Güngörmüş bir eski zaman Meram Evi: Ergunlar’ın Evi
Bugün ‘âzade’ bir günüm. Hayı huyu bırakıp ‘Bir tatlı huzur’ yaşayacağım bir eve doğru gidiyorum. ‘Güngörmüş, günler görmüş, şad olmuş’ bir ‘eski zaman’ Konya evine…
‘Yeni Meram Yolu’. Selçuklu estetiğinden nasip almamış, ‘villa’ denen, Avrupa ‘House’ mecmualarından fırlamış evler sağımdan solumdan akıyor. Bakmamaya çalışıyorum. Hele ortada, caddedeki simetrilerin canına okuyan, bu toprağın ruhuna çok yabancı piramit çamlar. ‘İç daraltıcı’ şeyler aransa, sanıyorum, ödül alırdı. Kasvet geliyor gönlüme. İyi ki yolun sonundayım.
MERAM DERE YOLUNDA 95 YAŞINDA BİR EV
Dere yolunun başlangıcında, sağda 43 numaralı ev. Dışarıdan bakanlara hiç sır vermiyor; her ‘eski zaman Konya Evi’ gibi. ‘Mahremiyet’e özen gösterilmiş.
Ev, aynı ‘Konya insanı’ gibi. Mütevazı, güngörmüş; ‘ağır âzem’, ciddi, sevecen.
Resmi görüyorsunuz. Ortadan verilmiş bir merdivenle tepedeki eve nefeslene nefeslene çıkıyorsunuz; sekiden sekiye ulaşıyorsunuz. Sağınızdaki, solunuzdaki sekilerde kokulu Konya gülleri, yıldızlar, çamlar, ıhlamurlar, meyve ağaçları. Konya’nın geride kalmış hayı huyu sanki bir rüya gibi. Meram’ın tarif edilmez lâtif rüzgârı, kanat çırpışlar, kuşların şarkıları, yaprak hışırtıları. ‘Gedavet’in saltanatı.
Yüz yıllık bir ev ‘Ergunlar’ın evi. 1916’da, Hacı Ahmet Ergun yaptırmış. Sülâleye ‘Recep Ağâzadeler’ deniyor. Avukat rahmetli Besim Argun ikinci kuşak, avukat Ahmet Ergun üçüncü kuşak.
Her şeyin dili var. Taşın, toprağın, ağacın, çiçeğin, böceğin. Her şeyin dili var; yağmurun, karın, rüzgârın, bulutların. O dili bilirseniz eğer, hepsiyle konuşabilirsiniz; söylediğini anlayabilirsiniz.
Evi, ‘kerpiç’ten yapmışlar. Dev gibi Konya delikanlıları kerpiç çamurlarını çiğneye çiğneye olgunlaştırmış. Meram harmanlarının samanı ile yoğrulmuş. Konyalı çamlardan, ardıçlardan direklerini yontmuşlar. Konyalı ‘dülger’ler elde yapmışlar kapılarını, pencerelerini, dolaplarını. Kerpiç duvarların arasına, bin yılda çürümeyen ardıçlardan ‘balastır’ döşemişler.
KUŞAKTAN KUŞAĞA GEÇEN BİR AZİZ EMÂNET
Recep Ağâzadeler’den Hacı Ahmet Ergun yazlarını geçirir Meram’daki bu evde. En güzel gülleri, yıldızları yetiştirir. Evde ‘ebbab’lar ağırlanır, kapı herkese açıktır.
1965’te ‘baba evi’ avukat Besim Ergun’a ‘intikal’ eder. Hatıraları her şeyiyle koruma sırası Besim Bey’dedir. Gül, yıldız yetiştirme devam eder; şehirde henüz bilinmeyen enginar, roka gibi sebzeler ‘ilk’ kez üretilir, çevreye yayılır.
Besim Bey sanatın dostu, Konya kültürüne sevdalı, saygın bir kişi. ‘Mevlâna İhtifalleri’ne, ‘Aşıklar Bayramı’na gelen fikir, sanat, kültür adamları Besim Bey’in evinde ağırlanır, yıllar boyu. Orhan Şaik Gökyay, Halide Nusret Zorlutuna, Ahmet Kabaklı, İhsan Hınçer, Gültekin Sâmanoğlu nice akşam Konya’yı yaşar, burada.
Besim Ergun, ‘Konya Basını’nda büyük emeği olan bir kişi. Amcası Şevki Ergun 1945’te ‘Ekekon’u yayınlar. Ekekon, şimdilerde bile ‘efsane bir gazete’dir. Konya fikir, sanat dünyasına, etkinlikleri bugün de süren, yüzlerce yazar armağan eder. Kurtuluş Savaşı’nın, ‘Batı cephesinin arkadaşı’ ‘Babalık’ ile birlikte Konya basının iki büyük ‘antik’ koleksiyonundan biri ‘Ekekon’dur.
‘Ekekon’un adını Gazi Mustafa Kemal koyar. ‘Gazi Hazretleri’ de bir Konyalı’dır. ‘Kadim Konya’nın adı ‘Ekekon’dur. 1945’te Besim Bey, ‘Ekekon’un başına gelir, 1951 yılına kadar gazeteciliği sürdürür. Zamanın ünlü avukatlarından Hasan Halis Sungur’la birlikte ‘İlmi ve kazâi İctihatlar Dergisi’ni yayınlar. Dergi, ‘ictihad bâbında Konya basınında ve Türk hukuk yayıncılığında bir ilk’tir.
Hazırcevap, nüktedan, sevecen avukat Besim Ergun 1977 Haziran’ında ‘Hakk’a yürür. Recep Ağazadeler’den Hacı Ahmet Ergun’un üçüncü kuşağı Ahmet Ergun’dadır; ‘evi korumak ve yaşatmak’ sırası. Dedesinin adını taşımaktadır.
‘KONYA’NIN HAFIZASI’NA DAİR YÜZLERCE ‘ESKİ ZAMAN EŞYASI’
Böyle ‘mekânlar’ öyle azaldı ki. ‘Hoyrat eller’, kadir/kıymet bilmez ‘suretâ’ adamlar son yüzyıl, ‘şehrin hafızası’na dâir ne varsa yıktılar, kazıdılar.
Besim Bey’in ve Ahmet Ergun’un sayesinde Konya’nın ruhunu taşıyan, hafızasını yaşatan binlerce dergi, kitap, gazete; yüzlerce ‘madde kültür’ ürünü yüzlerce eşya bugünlere geldi.
Ev’in korunan, kuşaktan kuşağa ‘aziz bir emanet’ gibi aktarılan bütün eşya; kap kacak, peşkir, dantel, çıra, tespih, kahve değirmenleri, porselenler hepsi bu eve ait. Yüz yıl içinde kullanılmış ne varsa burada. Ev, tüm eşyaları ile birlikte bir bütün; ne varsa Konya’ya dair. Odalar, ‘mabeyin’ler kullanıldığı devrin eşyaları ile döşeli. Duvarlar sim/sırma işleme levhalarla dolu.
Ahmet Ergun, dedesinden, babasından ‘intikal eden’ ne varsa korumuş; bitpazarlarından, antikacılardan bu eve yakışan, Konya kültüründen birer parça olan her şeyi uzun yıllar boyu toplamış. Tespih, kahve fincanları, porselen, lamba, lâledanlık; taş plak, gramofon, şamdan koleksiyonları oluşmuş. ‘Cumhuriyet’in ilk yıllarından hatıra, ev halkının kullandığı şapkalar; Cumhuriyet’in 10. yılı hatırası olarak çıkartılmış yüzükler, bronşlar, madalyonlar. ‘Taş aynalar, işlemeli peşkirle, iç giyim çamaşırları, bakır sahalar, siniler. Koleksiyonlar 70 ana bölümden oluşmakta.
YİRMİ BİN CİVARINDA BİR KİTAPLIK; BİNLERCE DOKÜMAN
Ahmet Ergun, ‘Ergunlar’ın Evi’nin bahçesine bir kitaplık kurmuş. Yirmi binden fazla kitap, Osmanlı ve Cumhuriyet basınından büyük gazete koleksiyonları, dergi koleksiyonları… Binlerce doküman; cemiyet hayatına dair, sanata dair, kültüre dair. Konya’nın son yüzyılıyla ilgili yüzlerce eski fotoğraf. Deyim uygunsa, Ahmet Ergun biri yüz yapmış, bin yapmış.
Kitaplar tasnifli, istenilen kitap hemen bulunabiliyor. Osmanlı tarihi, Cumhuriyet tarihi, müzik, sinema, tiyatro, felsefe, sosyoloji, hukuk, basın, sanat tarihi bölümleri gerçekten zengin. Altını çizerek söylüyorum. Ahmet Ergun yüz yıl içinde oluşan ve biriken değerleri kimseden esirgemiyor Kapısı, kitaplığı, sofrası herkese açık.
Eşi Mahiye Hanım tarihi evin koruyucusu, bilinçli sahibi…
Konya tarihi, folkloru, sosyal yaşamı üstüne araştırmalar yapan, yapacak olan bütün öğretim üyeleri, öğrenciler hiç çekinmemeli. Ahmet Ergun; bilim, sanat, özellikle de Konya konusunda elindekileri de, zamanını da, ‘bir acı kahvesini’ de esirgemez.
‘SANAT’ DENİNCE AKARSULAR DURUR
Recep Ağazadaler’de meslek olarak ‘hukukçu’luk ağır basar. Amca Şevki Ergun hukukçu bir belediye başkanı, milletvekili, gazetecidir. Besim Ergun, oğlu Ahmet Ergun avukattır. Karağaçlı Hoca’nın büyük oğlu, büyük enişte Cevdet Karağaç hâkimdir.
Bir elleri hukukta olan ‘Ergunlar’da kültür ve sanat içinde yaşamak bir hayat tarzıdır. Besim Bey’den sonra kültür ve sanata katkı bayrağı Ahmet Ergun’a devredilmiştir. Hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan bayrağı zevkle, saygıyla taşıyor.
‘Birinci Cihan Harbi’ni, Kurtuluş Savaşı’nı yoktan var edilen bir ‘Cumhuriyet’i yıl yıl yaşamış; ‘Güngörmüş, günler görmüş, şad olmuş’ 95 yaşındaki bu ‘Ev’ edebiyat ve sanat dünyasından dünya kadar insanı tanıyor. Turgut Özakman, Rahmi Dilligil, Yıldız Kenter, Lâle Oraloğlu, Bozkurt Kuruç, Semih Sergen, Hilmi Yavuz, Ahmet Ümit, Tomris Çetinel, Maral Üner, Kasım Gülek ailesi, Sunay Akın, Güngör Dilmen, Işıl Kasapoğlu, Turgay Nar, Hafız Hüseyin Top, Sevda Şener, Serap Sağlar... Ağırlamış, uğurlamış, Konya’dan ‘bir hoş sadâ’ ile ayrılmalarına vesile olmuş.
KONYA’NIN BİR ÇÖPÜNE BİLE SAYGI
Ahmet Ergun hukukçu, bir avukat. Mesleği bu ama; ‘sevdası’ Konya. Konya ile ilgili her şey; Konya’nın bir çöpüne bile saygılı. Sorumluluk duyuyor. Konya üstüne, ya da, hangi konuda araştırma yapıyorsanız; kaynak eksiğiniz varsa hiç çekinmeyin; Ahmet Ergun’u arayın. ‘Sanat, kültür, Konya’ dendi mi her zaman sizin için vakti; çayı çorbası vardır.
Az kalsın unutuyordum, ‘Ev’ Ahmet Ergun’a minnettar olduğunu fısıldadı. Yıkmadığı için yerine villâ yapmadığı için…
-----------------------------------------------------------------------------
MESAJ TAHTASI
CENGİZ DAĞCI’YA BİNLERCE FATİHA
On beş yaşlarında, Sarıcalar stepinde, ekin tarlalarında, bir gölgeliğe, sığınarak okumuştum ‘Korkunç Yıllar’ı, ‘Yurdunu Kaybeden Adam’ı. Kırım’da Ak Mescit’te, ‘Kırım Türkleri’nin dramına ne çok ağlamıştım. İkinci Dünya Savaşı, Kırım Türkleri’nin vatanını çalmıştı.
Cengiz Dağcı Londra’da öldü. Cenazesi bir ömür boyu hasret yaşadığı, ‘Çalınmış Vatan’ Kırım toprağına getirildi; toprağına verildi.
Cenazede Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun; Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın bulunması ne kadar güzel, ne kadar anlamlı oldu.
Cengiz Dağcı, gençliğimin yazarı; sana binlerce Fatiha. Nur içinde yat.
GELECEK PAZARTESİ: HOŞ GELDİN ‘ÇALI’; HAYIRLI OLSUN ‘MAHALLE MEKTEBİ’