Bazı zamanlar insanın hayatında engebeler, virajlar, kalışlar, dönüşler ve bunların sonucunda büyük değişiklikler oluyor. Birileri geliyor, birileri gidiyor, yeni yüzlerle karşılaşıyorsun, bazıları yol arkadaşın oluyor, bazıları yolda başka yerlere sapıyor, bazılarıyla ölüme gidiliyor...
Hayat ve insan deyince evvela bir yolculuk ve yol arkadaşlığı geliyor aklıma.
Bundan 4 buçuk yıl önce Memleket Ailesinin kapısından içeri girmem, bir şekilde bir süre orada çalışmam, bugün hala yazılarıma devam etmem de tam olarak böyle bir şeydi. Bu yolda yürümenin, bu yola çıkmana izin verilmesinin, bir şekilde çalışmanın ve birilerinin destekleriyle önünün açılması, önünü görmen…
Sıradan bir iş yerinden çok, güzel dostluklar edindiğimi bugünün şartlarında daha iyi anlıyorum. O gün yaşımızın da verdiği müsaade ile abi-kardeş ilişkilerimizin temellerinin güçlü atılmış olması bugün bizi gülümseten olaylara vesile oluyor.
Her insan, her olay bir şey öğretiyor aslında. Memleket Gazetesinde gerek o günkü çalışma arkadaşlarım gerek bugün yollarımız mecazi anlamda ayrılmış olup hala gazete bünyesinde çalışan büyüklerimle, arkadaşlarımla kurduğum bu samimiyet beni şu ana kadar hiç rahatsız etmedi. Aksine memnuniyet duydum. Çalışma hayatı insanı başka şekilde başka yerlere götürebiliyor, tabiatın kanunu bu… Ben akılda olmak, hatırının gönlünün sorulması yani bir nevi hoş bir sada bırakmış olmanın verdiği memnuniyetten bahsediyorum. Tıpkı birkaç gün önce iftar yemeği dolayısıyla Memleket’te bir araya gelmemiz gibi…
Değerli büyüğüm Adem Alemdar Beyin davetleri ile mübarek bir günde eski ve yeni arkadaşlarla bir araya gelmek sevindirici idi. İftar bahane oldu, uzun zamandır görüşmediğimiz insanları gördük, büyüklerimize selam verdik, bir bardak çay içmenin hazzını yaşadık.
Ramazan ayı muhabbet ayı diyorlar ya, öyle gerçekten de… “Belki bir gün karşılaşırız” diyerek bir yerlerde vedalaştığınız insanlarla bir iftar vesilesi ile yeniden bir araya geliyorsunuz. “Bir daha onu nerede göreceğim” dediğiniz insanlarla yine bir iftar vesilesi ile karşılaşıp muhabbet ediyorsunuz. “İlle görüşelim, mutlaka ayarlayalım” deyip bir türlü görüşemediklerinizle bir ezan sesiyle aynı masadan su içiyor, yemek yiyor, iftar ediyorsunuz…
Ramazan tam olarak böyle bir şey. Ramazanın hissettirdiği bu. Birbirini anlamak, iki satır muhabbet etmek, bir bardak çay ve şükür…
Bu iftar vesilesi ile hem Memleket Gazetesi çalışanlarına hem her hafta yazılarıyla Gazeteye destek olan yazar dostlara, hem de iftarda bizleri yalnız bırakmayan kıymetli aile üyelerimize şükranlarımı sunuyorum.
İnsanın şu hayatta yaşayacağı kaç yılı var bilemiyoruz. Belki her günümüz Ramazan gibi de geçmeyecek, belki Ramazana hasret günler de gelecek… Dedim ya, bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa şu an sahip olduklarımızın kıymetini bilmemiz gerektiği gerçeği. Bildiğimiz bir şey varsa o da bugün bizi biz yapan insanların yüzüne bir küçük gülücükle bakmak gerektiği…
Bizi bu yemekle bir araya getiren, bu yemekle bir araya gelmeyi kabul eden tüm dostlara teşekkür ile… Kalan günleriniz Ramazan gibi geçsin inşallah…