Bir Padişah’ın aklı ölmüş ve şehveti diri ve canlı bir kölesi vardı. Padişahın ince hizmetlerini bırakır, kötü düşüncelere dalar, işin ilginç tarafı yaptıklarını da iyi zannederdi. Hikaye bu, biz padişahla köle diyelim siz patron-işçi, amir-memur, karı-koca, ana baba-çocuk, hoca-talebe, komutan-asker vb. anlayın. Padişahın ince hizmetlerini yani kafa yorup önemseyip yapması gerekenleri yapmadığı, işini ciddiye almadığı, gereken incelikleri göstermediği gibi bir de kendisine verilenlere şükretmeyip kötü düşüncelere dalıyordu köle. Ücreti azdı. İstediği mevki verilmiyordu. İyi davranılmıyor. Daha özgür değil. Çok yoruluyor. Beklentileri yerine gelmiyor. Fark edilmiyor. Çok çalışıyor. Başkaları kayırılıyordu. Düşünceleri bu tarzda ve buna benzerdi.
Böyle olmaktan vazgeçmeyince Padişah kızdı ve nafakasını azaltın, eğer buna rağmen yine de söylenir durursa, mızmızlık ederse adını kullarım arasından silin dedi. Bu davranış modeli evrenseldir ve hiç birimize yabancı gelmez. Bizim halk dilindeki karşılığı, arpası fazla geldi cümlesidir. Hikayeye devam edelim.
Kölenin aklı az fakat hırsı çoktu. Padişahın böyle davrandığını görünce kızdı serkeşleşti. Olur olmaz yerde arkasından konuşuyor, kendini mazlum gösteriyor, kendisine haksızlık edildiğinden dem vurup duruyordu. Neden böyle davrandı. Çünkü aklı az, hırsı çoktu. Eğer aklı olsaydı ona kızıp duracağına, kendi etrafında döner durur yaptıklarının sorumluluğunu alır, düşünür taşınır, suçunu görür ve kedini affettirirdi.
Bakın Hz. Pir ne diyor:
Eşekliği yüzünden bir ayağı bağlanmış eşek, serkeşliğe kalkıştı mı iki ayağı da boynuna bağlanır.
Eşek, bana bir bağ kâfidir derse aldırış etme! Çünkü bu iki bağ, o bayağı hayvanın hareketi yüzünden bağlanmıştır!( Mesnevi.4/1495-96)
Hz. Pir neden bu tür insanları eşeğe benzetiyor?
Eşeğin en belirgin vasfı inatçı olması. Sonra aptallığı. En çok kullandığımız deyimlerden birisidir: “vay benim eşek kafam” ya da “eşek kafalı”. Halk arasında eşeğin samanı altına tercih ettiği söylenir. Sonra değişken huyludur. Ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Yani güvenilmez. Hz. Pir huy ve vasıf olarak eşeğe benzettiği bu insanlar için:
Bunlar kızgınlığın ta kendisi olmuşlar, tepeden tırnağa kadar şehvet kesilmişlerdir. (Mesnevi.4/1509)der.
Kızgınlık ve öfke ardından aklı geriye itip şehvetinin peşinden koşmak, duygu kontrolü olmaması bu tür insanların vasıfları.
Hikayeye devam edelim. O köle Padişaha bir mektup yazmaya karar verir. İçinde varlık ve kin dolu bir mektup yazar. Mevlanamız der ki:
Kalıbın, cesedin mektuptur, ona dikkat et, padişaha lâyık mı, değil mi? Bir anla da sonra gönder!
Bir bucağa git, mektubu aç, oku... bak bakalım, içindeki sözler,padişahlara lâyık olan sözler mi?
Lâyık değilse o mektubu yırt, çaresine bak, başka bir mektup yaz!
Fakat ten mektubunu açmayı kolay sanma. Yoksa herkes gönül sırrını apaçık görürdü!
Bu mektubu açmak ne güçtür, ne sarptır! Erlerin işidir bu, çocuk işi değil!
Hepimiz, fihriste kani olmuş kalmışız... çünkü heva ve hevese, hırsa bulaşmışız! (4/1564/1569)
Kendini ifade etmekten söz ediyoruz. Ayrıca kendini ve başkasını tanımaktan da. Kişisel gelişim disiplinlerinin üç ana konusu: kendini tanıma, kendini disiplinize etme ve kendini ifade etmekti. Bunun her babayiğidin harcı olmadığını da söylüyor Hz. Pir. Ve ekliyor. Çünkü hepimiz kitabın fihristiyle oyalanıyoruz. Arzular, ihtiyaçlar ve hırsımız daha ileri gitmemize engel oluyor. Ve devam ediyor Hz.Pir:
Mektubun fihristi, dille ikrar etmeye benzer... halbuki sen gönül mektubunun metnini sına!
Bak bakalım, ikrarınla muvafık mı? Buna bak da işin, münafıkların işine dönmesin!
Ağır bir çuval yüklenip götürmeye koyulsan onun dışına bakmakla yükü hafiflemez ki!
Asıl içine bak...çuvalda acı, tatlı ne var, bir gör de taşımaya değerse taşı!
Yoksa çuvalındaki taşları boşalt... kendini bu saçma işten, bu ar olan yükten kurtar gitsin!
Çuvala aklı erer padişahlara, sultanlara götürülebilecek şeyleri doldur! (Mesnevi.4/1572-1576)
Son yıllarda popüler bir disiplin haline gelen NLP (Nörolinguistic programing)’nin dört ana ilkesinden birisi de işin sonunu sezebilmektir. Hz. Pir bunu her vesileyle ifade eder.
Eşeğin gözü, işin sonunu görmediğinden, eşek çift gözlü olsa da tek gözlü hükmündedir. (Mesnevi. 4/1715)
Köle mektubu yazmakla birlikte Padişahın adamlarına sataştı. Bu padişahın işi değil. Bunlar sizin başınızın altından kalkıyor. Bu da yaptıklarının sorumluluğunu almayan insanın evrensel davranışı. Kendinden başka herkesi ve her şeyi suçlamak. Ne dedilerse inanmadı. Padişaha görünüşte övgüler içeren bir mektup yazdı. Ancak satır aralarında kızgınlığı hissediliyordu. Diliyle kalbi aynı olmayan ve literatürde münafıklığa eş bir durum. Çoğu kez neden isteklerimizin geri çevrildiğini anlamayız. İletişimi sadece söz zannederiz. Mevlana der ki:
Şu halde mahremlik dili, bambaşka bir dildir. Gönül birliği dil birliğinden daha iyidir.
Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhur eder. (Mesnevi.1/1207-8)
Mektubunu o yüce ve adil padişaha götürdüler, okudu, fakat bir cevap vermedi.
Dedi ki: onun derdi yalnız gıda, başka bir şey değil... ahmağa verilecek en iyi cevap sükûttur. Kapalı ağız yekun biriktirmez. Bazen susmak en iyi cevaptır. Bu türden insanlara karşı nasıl davranılması gerektiğine dair ipuçları da öneriyor Mevlana. Susmak.
Köle mektubuna cevap gelmeyince kızgınlıktan ve öfkeden kudurmuş gibidir adeta. Hala başkalarını suçlamaya devam eder. Kesinlikle mektubu götüren bir hıyanetlikte bulunmuştur. Padişaha iletmemiştir. Gözleri hala kendine dönmez. Bu meyanda beş kez mektup yazdı. Yine de cevap gelmedi. Padişahın yardımcısı dedi ki: Efendim bir cevap verseniz. Bir şeyler vermek size yakışır. Padişah der ki:
Cevap verirseniz, bir kula, bir köleye lûtuf ile bakarsanız padişahlığınızdan ne eksilir ki?” dedi.
Padişah dedi ki: bu kolay... fakat köle sersem... ahmak adam çirkindir, Tanrı merdududur.
Suçunu, kabahatini affederim ama illeti bana da sirayet eder sonra!
Bir uyuz, yüz kişiyi uyuz eder... hele bu hareketi beğenilmez habis uyuz , büsbütün beterdi!
Kâfir bile akılsızlık uyuzuna tutulmasın... yoksa şumluğu, bulutta bile yağmur bırakmaz!( 4/1940-44)
Adalet kavramı. Sorumluluklarınız varsa asla vazgeçmeyeceğiniz kavram. Ver kurtul yok.
Peki diğeri nasıl kurtulacak bu durumdan?
Bir doktor bulacak. Asıl olan gönül doktoru.
Âlemdeki Tanrı doktorları, artık sen söylemeden nasıl olur da halini anlamazlar senin?
Nabzından da gözünden de, benzinin renginden de, sende derhal yüzlerce hastalık bulur, anlarlar.
Beden doktorları, doktorluğu yeni öğrenmişlerdir zaten... onlar, hastalığı teşhis için idrara vesaireye muhtaçtır.
Fakat kâmil, Tanrı doktorları, uzaktan adını duydular mı varlığının ta derinlerine kadar girerler!
Hattâ sen doğmadan yıllarca evvelki hallerini bile görürler! (Mesnevi.4/1797-1801)
Sonra,
Bir zaman duygunu görüş suyuyla yıka... sofilerin çamaşır yıkamaları budur, böyledir... bunu böyle bil.
Sen temizlendin mi perde yırtılır... pak kişilerin canları sana görünmeye başlar. (Mesnevi.4/2385-86)
Tanrı, bil ki sana bir akıl cilâsı vermiştir... onunla gönül yaprağı arınır, aydınlanır.
A binamaz, cilâlanmayı bırakmışsın da heva ve hevesinin iki elini de açmışsın!
Heva ve heves kapandı mı cilâcının eli açılır.
Gayb aynası olan demirde bütün suretler görünür.
İçini kararttın, paslattın, işte "Yeryüzünde fesada çalışırlar" âyetinin mânası budur!(Mesnevi. 4/2475-79)
www.pozitifdegisim.com