Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri
Hazırlayan: Uğur ÖZTEKE
Konuğumuz Metin Ortakarpuz; Fatma ve Mehmet Ortakarpuz çiftinin ilk çocukları olarak dünyaya gelir. Evleri Hacı Fettah’ta Fahrünisa Mahallesi Çayır Çeylani Sokak No 17’dedir.
13 Mart1954 günü minik Metin’in dünyaya gelmesi ile Ortakarpuz çiftinde ve o şirin evde bugüne kadar yaşanmamış bir mutluluk ve tatlı bir heyecan vardır. Bu çiftin Metin’den sonra Saliha isminde bir de kız çocukları dünyaya gelecek; anne-baba ve iki kardeş unutulmayacak anılara sahne olacak bir hayata doğru kürek çekmeye başlayacaklardır. Bu ev Metin Ortakarpuz 17 yaşına gelinceye kadar, yani gençliğinin en deli ve heyecanlı yıllarına kadar devam edecektir.
OTAKARPUZ SOYADININ HİKÂYESİ
Metin Orkarpuz ilginç soyadının öyküsünü ilk kez gazetemiz aracılığı ile kamuoyuna şöyle açıklıyor: “Dedemin babası İstanbul’da kavun karpuz işi yaparmış. Bu işi Küçük Ayasofya’da Sirkeci de yapıyormuş. Tabii bu işi İstanbul’da yaparken sık sık Konya’ya da gelerek mesleğini burada da sürdürmekteymiş. Bir ara İstanbul’daki işini bırakmaya karar vermiş ve yeniden Konya’ya dönmüş. Bu sırada soyadı kanunu çıkmış. Dedemin babası da Nüfus Müdürlüğüne gitmiş. Burada soyadı ne olsun diye konuşulurken oradaki memur dedemin babasına mesleğini sormuşlar. O da kavun karpuz işi yaparım deyince onlar da ‘Ortakarpuz’ yazıvermişler.
İSTANBUL’DAN KONYAYA AT ARABASIYLA 33 GÜN
Eskiden dedemin babasıgil kavun karpuzu İstanbul’dan Konya’ya at arabası ile 33 günde getirirlermiş. Benim baba sülalemin yaş ortalaması çok yüksekti. Dedem 74 yaşında öldü, dedemin babası 70 küsur, babamın amcası 90 ve şu anda sağ olan babaannem 106 yaşında. Babam da çok şükür sağ.
İKİ KATLI BAHÇELİ EVDE GEÇEN ÇOCUKLUK
Doğduğum ev o yıllara göre Konya’nın iyi sayılabilen iki katlı evlerinden idi. Babamların dedemlerin mali durumları çok iyiydi. Mahallemiz de seçkin bir mahalle idi. Konya’nın yerlisi insanlardı. Kimse kimsenin etlisine sütlüsüne karışmazdı. Evimiz dedemlerle yan yana idi. Duvarları bitişikti. İki katlı evin ikinci katında biz otururduk. Alt katta kiracılar vardı. Yanda dedemlerin bahçeli evleri vardı ki; çocukluğumuz bu bahçeli evde geçerdi.
DEDEM BAHARATÇILIK VE BAKLİYATLA UĞRAŞIRDI
Dedem o yıllarda baharatçılık ve bakliyat işleri ile uğraştığından baharat malzemelerini evde kendimiz düzenler hatta imalatı bile kendimiz yapardık. Aile bu işle uğraşırdı. Mesela şu anda babaannemin sağlığını dinçliğini o yıllardaki çalışmasına bağlıyorum.
DEDE İLE SÜRÜLEN BİSİKLET KEYFİ
Evin tek oğluydum. Çocukluk yıllarında hiçbir imkânsızlık yaşamadım. O günkü şartlara göre dururumuz gerçekten çok iyi idi ve ben de çok iyi bir çocukluk yaşadım. O yılların en iyi bisiklet markası Ralli idi, bana da ondan almışlardı. Dedemle beraber üzüm bağına kayısıya giderdik. Bizim yerimiz Şeker Fabrikası’nın arkasında idi. Kayısılık da şu andaki Tıp Fakültesi’nin arkasında bulunuyordu. Bisikletin arkasına yerleştirdiğimiz sepetlere meyveleri toplamaya giderdik. Gelirken de şu anda çoğu kişinin belki de hatırlamadığı Zindankale’nin oradaki pazara giderdik. Ben bisikletin başında beklerken dedem de alış veriş yapar gelirdi. Pazarda bisiklet bekçiliği yaptığımı hiç unutmuyorum.
60 İHTİLALİ VE ATLI SÜVARİLER…
1960 ihtilali olduğu zaman atlı süvariler mahalleden geçerken biz korkudan eve koşarak kaçardık. Bizim ailemizde hiç siyaset yoktu. Sadece muhafazakâr bir ailenin çocuğu olarak büyüdüğümü hatırlıyorum. Mesela çocukluğumda hiç unutmuyorum dedemin dükkânı üzüm pazarında idi.
BÜYÜK HAL YANGININI ÇATIDAN İZLEDİK
Mevlana Türbesi’nin tam karşısında üzüm pazarı vardı. Üzüm pazarı ve hal… Burada yangın çıkmıştı, büyük yangın! Babam da o yıllarda mezar taşçıları hizasında Filiz Bakkaliyesi’ni işletmekte idi. Ben o yangını Hacı Fettah’taki evimizin çatısına çıkarak izledim. Alevleri ve göğe yükselen dumanı görmüştüm. O zaman bir tek yüksek bina yoktu ki her tarafı görüyorduk. Dedem o gün için dükkânın tam karşısında olan yangının dükkâna sıçramaması için nasıl çaba harcadıklarını nasıl çırpındıklarını anlatırdı. Dedemin dükkânı Ahmet Efendi Hamamı’nın hemen yanında idi.
DEDEM DİNDAR VE MÜTEVAZI BİR İNSANDI
Çocukluk yıllarımda dedemin çok dindar ve mütevazı bir kişi olduğunu biliyorum. İsraftan kaçınan bir kişi idi. Bizlere israflı hayat yaşanmaması gerektiğini, yemekte giyinmekte dikkat edilmesi gerektiğini nasihat ederdi. Soframıza sabah iki üç zeytin konduğu zaman bunun israf edilmemesi gerektiğini söylediğini hatırlıyorum.
ANNEMİN KÖYÜNDEN DE GELİRİMİZ VARDI
Annem Tömek’in karşısında Aksaray Yolu Zivecik Ortakonak’tan idi. Köylü olan annemlerin köyde tarlaları vardı. Ona göre de köy gelirimiz oradan gelen ürünlerimiz eksik olmazdı.
İLKOKUL ÖĞRETMENİMİZ SEDAT VE FEYZULLAH ERTAŞI’IN AMCASI İDİ
27 Mayıs İlkokulu’na gittim. İki öğretmen değiştirdim. İlkini hatırlamıyorum en son öğretmenimiz ise Ali Ertaş idi. Feyzullah ve Sedat Ertaş’ın amcasıydı. İlkokulun karşısında Harum dediğimiz boş arazi vardı. Annem o günlerde tarladan beni toplardı. Okuldan çıkınca akşama kadar o tarlada top oynardık bayağı geniş bir çevremiz vardı. Dört beş mahallenin çocukları burada toplanır burada oynardık. Ve ders çalışmazdık tabii. Ama zeki olduğum için bütün sınıfları iye derece ile geçerdim.
TOPA DÜŞKÜNLÜĞÜM YÜZÜNDEN ORTAOKULU BEŞ SENEDE BİTİRDİM
Ortaokula gelince evimiz Devrim Ortaokulu ve Mevlana Ortaokulu’nun tam ortasında idi. Fakat Mevlana Ortaokulu yeni açıldığı için orayı tercih ettik ve Mevlana Ortaokulu’nun ilk öğrencilerinden olduk. Ama okulun beşinci sene mezunuyum iki sene sınıfta kaldım. Top oynardım futbola çok meraklıydım bir sene devamsızlıktan bir sene de ders çalışmamaktan iki sene sınıfta kaldım.
ORTAOKULU BİTİRDİKTEN SONRA OKUMAYA KARAR VERMİŞTİM
Sportmen müdürümüz Sabahattin Şengül idi. Onu hiç unutamam. Beni spora olan düşkünlüğüm nedeniyle ile devamlı spora yönlendirdi ve destekledi. Buna rağmen ne yazık ki okulu beş senede bitirmiştim. Babam bana sürekli ‘okuyacak mısın okumayacak mısın’ diye sorardı; okulu bitirdikten sonra okumaya karar verdim.
SİYAH BEYAZ KONYASPOR’LU YILLAR
Biz ortaokula başladığımız yıllarda ve de daha önceleri evimizden şimdiki stadyumun oraya gelirdik. Orada büyük çukurlar vardı. Abilerimiz Pirebi Mahallesi civarında elimizden tutar bizi maçlara götürürlerdi. Ben siyah beyazlı Konyasporluydum. Mahalledeki İdmanyurtlularla karşılıklı olarak muhalefet yapardık. Ve ortaokula başladığım yıllarda okulla ilgilenmeyip stadyumda günlerimizi geçirdiğimi hatırlıyorum.
BARUTHANEDE BABAMA YARDI MEDERDİM
O yıllarda ortaokulda iken yaz sezonlarında babam sebze ve meyve komisyonculuğu yapmakta idi. Boş vakitlerimi halde babama yardım ederek geçirirdim. Baruthane Hali’nde idik. Yani dükkânımız şu andaki Kızılay Hastanesi’nin karşı tarafında idi
OKUMAYA KARAR VERİNCE
Okumaya karar vermiştim. Ve o günkü sanat okuluna geç de olsa Model Makine Bölümü’nün kontenjanı boş olmasından dolayı kayıt yaptırdım. Ve burada başarılı oldum sayılır. Derslerim daha iyi idi ve üç yılda buradan mezun oldum. Sanat okulunda iken sporcu camiası ile daha fazla ilişkilerimi artırmıştım… Çünkü stadyum okula yakındı.
ARKADAŞLARIMIN ÇOĞU BOKS YAPARKEN…
Çevre arkadaşlarımın çoğu boksör idi… Mesela Muharrem Cankut, Turan Çumralıgil. Ama ben futbolu tercih ettiğimden o yıllarda Konyaspor genç takımında antrenmanlara çıkmaya başladım. Mehmet Ali Köseler ilk hocam idi. O yıllarda liseler arası futbol maçları had safhada idi. Biz Gazi Lisesi ile her zaman için futbol, basketbol, güreş… Hepsinde tüm branşlarda mücadele ederdik. O zamanlarda Gazi Lisesi’nin hocası eskiden teknik direktör olan Tezcan Uzcan idi. Ve ileriki yıllarda sevdiğim bir dostum olan hocamızdı. Bu maçlarda kavga dövüş gibi rekabet çok üst seviyede olurdu. Şimdi böyle bir rekabet olsa herhalde herkes birini öldürmeye çalışır.
SOL AÇIK VE SOL BEK OYNARDIM.
Sol açık oynardım. Sol bek sol hatta görev verirlerdi. Bütün semt turnuvalarına katılırdık, orada da oynardım. Semt turnuvaları bir yaz ligi gibi geçerdi. Her semt bir takım çıkartırdı. Bizim Mevlana Bölgesi’nin takımında oynardım. Arkadaşlarım hep bu takımdandı. Bir de Kayseri genç takımına karşı Kayseri’de oynadım ve 2-1 mağlup olmuştuk.
17 YAŞIMDA ANNEMİ KAYBETTİM
Bu arada sanat okulunda iken 17 yaşında annemi kaybettim. O yıllarda nefes darlığı vardı. Tıbbın bütün mücadelesini o zaman seferber etmişlerdi ama bu da yetmedi. Şu andaki annem babamın ikinci eşidir. Daha sonra kaloriferli bir eve taşındık. Kız kardeşim de Tahir Paşa Camisi’nin arkasına gelin olmuştu. Boş zamanlarımda devamlı olarak yaz sezonlarında baba mesleği olan sebze meyve işini yaparak şahsi olarak tüccarlığı öğreniyordum. Hâla eski Baruthanene Hali’ndeydik.
ANKARA YÜKSEK TEKNİK ÖĞRETMEN OKULU GÜNLERİ
Ertesi sene yüksek teknik öğretmen okulunu kazandım. Hem okula kayıt yaptırıyorum hem de ticaret yapıyordum. Ankara Beşevler’de idi okulumuz. Kendimiz gidip kayıt yaptırmıştık. Ve o yıllarda kendi artırdığım paralarla bir, bir buçuk sene evime hiç yük olmadan kendi harçlığımı çıkartıp yaşamaya çalıştım. İlk defa Konya dışına çıkıyordum. Dört Konyalı arkadaş ile ev aramaya başladık. Ali Osman Karaca, Nadir Akbaş, Mevlüt Yontar ve Mustafa Yetkin vardı.
ÜLKÜCÜ HAREKETİN İÇİNDE MÜCADELE ETTİK
Bir bir buçuk ay Kolej altındaki Konya Yurdu’nun üst katında kaldık. O yıllarda devamlı yağan yağmurun ve akan çatının kahrını biz çektik. Ondan sonraki günlerde Yenimahalle’de beşinci durakta ev tuttum. Tabii Teknik Öğretmen Okul’na başladığımızda şehit vermiş bir okulun öğrencisi olarak ülkücü bir camianın içinde okuduk. Okulda siyaset çok hareketli idi. 1974 affı ile çıkan ve aftan yararlanan sol görüşlü öğrenciler bir tek Yüksek Teknik Öğretmen de değil Ankara’daki bütün okullarda olayların, kargaşanın başlamasına neden oldular. (Ecevit- Erbakan iktidarı dönemi) o yıllardaki sol öğrencilerin fikirlerini benimsemeyerek ülkücü hareketin içerisinde kendimizi bulduk. Evdeki arkadaşlarımız ile beraber aynı Konyalı arkadaşlarla birlikte idik. Ankara’daki olaylar başlamıştı. Ev ile okulumuzun arasında otobüsten indikten sonra epey bir yol yürüyerek okula veya evimize ulaşabiliyorduk. Yeni mahalle o yıllarda solun kurtarılmış bölgesi idi. Biz beş arkadaş ve teknik öğretmenden ev komşularımız ile beraber üç buçuk yıl yeni mahalledeki Maocu grupla mücadeleler yaptık. En sonunda yeni mahalledeki evleri boşaltmak zorunda kaldık. Bütün arkadaşlar yurtlara ve evlere dağıldı.
DEMET EVLER’DE ÜLKÜ OCAKLARININ ŞUBESİNİ AÇTIK
Evlerde yapamayınca17 teknik öğretmen öğrenci arkadaşla yurtlara ve evlere dağıldık. Yani Yeni Mahalle’yi terk etmek zorunda kaldık. O yıllarda Demet Evler’de Ülkü Ocakları Şubesi’ni açtık. Eve taksi ile gidip gelebiliyorduk. Yeni Mahalle’yi boşalttıktan sonra Demet Evler’deki Ülkü Ocakları’ndaki görevimden ayrıldım. Ve o yıllarda bize siyasi destek veren Şeker Öğrenci Yurdu’nda yer bularak son 8-9 ayımızı bu yurtta geçirdim. Fakat dört senede bitirmemiz gereken yüksek teknik öğretmen okulunu o yıllardaki sağ ve sol iktidarların milli okul kapatmalarından beş yıla uzatarak bitirebildik. Ecevit Hükümeti döneminde Necdet Uğur af çıkartarak bizim dört sene emek verdiğimiz öğretmenliğimizi birilerine üç buçuk dört ayda diploma vererek peşkeş çekti. Ve bu kişiler Türkiye’de öğretmen olarak atandılar. Biz de o yıllarda mezun olduk.
KAYSERİ’DE 11 AY 7 GÜN ÖĞRETMENLİK
Bu atanan sol kesim öğrenciler gittikleri yerlerde boş durmadılar. Mevcut mezun olan meslektaşlarımızı, arkadaşlarımızı katlettiler. Adana’da 6 ülkücü arkadaşımızı öğretmen evinde öldürdüler. Ben de o yıllarda bütün imkânlarımız olduğu halde öğretmenlik yapmak için babam ve aile bireyleriyle ihtilafa düştüm. Ve kura çekerek Kayseri EML’de 11 ay 7 gün öğretmenlik yaptım. Makine Model Bölümü Atölye Öğretmeni idim ve meslek derslerine giriyordum.
ÖĞRETMENLİK VE SAĞ SOL KAVGALARI
Öğretmenlik yıllarımızda öğretmenlik yaptığım günlerde de aynı olaylar sağ-sol kavgası ve alevi-sunni patlaması yaşanmıştı. Maraş Olayları oldu. Biz Kayseri’de öğretmen iken Kayseri’de işlenen bir olay sonrası o anki mevcut mezun olan yeni öğretmenler ile hep birlikte soruşturmadan geçirildik. Bizimle ilgilisi olmadığı halde Teknik Öğretmen mezunu olduğumuz için soruşturma geçiriyorduk. Çünkü Yüksek Teknik Öğretmen Okulu mezunu ülkücü gençler yıllarca Ankara’da ülkücü hareketin liderliğini yapmıştı. Kayseri’de o yıllarda yeni kurulmakta olan Ülkü Tek’in kuruluşunda görev aldım. Kısa bir dönem de olsa öğretmenliğim zevkli geçmişti. Öğretmenlikte mutlu oldum, 4 ay otelde kaldım daha sonra ev arkadaşlarım ile kaldım. Okul yönetiminin sol görüşlü olmasından dolayı okul yurdunda mevcut olan öğretmen pansiyonuna alınmadım. Ülkücü olduğumuz için bizi almadılar. Fakat bu zorlukları yıkarak okul yönetimini de ele geçirdiğimiz günlerde ben öğretmenliği bırakıp baba mesleği olan sebze meyve komisyonculuğuna döndüm. Yıl 1979 idi.
12 EYLÜL İHTİLALİ OLDU; BİZE BİR ZARARI OLMADI
Evimiz Tıp Fakültesi karşısında idi. İki katlı bloklardı. Hal ise şu anki Adnan Menderes Toptancı Sebze Hali’ne gelmişti. Babamla birlikte ticarete devam ettik. O yıllarda 80 İhtilali oldu. Tabii Allah’a şükür bize bir zararı olmadı. Ve biz ticaret ile iki ihtilali yaşamış olduk. Ticarette büyümeye başladık. İkinci bir dükkân tuttum, babamdan ayrı iş yeri açtım. Ve işimiz ortak devam ediyordu.
1981’DE LEYLA HANIMLA EVLENDİM
1981 yılında eşim Leyla hanımla evlendim. Bu evlilikten Metehan, Mehmet ve Mert isimlerinde çocuklarım oldu. 1983’de vatani görevimi yapmak üzere 4 aylık kısa dönem için Erzincan 59. Topçu Tugayı’na gittim ve görevimi başarı ile yerine getirdim. Askere gitmeden önce askerliğimi bir süre tecil ettirmiştim. Tecil sürecisini geçirdikten sonra askerliği yedek subay olarak yapmam için yazı geldi. 2. Ordu Konya’da idi. Askeri mahkemeye dava açtım davayı kazanarak tekrar kısa dönem hakkımı kazandım ve 18 ay yedek subaylık yerine kısa dönem yaptım.
TİCARET İLE SİYASETİ BIRAKIP SPORA YÖNELDİM
Konyalı ve ticaretle uğraşan kişi olarak spor camiası ilgi alanım idi. Ticaretki çalışmalarımdan sonra bu arada siyaseti tamamen bırakmıştım. Sadece ülkücü bir Metin Ortakarpuz yaşamını tercih ettim. 1989 yılında Yaş Sebze-Meyve Komisyoncular Derneği’nin başkanlığını kazandım. Bu yıllarda spora ilgimden dolayı Belediyle Başkanımız Ahmet Öksüz Konyaspor’un bir neferi olarak bizleri yönetimin içine aldı.
KONYASPO’DA PROFESYONEL GÖREV
1989 yılında profesyonel olarak yöneticiliğe başladım. Bu arada Konya’daki ticari sosyal kurumlara faaliyetlere katılıyor, yardımlar yapıyordum. O yıllarda Başkan Ahmet Öksüz, rahmetli Algün Tunçalp ile beraber ilk yöneticilik yıllarım geçti. Ondan sonra sanayici Kudret Erdirençelebi ile çalıştım. O yılar Konyaspor için sıkıntılı yıllardı sık sık yönetim değişiklikleri yaşanıyordu. Mehmet Çolakoğlu yönetimlerinde bulundum. Ve sporu sevmemizden salon sporları sorumlusu olarak basketbol koçumuz Necati Yeğenoğlu ile beraber Konyaspor basketbol takımını 1991-92 sezonunda birinci lige çıkardık. Fakat ne yazık ki Konya’da basketbol takımımıza finansör bulamadık. Konya’ya basketbolu o yıllarda sevdiremedik ve yönetim içindeki bazı ihtilaflardan dolayı Mehmet Çolakoğlu’na karşı başkanlığa aday oldum kongreye gittik.
ÇEKİŞMELİ KONGRE VE KONYASPOR BAŞKANLIĞI
1991- 92 sezonunda Konyaspor Başkanlığı için benimle birlikte 3 iş adamı daha talip oldu. Kongrede Mehmet Çolakoğlu, Algün Tunçalp, Ali Çomak grubu ile dört başkan adayı olarak başkanlık için yarıştık. Konyasporlu delegelerin ve Konya’yı yöneten büyüklerimizin desteği ile başkanlığa seçildim. Kulübün durumu mali açıdan hiç iyi değildi. Mevcut kadronun başarısı iyi değildi. Ve devam ettik. Ve yönetim içindeki bazı sıkıntılardan dolayı futbol takımımı başarısız oluyordu. Maddi sıkıntılar had safhaya çıkması ile tekrar kongreye gidildi. 92 Mart-Nisan aylarında yapılan kongrede tekrar liste çıkartarak yönetimde bazı değişiklikler yaparak o yılda takımın birinci ligde kalmasını sağladık. Rahmetli Yusuf Altınekinli, Mehmet İnanç, Ramazan Sağır, Ali Rıza Durna, İsmail Sezer ile geçen zorlu yılları unutamıyorum.
ANTEP DEPLASMANINDA TRİBÜNE BİLE ALMADILAR
Şimdi olduğu gibi o yıllarda da Konyaspor yalnız bir takımdı. Ne siyasi bir destek ne de Konya’daki iş adamlarının desteği vardı. O günlerde mevcut yönetimimiz fedakârlıkları ile mücadele ettik. Bir Antep maçı deplasmanı vardı. En kötü bir puan almamız gerekiyordu. Bu deplasmanda mevcut yönetimimizi ve şahsımı protokol tribününe bile almadılar. Maç artık doksan üçler oynanırken 2-1 galip idik. Fakat o yıllarda Antep siyasi lobisi bakanları ile o günkü Eskişehir Bölgesi hakem camiasını etkilemişti. 95’de gol yiyerek maç 2-2 sonuçlandı. Konya’daki maç Aydın maçı son maçımızdı. Bu maçı kazanmamız gerekirdi. Aksi takdirde l. Lig’den düşecektik. Bir şampiyonluk maçı gibi yağmurlu bir havada veledroma bile seyirciler alındı, on binlerce kişinin izlediği maçta Aydınspor’u 1-0 yenerek çok zor şartlar altında takımın l. Lig’de kalmasını sağladık.
VALİ İHSAN DEDE’NİN SIFIR YAKLAŞIMI
O yıllardan sonra ertesi sene Konyasporlu futbolcuların çoğunu transfer politikasının çarpıklığından dolayı elimizde tutamadık. Yeniden bir takım kurmak zorunda kaldık, yeni yapılanmaya gidildi. Gelirlerin-giderlerin, hesapların tutmadığı bir dönemde imkânlarımızı bütün şartlarımızı zorlayarak bir takım oluşturmuştuk. Fakat o yıllarda Vali İhsan Dede’nin şahsıma ve yönetimime karşı sıfır yaklaşımını gördük… O yıllardaki mahalli basın ve muhalefet kesimin, eski yönetici arkadaşlarımızın, camiadaki bazı kişiler üzerinde baskı kurmaları ve eski alacaklarını kulübe yansıtarak bizi sıkıntıya sokmalarını da yaşadık. Biz de ilk altı haftada takım başarılı olmasına rağmen maddi sıkıntıların bizi rahatsız etmesinden dolayı kongre kararı aldık ve yönetimi bıraktık. O yıllardan sonra spor camiasından koptum çok ağır kırgınlıklar yaşadım.
ÇOK BÜYÜK MADDİ VE MANEVİ KAYIPLARIM OLDU
Bu yıllarda maddi ve manevi büyük kayıplarım olduğuna inanıyorum. Fakat hiçbir üzüntü duymuyorum. Verdiğimiz hizmetler yaptığımız çalışmalar ve takımın zor şartlar altında geldiği noktayı spor tarihi zaten yazıyor.
KTO SEÇİMLERİNİ KAZANARAK ODA MECLİSİNE GİRDİM
O yıllarda Ticaret Odası seçimlerinde 1992’de 14. Grup’tan aday oldum. Şahsi adaydım ve meclise girdim. Ve burada daha sonraki yıllarda Özkaymak grubu ile birlikte çalıştım. Meclis başkan vekilliğine kadar yükseldim.
1999’DA KONYA’DAKİ İŞİMİ BIRAKTIM
1999’a kadar işime devam ettim ama daha sonra bıraktım… Şimdi Konya dışında sebze ve meyve ihracatı ithalatı yapıyorum.
SPOR VE SİYASET BENİM İÇİN ARTIK TATLI BİR HOBİ
Siyaset ile son yıllarda biraz ilgilendim. Dostlardan gelen teklifler üzerine Büyük Birlik Partisi’ne törenle katıldım. Milletvekili adaylığı için teklif aldım ama Ankara’da yaptığımız bazı görüşmeler sonucunda aday olmadım. Sporu ve siyaseti bugün artık tatlı bir hobi olarak takip ediyorum. Günlük gelişmeleri Konya basınından Türkiye’yi ise tv ve gazetelerden merakımdan takip ediyorum. Türk sanat müziğinden hoşlanırım. Arkadaşlarla haftalık sohbetlere katılıyorum. Yürüyüşü çok severek yapıyorum, devamlı yürüyüş yapıyorum.