Mescid-i Nebi’de namaza durmak
Peygamber şehri Medine’de hayat namaza göre programlanıyor. Burada randevular namazdan önce yahut namazdan sonra diye başlanarak veriliyor. Gün namazla başlayıp namazla kapanıyor. Tıpkı Rabbimizin buyurduğu gibi:
Namaz şüphesiz, inananlara belirli vakitlerde farz kılınmıştır. (4/103) Namazın vakitleri bellidir, namaz vakitleri belirler. Allah’ın en sevdiği amel, vaktinde kılınan namazdır. Müslüman namazları vaktinde kılarak hem vaktini değerlendirir, hem de hayatını namaza göre programlar.
Mescid-i Nebide namaz kılarken hiç aceleniz yok. Orada tüm rukünlerin hakkı veriliyor namazın. Kıyamlar, Yüce Yaratıcıya yaraşır bir biçimde, ruku ve secdeler O’na yakışır bir biçimde yerine getiriliyor. Kıraatlar, tesbih ve dualar ağır ağır sindirilerek ve uzunca okunuyor. Acele olmayınca, namaza geniş bir zaman ayırınca, ister istemez namazlar huşulu ve şuurlu oluyor. Tabiî ki bunda namaz kılınan manevî atmosferin de önemi büyük.
Peygamberin kutlu mescidinde namaz, önce dış görünüşü ile fizikî organlarınıza, ardından beyninize ve gönlünüze işliyor. Hatta iliklerinize işliyor namaz ruhu. Artık tüm organlarınızla namazı kılıyor, tüm organlarınıza namaz kıldırıyorsunuz. Tıpkı ilk Kur’ân suresinde, yalnızca Sana ibadet ederiz ve yalnızca Senden yardım dileriz duasında söylediğimiz gibi. Tüm organlarınızla bir cemaat olup O’nun huzurunda esas duruşla namazı kılıyorsunuz.
İnsan olmanız hasebiyle zaman zaman namazdan kopsanız da, getirilen tekbirlerle/uyarılarla kendinize geliyor ve kopan bağlantıyı yeniden kuruyorsunuz.
Peygamber Mescidinde kılınan namaz bir başka oluyor, peygamberle kılıyormuş tadında namazlar kılınıyor burada. Öyle de olmak durumunda. Aksi takdirde, burada üstünkörü bir namaz kılmaya kalksanız, Peygamberin uyaran sesini duyacakmışsınız gibi hissediyorsunuz kendinizi…
Hani bir adam peygamber mescidine gelmiş ve namaz kılmıştı. Onun namaz kılışını gören Peygamberimiz, tekrar kılmasını istemiş, adam üç kere benzer şekilde kılınca Peygamberimiz yine olmadı tekrar kıl buyurunca adam: Anam babam sana feda olsun, ben başka türlü bilmiyorum ki, demiş, peygamberimiz de ona bir güzel namazı anlatmıştı:
Be adam! İnsan kimin huzurunda durduğunun bilincinde kıyamda durmaz mı, O’na layık bir biçimde rukulara varıp secdelere kapanmaz mı?
Mescid-i Nebi’de Kur’ân okumak ve Kur’ân dinlemek de bir başka. Orada Kur’ân’la oluyor ve Kur’ân doluyorsunuz. Kur’ân’ın indiği yerde, sanki Kur’ân yeniden iniyormuşçasına Kur’ân okumak ve dinlemek.
Aslında bu ruhu Mescid-i Nebi dışındaki yerlere ve Medine dışındaki hayata taşımalı değil mi insan? Ama bu ruh sahibi olabilmek için Hz. Peygamber ve ashabının nasıl namaz kıldığını bilmek gerekir. Bunun için de onun Mescidinde namaz kılmak en güzel fırsat ve ilahî bir lütuf.
Onun sahabîlerinden Abdullah b. Muttarif anlatıyor:
Bir defasında Allah’ın Rasülünü gördüm, namaz kılıyordu. Dinledim, göğsünden değirmen sesi gibi bir ses geliyordu, zira Peygamber ağlıyordu…
Ne dersiniz, Peygamberin gözünün nuru namazı, Onun gözüne sürme çekercesine bir hassasiyetle kılmayı deneyelim mi?