Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden, Kırşehirli olmasına rağmen Konya’ya büyük hizmette bulunmuş, araştırmacı ve daha çok kütüphaneci kimliğiyle tanıdığımız Lütfi İkiz’i ve yine 2004 yılı Ağustos ayında aramızdan ayrılan Konyalı Mehmet Önder’i, birer hatıra ile anayım istedim.
Dr. Mehmet Önder... Kültür eski Müsteşarı, Eski Eserler-Müzeler Eski Genel Müdürü... Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın yayımladığı yüzlerce kitabın Yayın Yönetmeni, onlarcasının yazarı... Konya’ya ve Mevlana düşüncesine büyük katkıları olduğu söylenen Önder’in Atatürk sevgisiyle de dolu bir kişilik olduğunu “Atatürk’ün Yurt Gezileri”, “Atatürk Bildirileri”, “Atatürk Evleri Atatürk Müzeleri”, “Atatürk Konya’da” başlıklı kitaplarından anlıyoruz.
Mehmet Önder, son dönemlerinde Türkiye İş Bankası Yayınları’nın Kültür Editörlüğü’nü yaptığı ve dolayısıyla Konya dışında yaşadığı için kendisiyle hep telefonda görüşmüştük. Bu iletişim sırasında zaman zaman yüzyüze olmak ihtiyacı hissettiysem de nasip olmadı. Son görüşmemiz ise Büyükşehir Belediyesi’nin Halil Ürün döneminde çıkardığı ve 2003’te Özkafa döneminde ikinci baskısı yapılan Tarih ve Kültür Başkenti Konya isimli eser için ondan da bir makale istediğimde olmuştu. O zamanlar Büyükşehir’de kadrosuz Kültür Müdürlüğü görevinde –nasıl oluyorsa- bulunurken uzun uzadıya telefonda projeyi anlatmış, gayet nazik bir dille kendisinin de katkıda bulunması halinde kitabın daha prestijli bir içerikle yayınlanacağını ifade etmiştim. Kendimi Kültür Müdürü olarak takdim etmeme rağmen, rahmetlinin kulakları duymamış olacak ki, benim 5 dakikaya varan konuşmamdan sonra “Evladım her ne görev ve selahiyettesin bilmiyorum ama, ben Konya’ya şöyle şöyle, böyle böyle hizmet etmiş bir adamım. Bu işler öyle senin telefonunla olacak işler değildir. Mühim işlerdir. Sen kapat telefonu, Başkanın arasın da o bana izah etsin oldu mu” diye azarlamış, nezaketime nezaketsiz bir dille karşılık vermişti. Gözünüzde ya da görmediğiniz için gönlünüzde büyüttüğünüz adamların bazen bir balon gibi söndüğünü görürsünüz. İşte Mehmet Önder de benim için sönmüştü o gün. Arkasından Özkafa’yı mı aradı yoksa dönemin Genel Sekreter Yardımcısı Salih Sedat Ersöz’ü mü, “Belediyeden bir memura benim gibi bir adamı nasıl arattırırsınız” demiş. Bizim kültürümüzde “ölünün arkasından kötü konuşulmaz” geleneği vardır, bu nedenle başka söze hacet yoktur.
Lütfi İkiz beyi de aynı dönemin Kültür Dairesi eski Başkanı, hazır giyimde eksperliği üzerine başka adam tanımadığım Osman Zabunoğlu’nu ziyaretlerinde tanımıştım. Evine dönerken belediye uğrar, Osman bey de belediye arabasıyla evine bıraktırırdı O’nu... Daha önce ziyaret ettiğim ama soru sormadıkça konuşmayan Sezai Karakoç’a ne kadar da benziyordu. Ya da dostlarıyla konuştuğunu bizimle konuşmuyordu Lütfi bey… Sezai beyle de bir dönem birlikte olduklarını öğrenmiştim sonra… Yine onu da son gördüğümde belediyenin hâla basılmamış Konya’nın eski semtleriyle ilgili kitabı için bir yazı istemiştim, kendisinin Kırşehirli olduğundan haberim olamadan… Uzun yıllarını Konya’da geçiren Lütfi beyin Konya’nın son elli yılına tanıklık etmiş yüzleriyle ilgili hatıraları nakledebileceğini düşünerek istemiştim belki de o yazıyı… İsteksiz bir şekilde “İnşallah” demiş, sonra mevzuya dönmüştü.
Kendisinden kendisini ve mücadelesini dinleme fırsatı bulamadım. Bir zamanların korkulu rüyası olan Komünizm’e karşı “cihad ve şehadet” arzusuyla verdikleri mücadelede ön saflarda olduğunu dostlarından öğrendim. O’nu şimdiden sonra tanımak isterseniz, 30-40 yıldır hep yakınında olan Yusuf Benli, Kıymetli danışmanımız Dr. Mustafa Güçlü ve yazarımız Yaşar Çalışkan’dan dinleyebilirsiniz.
Güzel insanlar, güzel atlara binip gidiyor. Ya geride kalanlar?