İnsan, sürekli hareket halinde olan bir varlıktır. İnsana, insan denilmesinin bir sebebi de onun hareket eden varlık olmasıdır. Zira bir görüşe göre ‘insan’ kelimesi, sürekli kımıldayan anlamına gelen ‘nvs’ kökünden türetilmiştir.
İnsan için, insanı ve onun davranışlarını değerlendirmek için gelmiş olan İslam dini, insanın çalışma hayatını da değerlendirmiştir. Bu değerlendirmeye göre çalışmak ibadettir, ancak İslamî ölçüler içerisinde olursa.
Nitekim bizleri helalinden çalışmaya, üretmeye, işini en güzel şekilde yapmaya yönlendiren peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Rızık talebinde bulunmak, her müslümana bir görevdir."[1]
"En onurlu kazanç, kişinin kendi eliyle kazandığıdır."[2]
"Elbette Yüce Allah, sanatkâr kulunu sever. O, tembel tembel oturup duran kulunu ise sevmez."[3]
"Kulun ameli eksik ve kusurlu olursa, Allah onu sıkıntıya sokar."[4]
"Doğrusu Yüce Allah, sizden birinizin yaptığı işi iyi yapmasını ister."[5]
"Helal mal, iyi kişi için ne güzel şeydir."[6]
İslamî ölçülere aykırı olan çalışmalar ise ibadet değil, sahibine günah kazandıran hareketlerdir. Sözgelimi hırsızlar, kumarbazlar, meyhaneciler, tefeciler de sabahlara kadar çalışıp yorulurlar, ancak böyleleri yalnızca günah kazanırlar.
Bugün karma toplumlarda yaşayan Müslümanlar olarak haram helal ölçüleri çoğu zaman birbirine karışmış bir vaziyetle karşı karşıya bulunmaktayız. Böyle durumlarda son derece titiz olmak ve seçici olmak müminlere düşen bir vecibedir. Helal-haram, sevap-günah ayırımının kenarında Müslüman meslek seçiminde de dinin temel ölçülerini esas almak zorundadır.
Her şeyden önce İslam insanı Müslüman, çalışma hayatında yüzde yüz helal kazancı hedeflemelidir. Kendisi böyle helal meslekleri seçtiği gibi, çocuklarını da helal mesleklere yönlendirmelidir. Meslek seçiminde temel ölçü yalnızca kolay yahut çok para kazanmak değil, helalinden kazanmak olmalıdır. Helal meslek ise kişinin temel ibadetlerine mani olmayan, kendisine ve insanlığa faydalı olan, sağlığına zarar vermeyen, Yüce Allah’ın haklarına ile varlıkların haklarına riayet edilerek yapılan mesleklerdir.
Haram mesleklerin içerisinde kendilerini bulanlar, en kısa zamanda bu haram uğraşılardan kurtulma gayreti içerisinde olmalıdırlar. Zira Müslüman rızık verici/Rezzâk olarak Yüce Yaratıcıyı kabul eden kimsedir. Rezzâk oan Yüce Rabbimiz ise, ancak helal yollardan rızık talebinde bulunmaktan razı olmaktadır. Nitekim sahabî içerisinde şarap, kumar, kadın ticareti gibi haram işlerle uğraşanlar vardı. Yıllarca bu mesleklerin içerisinde olmuş, bu alanlara büyük yatırımlar yapmış olanlar vardı. İslam bu kalemleri haram kılınca, onlar bu mesleklerini terk ettiler ve böylece Yüce Allah’ın rızasını kazanıp altın neslin neferleri oldular.
Bir örnek verecek olursak; Medine’de Keysân isimli bir sahabî, içki ticareti yapıyordu. İçkiyi kesinlikle yasaklayan ayet geldiğinde elinde bol miktarda içki bulunmaktaydı. Ama o hiç tereddüt göstermeden sahip olduğu tüm içki fıçılarını parçalayıp içerisindeki şarapları sokağa döktü ve o gün o sokaktan içki selleri aktı. Bu olaydan sonra Keysân, servetini büyük ölçüde kaybetti, ama aç kalmadı, Yüce Allah ona helal yollardan yine bol ve bereketli rızıklar verdi. En önemlisi ise Keysân bu konudaki örnekliği ile dillere destan oldu, seçkinlerin arasında yerini aldı.
Müslüman, çalıştığı mesleğin ne kadar helal olduğunu İslamî esaslara göre tespit etmelidir. Bu konuda tüm fetva makamları fetva verse bile, kalbine danışarak yaptığı işin yüzde yüz helal olduğundan emin olmalı, içini kemiren işlerden kaçınmalıdır.
Çalıştıkları meslekler yüzde yüz haram olmasa bile, haram karışmış olanlara gelince:
Bunlar da imkan varsa/imkan bulduklarında yüzde yüz helal mesleklere yönelmelidirler.
Çalıştıkları işin çoğu kalemleri helal ise, o kalemlere yönelmelidirler.
Bütün bunlara rağmen çalıştıkları iş yerinde/kurumda haram işler de görülüyorsa, vicdanen rahatsızlık duymalı, o haram kalemlere son verme çabası içerisinde olmalıdır.
Çalıştığı yerde sergileyeceği örnek davranışlarıyla, çalışkanlığı, dürüstlüğü, güvenilirliği ve hayra çağırması ile örnek olmalıdır.
İşlediğin kötülüğün ardından bir iyilik yap ki, o kötülüğü gidersin/ onun açtığı yaraları sarsın; çünkü iyilikler kötülükleri giderir[7] fehvasınca bol bol hayır ve iyilikler yapmalıdır.
Yüzde yüz helal rızık ortamları oluşturmak için toplumun bütün fertleri çaba göstermelidirler.
[1] Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, II, 59.
[2] Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, I, 156.
[3] Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, I, 291.
[4] Ahmed b. Hanbel, Kitabü'z-Zühd, I, 25.
[5] Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, I, 285; Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, II, 286.
[6] Ahmed, IV, 197.
[7] 11 Hûd 114.