Nisan yağmurlarından kalma bir ıslaklık parke taşlarında… Güneşte bulutlara inat bir parlama arzusu…Lallerde bahar, bayram, düğün … Kimi solmak üzere kimi başını yeni çıkarıyor topraktan…
Kültürpark’ın kıvrımlı yollarında sevgili arkadaşım şair Hasan Ukdem’le laleleri selamlamaya çıkmıştık. Her zaman yaptığımız gibi onun tekerli sandalyesi ile yarışa girip koşmuyordum. İnsanlar bize bakıyor diye taktığımdan değil. Her seferinde teknolojiye yenik düşüyor ve yorulan ben oluyorum. O yüzden laleleri seyretme bahanesi ile fonda katibim şarkısı çalıyor gibi süzülerek yürümeyi tercih ediyorum. Geniş bir lale tarhının önüne gelince Hasan bey:
“Bu yıl , renk renk ayırmamışlar…Karışık dikmişler ,doğal olsun diye sanırım daha güzel gerçekten …” dedi.
“Ondan değil bence, soğanlar karıştı artık, ayırmaya üşendiler sanırım …” dedim.
“Siz daha gerçekçisiniz…” demesi üzerine epey gülüştük.
Kültürpark’taki Millet Kıraathanesinde gelecek hafta birlikte yapacağımız sohbet için ortama bakmaya konu belirlemeye gitmiştik aslında ama sohbet her zaman olduğu gibi epey uzamıştı. Hasan Ukdem’in ünlü şiirlerine konu olan , herkesin merak ettiği imkansız aşkı ve hayat hikayesi, onun anlatıp benim yazacağım bir romana konu olabilir diye düşünüyorduk bazen . Ama romantik bir şair ve realist bir romancıdan nasıl bir eser çıkar diye düşünmüyor değilim.
Yeni duyduğum her şiiri de ayrı bir düşünce penceresi açıyor zihnimde … Sosyal medyada gençler doğmamış çocuğa mektuplar denilebilecek bir akım başlattı geçenlerde. Güldüren ve düşündüren notlar görüyorum sık sık . Mesela :
Canım kızım prensesim, özür dilerim senden… Annen , sana baba olmaya layık birine denk gelmediği için , seni dünyaya getiremeyecek…
Ya da;
Canım kızım, baban çok artist olduğu için , kimseye yazmıyor. Boş ver burası öyle güzel bir yerde de değil zaten. Gelmesen de olur…
Bir başkası;
Canım kızım baban şu an anneni arıyor, vaz geçmeyeceğim…
Veya:
Canım kızım annen şu an babanla evlenmek üzere, her şey senin için…
Zaman mı farklı, insanların hayata bakışı mı epey tartışılır ama sosyal medya akımı olan bir konuda, belki de hiç haberi olmadan şair yüreği ne demiş okuyun istedim:
SEN HİÇ...
Sen daha doğmamıştın kızım
Annen bir ceylan kadar güzel
Ben yüreğinden vurulan bir avcıydım
Sen daha doğmamıştın kızım
Aşıklar masal kahramanıydı o zamanlar
Üç vakte kadar kavuşmayı beklerdik
Sen daha doğmamıştın kızım
Kibrit kutusunda atardı yüreklerimiz
Zarf bile sonradan adet oldu
Sen daha doğmamıştın kızım
Sevdiğimizin gölgesini görebilmek için
Penceresinin karşısında sabahlardık
Sen daha doğmamıştın kızım
Kırmızı güller anlatırdı aşkımızı
Utana sıkıla rüzgara, kuşlara
Sen daha doğmamıştın kızım
Dile düşürmezdik sevdiğimizin adını
Gecelere fısıldardık
Sen daha doğmamıştın kızım
Yeşil panjurlu evler hayal ederdik
Bahçesinde çocuklar oynayan...
Sen daha doğmamıştın kızım
Ben onun dudağında bir kelimeydim
O benim dilimde bir şiir
Sen hiç doğmadın kızım
Biz annenle...
Kavuşamadık...
Hasan Ukdem
Ve “İnsandan insana şükür ki fark var !” Diyen şair muhakkak çok haklı. Biz aklımızın ermediği bunca farkı bunca çokluğu , çeşitliliği , zıtlığı yaratan O Bir Tek ‘e dönmek onda birleşmek üzere koşturup duruyoruz dünyanın bazen dikenli bazen laleli yollarında aksak aksak…
Cumamız Cem’e vesile olsun…