Hazırlayan:Uğur ÖZTEKE
Konya’nın meşhur meçhul yüzleri - 83
Köy çocuğu olarak dünyaya gelen, çobanlık ve çiftçilik yaptıktan sonra Konya’da at arabacılığı ve bakkallık yapan, Akademiyi başarıyla bitirip belediyelerde her kademede görev yapan, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreterlik görevinin yanı sıra Konyaspor’un süper lige çıktığı dönemde kulüp başkanlığı yapan başarılı bürokrat
Mehmet Köseoğlu
Mehmet Köseoğlu 1 Mart 1958 tarihinde Altınekin’e bağlı Mernek’te dünyaya geldiği zaman çiftçilik yaparak geçimini sağlamaya çalışan Hacı ve Ayşe çiftinin üçüncü çocuğu oluyordu. Bölgede sonradan çiftçiliğin yanı sıra bakkallık yapacak olan ve ‘Bakkal Hacı’ olarak bilinen Hacı Köseoğlu’nun bu haftaki konuğumuz Mehmet’ten sonra beş çocuğu daha dünyaya gelecek ve bu çift sekiz çocuklarıyla zor ama mutlu bir hayat mücadelesi verecektir.
KÖY ÇOCUĞU OLARAK MÜHENDİSLİK YERİNE ZİRAAT VEYA VETERİNERLİK OKUMAYI ÇOK İSTERDİM
Sohbetimizin başında Mehmet Köseoğlu’na doğup büyüdüğünüz çevre ve o günler dediğimiz zaman konuğumuz birden çok çok eskilere dalıyor ve anlatmaya başlıyordu: Biz, kardeşlerim Zahide, Arife, Havva, Osman, Zekiye, Ahmet ve Nefise ile gerçekten çok zor yıllar yaşadık. Yokluğu, yoksulluğu gördük. O günleri elbette unutmamız mümkün değil. İnkâr da edemeyiz. Mesela bana köy denildiği zaman aklıma önce hep keşke mühendislik yerine Ziraat veya veterinerlik okusaydım şeklindeki hayıflanışım gelir. Köy denildiği zaman koyun kuzu aklıma gelir, yani genelde küçükbaş hayvanlar. Çünkü bizim doğup büyüdüğümüz köyde genelde küçükbaş hayvancılık yapılırdı. Ziraatın, tarımın yapıldığı yerdir benim için köy. Hayvancılığın yapıldığı yerdir köy. Ben köyden ayrıldığım zaman tam 10 yaşındaydım. Ama üniversiteyi bitirinceye kadar da köyden kopamadım. Hep sık sık köye gidip tarlada, ekinde çalışıyordum. Çocukluk, gençlik, delikanlılık çağlarında köyden hiç kopmadım.
HATTA MUSTAFA ÖZKAFA’YA BİLE MERCİMEK YOLDURDUM, ELLERİNE HEP DİKENLER BATMIŞTI
Hatta en son tahmin ediyorum ki yaklaşık 28 yıl oldu. Ramazan, yine böyle sıcak bir yaz ayına denk gelmişti. Mübarek Ramazan’dı ve köye mercimek yolmaya gitmem gerekiyordu. Akademide de öğrenciydim, okulu bırakıp mercimek yollamaya gidecektik. Amcamın mercimeğini kaldıracaktık. Ve o zaman akademiden çok samimi arkadaşım olan Mustafa Özkafa ile birlikte bizim köye gittik. Ben köy çocuğuydum ama Mustafa öyle değildi ki o şehir çocuğuydu. Mercimeği birlikte yolduk ama mercimeğin bütün dikenleri bizim Mustafa’nın eline batmıştı. Amcam Hulusi Köseoğlu bugün bile hala söyler ‘Koskoca Belediye Başkanına o mercimeği nasıl yoldurdun’ diye.
KENDİ KOYUNLARIMIZI, KUZULARIMIZI HEP BEN GÜTTÜM
Ailemizin kökü de köylüydü. Zengin filan değildik ki. Geçimimizi topraktan sağlıyorduk. Bizim 60–70 koyun, keçi, yani küçükbaş hayvanımız vardı. Birkaç inek de vardı. Konya’ya geldikten sonra da köye gittiğim zaman amcamın koyunlarını güttüm. O zamanlarda köylerde çoban filan yoktu. O zaman ailelerin küçük çocukları kendi hayvanlarını güderdi, ben de küçükken hep kendi hayvanlarımızı güttüm.
EVİMİZİN HAYATINI, TANDIRI AKAN DAMINI UNUTAMIYORUM
Tabii doğup büyüdüğümüz evimiz de tam bir Anadolu eviydi. Köy eviydi kısaca. Evimiz taştan 2 oda, bir mabeyin dediğimiz ev tipindeydi. Ayrıca mutfağı, örtmesi evin dışında olan, avludan girişi olan tipik bir köy eviydi. Hayatında tandırı, ocağı bulunan, toprak damı olan bir ev işte. Hatta damı akmasın diye yuvardık. Ama yine de çok yağmur yağdığı zaman dam akar, biz de akan yerlere sahanlar, leğenler koyardık.
5 YAŞINDA HATİM İNDİM
Çocukken biz bir de mektep dediğimiz hocaya, camiye gider, Kur’an-ı Kerim’i öğrenirdik. Ben de 1963 yılında Kur’an-ı Kerim’i hatmetmiştim. 5 yaşındaydım, 5 yaşında hocaya gitmiştim. Hatimde bütün öğrenciler işte sıra ile okurlardı. Aşır okuduk, hatim indim, el öptük, para aldık.
KÜÇÜK YAŞTA OKULA GİDİNCE ÜÇÜNCÜ SINIFTA BENİ KAYDETTİLER
Küçük yaşta okula gittim. İlk iki yıl sınıfta okurken hiç unutmuyorum hocamız herkese karne dağıtır, benim için de ayrı bir karne düzenlerdi. Okula kaydım da üçüncü sınıfa geldiğim zaman yapılmıştı. Karakaya ilkokuluna gittim. İlk iki yıl öğretmenimiz Mehmet Arıkan’dı, daha sonra Abdullah Yünsever öğretmenimiz oldu. Bir de o zamanlar öğretmenlerimiz bizimle bire bir çok iyi ilgilenirlerdi. Hiç unutmuyorum, o zaman her öğrencinin adına bir ağaç dikilmişti. Hala o ağaçlar duruyor, şimdi köye gideriz bu benim ağacım diyebilirim. Taşımalı eğitime geçildi. Ama okulda şu anda bile bizim ağaçlar yine durur. Köyün çeşmesi uzaktı ama biz bu ağaçları sulamak için güğümler ile, tenekeler ile su taşır, buraları sulardık.
KIŞIN ISINMAK İÇİN HERGÜN OKULA TEZEK TAŞIRDIK
Kışın okulda ısınmak için herkes evinden tezek -biz ona kerme deriz- götürürdük. Bir elimizde çanta, bir elimizde kerme ile okula giderdik. Her öğrenci bir kerme götürür, o gün onu yakar ısınırdık. Beş sınıf bir arada okurduk. Öğretmen beşinci sınıf öğrencilerine ders verirken diğer sınıflar ya kendilerine verilen ödevleri yapar ya da onları dinlerdi.
MÜZİK DERSİNİ HİÇ SEVMEZDİM
Bütün dersleri severdim ama sevmediğim tek bir ders vardı, o da müzikti. Niye? Çünkü öğretmen derste herkese türkü söyletirdi, ben türkü söyleyemediğim bilmediğim için sesim iyi olmadığı için kabiliyetimde yoktu o yüzden müzik dersini hiç sevmezdim.
1968’DE KONYA’YA GELDİK
1968 de Konya’ya geldik. Kayacığın oraya geldik. Araplar mahallesinde Sansar sokakta bir evde oturduk. Evimiz Hasan Angı’ların evi ile bitişik bir evdi. Bir yıl burada kirada oturduktan sonra Araplar mezarlığının arka tarafında bir arsa aldık ve buraya ev yaptık Kırbaşı Caddesi üzerine.
BABAM VE BEN AT ARABACILIĞI YAPTIM
Babam ilk Konya’ya geldiği zaman ilk iş olarak ailesinin çocuklarının geçimini sağlamak için at arabacılığı yaptı. Bunu söylemekten hiç çekinmiyorum gurur bile duyuyorum. Hatta bende at arabacılığı yaptım. Fenni fırından Araplara at arabası ile dolmuşçuluk yapardık. 25 kuruştu. Bende at arabacılığı yaptım.. Daha sonra da tripörtörler çıktı. Biz at arabası ile Fenni fırın Araplar hattına çalışırdık. Pazar günleri ise Muhacir pazarı Araplar dolmuşçuluğu yapardım. Ama burası 50 kuruştu. Arabayı doldurduk mu, çok büyük para kazanırdık.
BABAM BAKKALLIĞA 1972 YILINDA BAŞLADI
Babam bakkallığa 72’li yıllarda başladı. Yani Konya’ya geldikten 4 sene sonra. Ben de 14-15 yaşlarında idim. At arabacılığından sonra üç tekerlekli aldık. Babam bu üç tekerlekliyi süremiyordu. Ben sürüyordum. Hale gidip gelmek mal getirmek gerekiyordu ben her gün üç tekerlekli ile bakkal dükkânına mal taşırdım. O zamanlar meyve sebze taşıdığımız sandıklar bile depozit eli idi. Geresin geri kasaları hale götürür, teslim ederdik. Üniversiteye gidinceye kadar bu işi de yaptım.
ZEYTİNYAĞINI GRAM İLE SATAR, JELATİNLİ SİGARALARI ÖZEL MÜŞTERİLERE TEZGAHIN ALTINDAN VERİRDİK
Zeytinyağını, pamuk yağını o zamanlar bir bardak ile satardık. Vatandaş bardağını getirir tezgah altından verirdik. Sana yağı yine tezgahın altından verirdik. Samsun Maltepe’nin jelatinli olanını devamlı müşterilerimize el altından satardık.
5. SINIFTA FİZİK VE KİMYA’DAN SINIFTAN KALINCA
5. sınıfta fizik ve kimyadan sınıfta kaldım. O zaman yani o yıl eski imam hatip, yeni imam hatip diye bir şey çıkmıştı. Bizim arkamızdan yeni İHL liler geliyordu. Ben ikmale kaldığım için beni tekrar 4. sınıfa koydular. 2 ay oraya devam ettikten sonra beni tekrar beşinci sınıfa yani liseye aldılar.
İHL BEŞİNCİ SINIFTA KALINCA EVLENDİM, SİLLE’DEN TAŞ TAŞIMAYA BAŞLADIM
İmam Hatip Lisesi beşinci sınıfta kalınca 1974 yılında evlendim. İHL beşinci sınıfta idim. Keziban hanım ile evlendim bu evlilikten Fatma Kevser, Halil ve Yasin dünyaya geldi.
O zamanda Sille’ye gidip taş getirdik sattık. O zamanlar tahta kasalı kamyonlar vardı. Elimizde silleden taşları kamyona yükler nerede inşaat varsa oraya o kamyondan taşları yine elimizle indirirdik. İnşaatlarda çalıştım inşaatlarda amelelere harç verdim harç kardım. Amelelik yaptım. Toptancılarda iki yıl toptan bakkaliyede çalıştım. Daha sonra bir yıl eski yıkama yağmanın olduğu yerde bir bakkalın yanında çalıştım. Burada da ticareti bakkalcılığı öğrenmek için çalıştım.
BAYRAM BAŞPINAR İDMANYURTLU’YDU İDMANYURDU MAÇ KAZANDIYSA
HERKES SÖZLÜYE KALKMAK İSTERDİ
İmam Hatip Lisesinde çok iyi hocalarımız vardı. Mesela Abdurrahman Poçan hoca vardı
Arapça dersimize Bekir Yiğit girerdi. Bekir hocanın lakabı ‘Yaylı Bekir’ idi. Üçüncü sınıfta ikmale kalınca İrfaniye Kur’an Kursu’na gittim Mehmet Kaya hocadan ders aldım. Bayram Başpınar müdürümüzdü. İdmanyurdu’n da yönetici idi aynı zamanda bizde kuran-ı kerim dersine girerdi. Eğer Pazar günü İdmanyurdu maçı aldı ise pazartesi günü herkes onun dersinde sözlüye kalkmak isterdi. Çünkü o gün hepimize iyi not verirdi. Ama İdmanyurdu yenildiyse kimse o gün tahtaya kalmak istemezdi. Çünkü iyi not vermezdi.
H. ALİ KAP GÜREŞÇİYDİ BEN DE GÜREŞİYORDUM. BU SAYEDE DERSLERDEN GEÇTİM
Son iki sene H Ali Kap meslek derslerimize girmeye başladı. Hoca eski güreşçilerdendi. Bende okulun güreş takımında idim. Bu sayede dersleri kurtardık. Ve derslerden geçtik.
OKULUN GÜREŞ TAKIMINDAYKEN BEDEN EĞİTİMİNDEN İKMAYLE KALDIM
5 sınıfta beden eğitiminden sınıfta kalmıştım oysa okulun güreş takımında idim ve sporcu idim. Tahir Yaman diye bir beden eğitimi hocamız vardı. Niye ikmale kaldığımın sebebini de biliyorum 19 Mayıs provaları vardı. Sıra bize geldiği halde bu hoca kız lisesi öğrencilerini bizim önümüze aldı bizde buna karşı geldik sıra bizim filan dedik bu arada itiş kakış oldu tabii hoca biraz tartaklanmış o yüzdende hoca derste o zaman gördüğü kafasına taktığı öğrenci kim varsa onu sınıfta bırakmıştı. O sınıfta bıraktıklarından biriside bizdik.5 sınıfın sonunda bütün derslerimi verdim ve altıncı sınıfa geçtim. 6. ve 7. sınıfları direk geçtim ve okulu bitirdim artık İHL mezunu idik.
YÜKSEK İSLAM ENSTİTÜSÜNÜ KAZANAMADIM AMA ERTESİ YIL AKADEMİ HARİTA KADASTRO BÖLÜMÜNÜ KAZANIP ÜNİVERSİTEYE BAŞLADIM
Üniversite imtihanına girdik bizim hedefimiz Yüksek İslam enstitüsünü kazanmaktı. Hiç unutmuyorum o yıl 324. 624 puanla Yüksek İslam Enstitüsüne öğrenci aldılar. Oysa ben tam 325 puan almıştım. Bu yüzden de sınavı kazanamadık. O yıl bakkal dükkanına devam ettim. Birde MTTB’de kurs vardı Alaaddin Bayram, İsmet Demir Mustafa Büyükbaş kurs verdi benim gibi toplam 15-20 öğrenci vardı. Biz bu kurslara gündüz çalıştığımız için zaten akşamları gidiyorduk.. Birde o dönemlerde böyle üniversiteye hazırlık kursları filanda daha yeni yeni başlıyordu. Bu hocalarımızdan Allah razı olsun bizde çok emekleri var. Ertesi yıl üniversite sınavlarından tam 436 puan aldım. Ve DMMA Harita kadastro bölümüne girdim Artık Yüksek İslam Enstitüsünü bende düşünmüyordum.
77 DE AKADEMİYE BAŞLADIM, MUSTAFA ÖZKAFA MUSTAFA ÖZKAN ORTAK KİTAP DÜKKANI AÇTIK
1977-78 eğitim yılında Akademiye başladık. Aile de fakirlik var. Nüfus kalabalık. Akademi de iken Civiloğlu pasajında teknik kitap kırtasiye büro malzemesi satan bir kırtasiye dükkanı açtık. Mustafa Özkafa. Mustafa Özkan ve Abdullah ile ortaktık. Bu dükkana ortak alabilmek için nişan yüzüklerimi ve elimizdeki altınları sattım. ‘Akademi kitapevi’ni kurmuştuk. Bu arada köy işleri de devam ediyordu oraya da gidip çalışıyorduk. Amcamla babamın traktörü vardı gidip traktörü sürüyordum. Harman işliyordum. Akademide 3 sınıfta TÖBDER’ in karşısındaki sokağın içerisinde Gümüş kitapevini açtık
BİZİM BÖLÜMDE DEV-SOLCULAR ÇOĞUNLUKTU, İKİ ÜÇ TANEDE ÜLKÜCÜ VARDI
Bizim sınıfta Mustafa Özkafa, Bekir Çetin filan vardı. Biz 8-10 kişi idik. Harita kadastronun hepsi dev solcu idi. Birde iki üç tane ülkücü vardı. Bizim başladığımız yıllarda 78- 79 da anarşinin en yoğun olduğu dönemlerdi. Bir ay okul olur bir ay tatil olurdu. Biz birinci sınıfın sonunda kitap kırtasiye ticaret işine başladık, Muzaffer Hançerlinin babasının pasajın içinde çay ocağı vardı. Mehmet Hançerli’ de arada bir babasının dükkanına gelirdi. Mehmet Hançerli ile de talebe derneğinde otururduk. Latif Başaşçı okulu bitirince Talebe Derneği başkanı ben oldum. Özkafa başkan yardımcısı oldu. HİMTAŞ yeni kurulmuştu. Dernek Ahmet Efendi çarşısının üstündeydi. İbrahim Sarıoğlu seçimi ben kazandım diye ertesi gün masaya oturdu. Sürtüşmemiz oldu o zamanlar Akıncılar ile MTBB’nin ayrışımının olduğu dönemdi. Ama sonunda yine ben başkan olmuştum.
İHTİLAL OLUNCA MUSTAFA ÖZKAFA İLE BENİM SAKALLARIMI ZORLA KESTİRDİLER
Biz öğrenci iken bile bir koltukta üç karpuz taşıyacağız diye çırpınıyorduk. 2. sınıfın başı idi ihtilal olmuştu. Bizim bölümün başkanı prof Abbas Barış Kamer idi. Dengeleme hocamız idi. Sakallı olmamız yüzünden Özkafa ile beni şikâyet etmiş ertesi gün sakallarınızı kesin dediler. Emir ile sakallarımızı kesmemiz çok ağrımıza gitmişti. Daha sonra ortalık düzeldi. Ama ihtilalden sonra bizi de Dutlukır’a götürürler mi diye çok korktuk. Eee, ne de olsa dernek başkanı idik. 3-5 ay kıl üzerinde durduk ama Allah’a çok şükür bizi alıp götüren olmadı.
Osman büyüyünceye kadar bütün işler benim üzerimde idi.
CEVAT İNAL NEZARETHANEDE BİLE DERSİNİ ÇALIŞIYORDU
Zaten o yıllar çok kötü yıllardı sabahları okula bile öyle tek başına gidemezdik ki. Sabah 8 e çeyrek kala pasajda buluşur 80-100 kişi toplu halde okula gider gelirdik. Tek tek gittiğimiz zaman ya hakaret ya da dayak olurdu. Hiç unutmuyorum bir gün bizi toplayıp Emniyete götürmüşlerdi. Şimdiki Mühendisliğin Dekanı Cevat İnal’da toplanıp nezarete götürülenlerin içinde idi. Cevat o zamanlar çok süper çok çalışkan bir talebe idi. Mesela o dönem bir kişi mezun olmuştu o da Cevat’tı. Ve hiç unutmuyorum nezarette bile Cevat Bey sürekli olarak ders çalışmıştı o ders çalışışı hiç gözümün önünden gitmiyor.
KİTAPÇI DÜKANIMIZ BOŞ KALMASIN DİYE AKADEMİDEN GEÇ MEZUN OLDUM
Akademiden 84 de mezun olduk. 1.5 yıl geç mezun olduk. Çünkü Özkafa, Özkan ve ben ortaktık. Hepimiz sıra ile askere gidip gelecektik çünkü dükkân boş kalmayacaktı ona göre okuldan mezuniyetimizi kendimize göre ayarlamıştık. Pasaj içindeki dükkânı da biz mezun olduktan sonra Hüseyin Baran’a teslim ettik. Çünkü pasaj içindeki dükkân biz öğrenciler için bir gelir kapısı gibiydi öğrenciler çalıştırır mezun olurken de bırakırlardı. Mesela biz Tevfik Kılıçtan almıştık.
MUSTAFA ÖZKAFA İLE GÜMÜŞKENT MÜHENDİSLİĞİ KURDUK
Daha sonra Özkafa ile birlikte Gümüşkent mühendisliği açtık. Tarhanlıoğlu iş hanında. O yıl yeminli bürolar eski mezunlara verildi. Çok çalıştık. Kolukısa’ ya gittik orada Konya’ya hiç gelmeden bir hafta çalışıyorduk böyle üç dört ay çalıştık. Gece çizim gündüz ölçüm yapıyorduk. İş başı 2.5 milyon lira alıyorduk. 84 yılında günde böyle 30 iş yapıyorduk. Bu büroda çalışmamız yaklaşık 11 ay sürdü.
ASKERLİK İÇİN ÖNCE POLATLI SONRA ERZURUM’A GİTTİM
Askerlik için 85’ in Ağustos ayında Ankara Polatlı yedek subay okuluna gittik. 4 ay sonra bize sakıncalı subay olarak kura çektirdiler. Ama normal olarak kura çekenler Sarıkamış’a gitti biz Erzurum merkeze gittik 29. Topçu alayında yedek subay olarak askerliğimizi yaptık. O zaman üç çocuğum vardı. Özkafa da 8 aylık askerliğini yapmış gelmişti.
DÜKKÂNA ORTAK OLACAK PARAM OLMAYINCA AYRILDIM
Arkadaşlar askerlik dönüşü bedesten içindeki kütüphaneyi açmışlardı. Ama benim buraya ortak olacak param yoktu. Bende ayrılmak istediğimi söyledim ve ayrıldım. Ayrıldığım zaman aldığım para ile Kavaklı petrolün arkasında bir ev, bir reno 76 model steyşın aldım birazda elimde para kalmıştı.
BELEDİYEYE ABDULLAH ÜZÜLMEZ’İN REFANSI İLE GİRİYORDUM
Ahmet Çakıcı belediyenin harita müdürü idi. Bana belediye de mühendise ihtiyaç var belediye adam alacaklar dedi. O dönemde de işe girmek çok zordu. 87 yılında Belediye girebilmek için müracaat ettim. Ama referans lazım idi. Belediye başkanı Ahmet Öksüz idi.Abdullah Üzülmez’ den bana referans olmasını istemek için çok samimi arkadaşım olan Hüseyin Üzülmez’ e gittim. Hüseyin’ e durumu anlattım. Hüseyin aynı zamanda bizim kütüphanenin de muhasebecisi idi. Oda beni aldı abisine birlikte gittik. Abisi hiç unutmuyorum-‘Hüseyin senin gibi ise tamam’ dedi. Bu arada benimle birlikte İsmail Samancı’ da iş için müracaat etmiş. İsmail Samancı ülkücü idi. Onun torpili de İl Başkanı rahmetli Adil Küçük imiş. Biz imtihana girdik çıktık. Ahmet Öksüz Avrupa’da idi döndü. Bir ay filan sonucu açıklamadılar. Sonradan açıklandı ben asil kazanmıştım İsmail ‘ de yedekten kazanmıştı.. Şubat 87 de işe girdim benden bir ay sonra da İsmail işe alındı.
İŞE GİRDİĞİM GÜNÜN GECESİ ANNEMİ KAYBETTİM
Annem benim işe girmemi çok istiyordu çünkü çok sıkıntı çekmiştik bana sürekli olarak oğlum memur ol ay başı geldi mi paranı al cebine koy derdi. Annem bu arada akciğer kanseri idi. 27 sinde işe başladım ama o gece annem öldü ( Karşımızda hep güler yüzlü ya da dimdik duran olarak görmeye alıştığımız Mehmet Köseoğlu gözyaşlarına engel olamıyor ve ağlıyordu. Bu arada konuşmaya da devam etmeye gayret gösteriyordu) Annem çok çekti 4- 5 sene uğraştık. Ama annem ayın birinde maaşımı aldığımı göremedi bile. 1989 da belediye seçimleri oldu. İlçe belediyesinde iki yıllık memur iken Selçuklu Belediyesi Fen İmar ve Harita müdürü oldum. İsmail Öksüz bey Selçuklu Belediye Başkanı idi. 1991 Ekim’in de Özkafa Karatay Belediye Başkanı olunca bende Belediye Başkan yardımcısı oldum. O zamanda 4 yıllık memur idim. 1999 Ağustos’una kadar Karatay Belediye Başkan yardımcılığı görevini yaptım.
1996’ DA MEHMET OKTUT’UN BAŞKANLIĞINDAKİ KONYASPOR YÖNETİMİNE GİRDİM
Bu arada 96’ ın 11. ayında Mehmet Oktut Karatay meclis üyesiyken Konyaspor yönetimine Belediyeden bir kişi girsen demiş ve ben bunun üzerine Konyaspor yönetimine girdim. 99 un 4 ayına kadar bizim Konyaspor yöneticiliğimiz devam etti. Kombassan Konyaspor’u alınca biz genel kurulda yönetimi bıraktık ve ayrıldık. 99 Ağustos ayında Büyükşehir Belediyesine genel sekreter yardımcısı oldum. 1 yıl sonra Büyükşehir Belediyesi genel sekreteri idim.
2001 yılının 10 ayında Mehmet Oktut Konyaspor Başkanı olunca bu kez başkan vekili olarak tekrar Konyaspor yönetimine girdim. Kısa dönemde 6- 6.5 trilyon borç ödedik. Ama 2002 nin altıncı ayında Adana maçında 5 yedik ve yönetimi bıraktık.
VALİ AHMET KAYHAN KONYASPOR SORUNUNUN ÇÖZÜLMESİNİ İSTEYİNCE
Konyaspor’a kimse sahip çıkmıyordu. 6 .5 trilyon borç vardı. Takımda bir futbolcusu dahi kalmamıştı. Vali Ahmet Kayhan bu sorunun çözülmesini istiyordu. Sayın Valiye kulüp başkanlığını en iyi Mehmet Köseoğlu yapar demişler. Vali bey bir gün herkesi topladı. Oda başkanları dernek başkanları filan Mehmet Dolular o gün başkan vekili idi. Bana sen başkansın deyiverdiler. 7 ayın 25 inde Konyaspor’ un kongresi yapıldı ve 3 gün içinde 20 arkadaşım ile birlikte Hüsnü Özkara’ yı Konya’ya getirdik ve anlaştık. 19 transfer yaptık. 7. ayın 28 inde bütün bu işleri yapıp bitirmiştik. 10-12 günlük kamp yapıp hemen lige başladık. Sıkıntılı dönemdi. Vergi borcu hacizler. Bankalar açılacak tüm hesaplara bilme haciz koymuştu. Beden Terbiyesi bile hacizli idi. 2.lig A kategorisinde idik ama bütün gelirlerimiz hacizli idi. Yönetim olarak toplandık arkadaşlar bütün deplasmanları kendileri üstlendi. Otel kamp bütün masraflar yönetim kurulu üyeleri tarafından karşılanıyordu. Herkes cebinden para ödüyordu.
ALTAN’I TELEFONLA DÖRT DAKİKADA TRANSFER ETTİK
Ama niyet halis olunca pek çok iş halloluyor. Başkan olduğum zaman kendi kendime söz vermiştim. Birincisi borçları ödeyecektik. İkincisi takımı şampiyon yapacaktık. Üç üncüsü de tesis kazandıracaktık. Tüm arkadaşlarımız ile birlikte amatör bir ruhla çalıştık. Süper lmige çıktık. Borçları ödedik. Hamzalar, Özdenler, Tayfunlar, Zafer Demirler bu dönemde alındı. Hiç unutmuyorum biz Timuçin’i almak istedik o –‘ kimi adlınızda beni alacaksınız?’ demiş. Biz de o gün Cenk, Zafer Biryol’u aldık Altan’ı telefonla 4 dakika aldım. Altan Antep ile 650 milyona anlaşmış peşinatta ona sakatsın demişler ben 400 milyar toplam 100 milyar peşine anlaştım ama dedim ki eğer sakat olursan senet alırım verdiğimiz parayı da geri alırım dedim o bu şartlarda Konyaspor’a geldi.
ŞEYTAN ÜÇGENİ ARTIK KONYASPOR’DA İDİ
Bir Sedat’ı sattık 750 bin dolar kazandık. Zafer Biryol’u bir sene sonra sattılar yanılmıyorsam 1 milyon euroya gitti. 2 milyon dolarlık futbolcu satıldı. Altan, Zafer Biryol ve Cenk’e şeytan üçgeni diyorlardı süper ligde. Zafer Biryol gol kralı oldu. İşte böyle bir Konyaspor ortaya çıkmıştı.
2.5 YILDA 6 YIL YAŞLANDIM BİR KULAĞIMI KAYBETTİM
O günler çok güzel günlerdi ama zor ve yıpratıcı günlerdi. Sıkıntılı günlerdi. Sağlığımı bile kaybettim. O 2.5 yılda inanın 5-6 yıl birden yaşlandım. Konyaspor yüzünden bir kulağım işitme kaybına uğradı.
BİR KOLTUKTA 4 KARPUZ
Bu arada çok yoğun bir çalışma tempomuz vardı. Büyükşehir Belediyesi Genel sekreterlik, Belediye Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanlığı, Konyaspor Kulübü Başkanlığı ve 1000 konutluk KARKENT Yapı kooperatifinin Yönetim Kurulu Başkanlığı.
HALUK ULUSOY MEHMET OKTUT’A ‘SEN BENİM ABİMSİN NE DERSEN YAPARIM’
Süper lige çıkma mücadelesi veriyorduk. Sondan üçüncü maçımız Kayseri ile deplasmanda Kayseri ile oynayacaktık. Kayseri’nin sahası kapalı idi. Onlar maçın Aksaray’da yada Niğde’de oynanmasını istiyorlardı. Mutlaka kazanmamız gereken bir maçtı., Mehmet Oktut ile Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’dan randevu aldık ve Antalya’ ya gittik Kendisine bu maçın bizim için önemini anlatarak maçın Ankara’da oynanmasını istedik. Haluk Ulusoy Mehmet Oktut’a ‘Sen benim abimsin sen benden ne istersen onu yaparım’ dedi ve maçı Ankara’ya verdirdi.
KONYASPOR BAŞKANI İKEN İKİ KERE AĞLADIM
Konyaspor da çok mutlu güzel tatlı günlerimiz geçti ama tabii bu arada üzüldüğümüz günlerde de vardı. Mesela başkan iken iki defa ağladım. Bu Kayseri maçı için Konya
otobüslerle Ankara’ya aktı. Özden, Tayfun, Zafer Demir Kayseri takımın da bize karşı oynuyorlardı. Bize kök söktürdüler. Maçı 2-1 aldık. Maç bittikten sonra soyunma odasında öyle bir ağlamış kendimi kaybetmişim ki maça gelen Başkan Mustafa Özkafa beni bir başka yere götürmelerini istemiş. Beni Ankaragücü tesislerine götürdüler neden sonra Konya’ya döndüm. Takım şehre şampiyon gibi girmiş ve biz neden sonra Konya’ ya gelebildik.
GENÇLERBİRLİĞİ MAÇINI KAZANMAMIZA RAĞMEN YUHALANINCA
Yine bir maç vardı. Süper ligde idik Gençlerbirliği maçını 2- kazandık ama tribünlerden hep aleyhimize bağırılıyor ve istifa diye bağırıyorlardı o maç ta susiç gelmişti ama takımı sahaya Hamza çıkarmış takım ilk defa 4 4 2 oynamıştı. Soyunma odasına girdim ve yine çok ağladım kırgındım. O maçtan sonra da zaten kulübü bırakma kararı aldık. Kulübün para sıkıntısı filan yoktu sadece baskılar yüzünden kulübü bıraktık. l lira borcumuz yoktu. Hatta kongreye giderken kongre sonrası ödememiz gereken paraları bile ödedik federasyondan mı ne paramız gelmişti Mehmet Yılmaz, Levent ve Yasin’ in paralarını ödedik çekleri aldık. 10 ayın 22 sinde 2004 de yönetimi bıraktık. Vergi dairesi dahil kimseye bir kuruş borcumuz yoktu.
TAHİR BEY GENEL SEKTERELİĞİ BIRAK KONYASPOR BAŞKANLIĞINA DEVAM ET DEDİ
2004 in sonunda Büyükşehir Belediye Başkanlığı değişti. Mustafa Özkafa Bey gitti. Tahir Bey Başkan oldu. Bana genel sekreterliği bırak Konyaspor’a devam et dedi. Daha sonrada onu da bırakmak durumunda kaldık.
GENEL SEKTERELİĞİ VE KONYASPOR BAŞKANLIĞINI BIRKAKTIKTAN SONRA NORMAL İNSAN OLDUĞUMU ANLADIM
Konyaspor Kulübü Başkanlığı ve Belediyedeki bu yoğun işleri bıraktıktan sonra normal insan olduğu anladım. Hiç boş vaktim yoktu. 17.00,17.30 ‘a kadar belediyede çalışır daha sonra da gece yarılarına kadarda kulüp de çalışıyordum. Çalışanlara az para vermek için arkadaşlarım ile hep gece yarılarına kadar mesai verdik.(Başkan Köseoğlu ile birlikte o dönemler yoğun mesai veren genç iş adamı Mehmet Soylu da başkanını doğrularcasına söze giriyor ve ‘Vallahi Uğur abi bizi gece yarılara kadar kulüpte çalıştırırdı’ diyor)
Şimdi gayet raht tv de futbol maçlarını son derece objektif izleyebiliyordum. Arkadaşlarla pikniğe gidiyoruz. Güreşiyoruz, futbol voleybol oynuyoruz. Ama artık düzenli yürümek istiyorum.’