nazlı hocalarımız çok iyi basketbol oynarlardı. Beni, onların bu oyunları heveslendirmişti. İlk lisansım 1968’de Demirspor’da çıktı. Başkan Ali Gözönü’ydü. Antrenörümüz ise Hasan Özkaplan’dı. 17 yıl aralıksız Demirspor ve Yolspor’da basketbol oynadım. Türkiye şampiyonasında final oynadık. Amasya’da finalde Ankara Koleji’ne yenilerek Türkiye ikincisi olduk. Takımımız çok iyiydi. Recep Albay, ben, oyun kurucu Mehmet Erkek, pivot Birant Türkan ve Numan Süel ile ilk beşi oluşturuyorduk. Hep Konya şampiyonu olduk. Abilerimiz ise Vezir Balcıoğlu ve Kerim Sargın idi.’
BİR MAÇTA MİLLİ HAKEMLİĞİ BIRAKTIM
Faal spor yaşantısından sonra basketbol hakemliğine başlayan Bahattin Canbilen daha sonra 3 yıl hakemlik yapar. Artık milli hakem olmuştur. Ama işte düdüğü bıraktığı o talihsiz maç için sahaya çıkar. Gelin o maçı kendi ağzından dinleyelim: Bir gün Yolspor - İdmanyurdu maçını yönetiyordum. Seyircinin biri çirkin çirkin bağırıyordu. Aslında basketten filan da anlayan bir tip değildi. Onun bağırmalarına ya cevap verecek ya da bu işi bırakacaktım. Çok sinirlenmiştim. Karşılık vermeyi kendime yakıştıramadım ve düdüğümü bıraktım. Bırakış o bırakış işte.
21 YAŞINDA TİCARET ODASI’NDAYDIM
Genç yaşta hayata atılan, başarılı bir eğitim ve spor hayatı olan Bahattin Canbilen 21 yaşında, evet tam 21 yaşında henüz askerliğini dahi yapmadığı çağda, genç delikanlı iken Konya Ticaret Odası Yönetim Kurulu üyesi olmuştu. Ve tam 20 yıl bu görevi başarı ile yerine getirmişti. Odada ise birlikte çalıştığı isimler Rahim Özkaymak, Mehmet Ortaer, Remzi Akhan, Niyazi Horasan, Aslan Atar, Mustafa Çevik, A. Rıza Yavuz gibi Konya’nın en seçkin isimleri idi. Ticaret Odası’na başlama işini ise şöyle özetliyordu: 1981 yılında rahmetli Haydar Koyuncu, KTO başkanlık yarışında beni yanına çağırarak ticaret odası seçimlerine girmeme istedi. İlk defa birinci dereceden siyaseti, seçimi yaşıyordum. Karşımızdaki listede ise Metin Enis, A. Rıza Tanaçar gibi büyüklerimiz vardı. 7 oyla biz bu seçimi kazandık. Ve bizim için oda hayatı da başladı.
ÖZAL İLE 10 YIL ÇALIŞTIK
Ticaret Odası deyince Sayın Canbilen’den unutamadığı birkaç anısını istedik. Ve başladı anlatmaya:
Özal’ın ilk yılları idi. Tam 10 yıl Özal ile birlikte çalıştık. Tansu Çiller o yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde yeni profesör olmuştu. Yeni yeni açıklamalar yapıyordu. Biz de kendisini odanın Ekonomik Değerlendirme Toplantısı’na davet ettik. Geleceğim dedi. Son gün ‘Eşim rahatsız’ deyip gelmedi. Aradan bir yıl geçti. Kendisini yine bu toplantıya davet ettik. Yine geleceğim dedi, sonra Süleyman Demirel’e sorun dedi. Yani icazet istedi. O dönem Özal cumhurbaşkanı idi. Özal da geleceğini açıklamıştı. 2 gün kala Tansu Çiller’i Süleyman Bey’in göndermediğini öğrendik.
ADNAN KAHVESİ PAT DİYE İÇERİYE GİRDİ
‘Rahmetli Adnan Kahveci’yi yine böyle bir ekonomik değerlendirme toplantısına davet ettik, kabul etti. Başta Sayın valimiz ve emniyet müdürü olmak üzere herkes hazırlandı. Tüm yollarda tedbirler alındı. Biz KTO’da bekliyorduk. Kapı pat diye açıldı, içeriye rahmetli giriverdi. Bir öğrendik ki Sayın Kahveci siyah bir jeep ile gelmiş. Arabayı da kendisini kullanıyormuş, Necati Çetinkaya valimizdi. ‘Biz kendi arabamızı kendimiz kullanırız’ deyiverdi. O gün bir de kendisine plaket vereceğimizi söyledik. Adnan Bey ‘Ne gerek var. Ben size ne yaptım da bana plaket vereceksiniz? Ben böyle bir şeyi hak etmedim’ dedi ve plaketi kabul etmedi.
Ticaret Odası ile Konya’nın üçte ikisini tanıdım. Bunlar benim hayatım için çok önemliydi. Belki bu dönemlerde ticaret olarak bir şey kazanmadım. Hatta dahası, kaybettim bile. Ama şunu çok iyi biliyordum ki burada öğrendiklerim, gördüklerim para ile, pul ile kazanılamayacak şeylerdi. Çok güzel günlerim oldu. Allah’a hep hata yapmamak için dua ettim. Hep makamın ağırlığını taşımaya ve korumaya çalıştım’
ÜNİVERSİTE OKUDUM, KONYA’YA MAÇA GELDİM
68’li yıllarda siyasi kimlik çatışmaları vardı. Hükümetlerdeki istikrarsızlıklar yüzünden 6 yılda okulu bitirdim. Bu arada sporu bırakmıyordum. Ankara’da antrenman yapıyor, haftanın iki günü, Çarşamba ve Cumartesi günleri Konya’ya gelip iki maç yapıyordum. Kulüpler de harçlığımı veriyor, bana yardımcı oluyorlardı. Bu okulu da derece ile üçüncü olarak bitirdim. Eskişehir’e öğretmen olarak tayinim çıktı. Ama ben bir gün bile öğretmenlik yapmadan Konya’ya döndüm. 1980 yılında Konya Karatay Sanayii’nde ilk atölyemizi açtık.
DÜKKÂNI AÇTIĞIM GÜN
BABAMI KAYBETTİM
1981’de dükkânı açtığım ilk gün babamı kaybettim. Babam karaciğer kanseri idi. Hayatımda unutamadığım olayların başında ise bu gelir. Çok acı bir gündü.
1986’da evlendim. Babamı kaybettikten sonra dört kardeş bir araya gelerek babamız olmadığı için hep birbirimizi evlendirdik.
ÇOCUKLARIMIN İYİ BİRER EVLAT OLMASINI İSTİYORUM
Üç çocuğum var. Tuba, ODTÜ iktisatta okuyor. Diğer kızım Tuçe ilköğretimde, oğlum Selim ise henüz 4 yaşında. Tuba’nın Dünya Bankası ya da Merkez Bankası’nda çalışmasını arzuluyorum.
Tuçe öğretmen olmak istiyor, oğlumun ise nasipse bu fabrikanın başına geçmesini istiyorum.
Çocuklarımın çok iyi birer insan olmasını ve birkaç dili çok iyi derecede bilmelerini istiyorum.
DOSTLUKLARIN DEVAMI EN GÜZEL ŞEY
Sohbetimizin sonuna geliyorduk. Çünkü bu sohbet için bize verilen saatte biz oradaydık, ama yurt dışından gelen iki Alman da Sayın Canbilen ile görüşmek için dışarıda kendisini bekliyordu. ‘En son olarak ne söylemek istersiniz?’ dediğimiz zaman hiç düşünmeden “Bütün yaşamım boyunca yaşadıklarımızla bugüne geldiğimiz zaman dostlukların devam etmesini istiyorum. Çok dostum olacağına kalıcı dostluklara, değerli, çok özel dostluklara destek veren gerçek dostlarımın olmasını istiyorum. Ve bu dostlara destek yardımcı olmayı ve onların da bana destek olmalarını bekliyorum…” dedi.