Son zamanlarda yaşananları düşünüyorum…
Memlekette ters giden bir şeyler var.
En küçük olumsuzluklar büyütülüyor memleket meselesi haline getiriliyor, çok daha büyük problemlerimiz görmezden geliniyor, yok sayılıyor...
Bu da toplumdaki adalet duygusunu zedeliyor…
Öncelikler konusunda ciddi bir keşmekeşlik söz konusu…
İnsan hayatının herşeyden daha değerli olduğunu mesela göz ardı ediveriyoruz…
Bu nedenle iki kadın katili bir adamı programına çıkaranlara bile doğru dürüst tepki gösteremiyoruz…
Böylesine adi bir tablo karşısında bile kutuplaşabiliyoruz…
Asansörde tedbirsizlikten 10 işçi hayatını kaybediyor burada ölümlere değil buradan çıkacak kutuplaşma tablosuna odaklanıyoruz…
Ölen insan…
Ne siyaset ne milyarlarca dolarlık rezidanslar bir insanın nefes alıp vermesinden daha önemli değildir…
Bu durumda bile hala birileri savunma birileri saldırma refleksi göstermekte, gerçeklik yok olmaktadır.
Tedbirsizlik can almakta, kuru inatlaşmalar denetim mekanizmasını çalıştırmayı engellemekte, insanlar hırçınlaşmakta, kontrolsüz hesaplaşmalara gidilmektedir…
Herkes kendince hak arama yoluna gitmektedir…
Toplumda büyük bir adalet susuzluğu çekilmekte…
Ve yaşanan tabloyu kullanarak, umutsuzluk rüzgarları ekenlerin, nefret tohumları biçmek için kol gezdiği bir durumla karşı karşıyayız…
Toplumda giderek artan kutuplaşmanın, sıcak çatışmaya dönüşmesi için bu tarz kıvılcımlar bir alev topuna her an dönebilir.
Binlerce yıllık kardeşlik ateşi , bölücülüğün, kutuplaşmanın harında nefret tohumlarına evrilebilir…
Bunun için devletin, toplumun oldukça temkinli, dikkatli davranması gerekmektedir.
Bir anda ne olduğunu anlamadan kendimizi büyük bir kaosun içinde bulabiliriz.
Böyle zamanlarda, herkes sorumluluklarını, üzerine düşen görevi bi hakkın yerine getirmekle mükelleftir.
Bizler bu topraklarda doğduk, bu toprakların evlatları olarak huzurlu bir şekilde yaşamaya, çatışmaya, cedelleşmeye, kavgaya, kaosa sebebiyet verecek gerilimlerden uzak durmaya mecburuz.
Bizler bu ülkeyi sokakta bulmadık.
Binlerce yıllık tarihin, geleneğin, kardeşliğin adıdır Türkiye…
Türkiye birlikte yaşama iradesinin adıdır…
Türkiye, Malazgirt’te, Varna’da, Kosova’da, Sakarya’da aynı anda ve birbiri için atan kalplerin yurdudur..
Türkiye Yunus’un, Mevlana’nın, Hacıbektaşi Veli’nin gönüller yapmaya koşan, eline diline beline sahip olan, ne olursan ol gel diyen anlayışın adıdır…
Türkiye binlerce yıllık kadim Türk devlet geleneğinin 20. Yüzyıl’da yeniden küllerinden doğduğu ülkenin adıdır…
Türkiye, onlarca medeniyetin doğduğu ve onlarcasının tarihin tozlu sayfalarına karıştığı bir coğrafyanın adıdır…
Türkiye üç tarafı deniz dört tarafı düşmanla çevrili olduğu günlerde bile kendisine uzanan milyonlarca el olan, milyonlarca mazlumun umudu olan bir ülkenin adıdır…
Türkiye umutsuzlukların, tükenmişliklerin yaşandığı devirlerde bile bir hilal gibi doğarak, kendi bağrında yaşayanların düşünce dünyalarını aydınlatan, hiç bitmeyecek umut türküleri söylemenin adıdır…
Türkiye, hergün yeniden bir daha aşk ile “Bismillah” diyerek hayata merhaba diyenlerin ülkesidir…
Her gün milletin sinir uçlarıyla oynayanlara buradan şöyle seslenmek istiyorum:
Şer düşünenlerin bir hesabı var ise, Peygamberin övgüsüne mashar olmuş bu millet için Allah’ın da bir hayır planının olduğunu herkes bilmeli… Çünkü bu millet dualı bir millettir….