Kentte 6 yıl önce hizmet vermeye başlayan, sofrayı kuran kişi anlamına gelen "somatçı" ve Mevlana'nın eserleri "Fihi Ma Fih"den esinlenilerek açılan lokantada Mevlevi mutfağı ve o döneme ait gelenekler anlatılarak, kültür devam ettirilmeye çalışılıyor.
Farklı tatları denemek isteyenler için kapılarını açan lokantaya özellikle Konya'yı ziyarete gelenler ve Mevlevi mutfağını merak edenler ilgi gösteriyor.
- Sadelik ve sakinlik ön planda
Lokantanın işletme müdürü Ulaş Tekerkaya, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Selçuklu ve Mevlevi mutfak kültürünü canlandırma düşüncesiyle yola çıkarak, 13. yüzyıla ait tatların sunulduğu işletme açmaya karar verdiklerini söyledi.
Mevlevilik'teki adap ve hoşgörünün mutfak kültürüne de yansıdığını anlatan Tekerkaya, "Mevlevi mutfağında sadelik, sakinlik, diğer saray mutfaklarında ise şatafat ve abartı ön planda olur. Selçuklu ve Mevlevi mutfağının yeri bambaşkadır. Bu kültürü tekrar yaşatmak ve insanlara anlatmak için 4 bin kilometre yol katedip, 2,5 yıl araştırma yaparak burayı açtım. Mevlevilik'te abartıya kaçmama anlayışı olduğu için porsiyonlarımızı ona göre ayarlıyoruz ama misafirlerimize 'Eğer doymazsanız ücretsiz ilave yapabiliriz' diyoruz. Amacımız ticaretten öte, bu kültürü daha çok kitleye yaymak." diye konuştu.
Tekerkaya, ramazanı bereketli geçirdiklerini belirterek, şöyle devam etti:
"Mevlevi ve Selçuklu mutfağına ait yemekler pişiriyoruz. Ramazandaki yoğunlukla normal zamandaki yoğunluk daha farklı oluyor. Diğer günlerde insanlar peyderpey geliyor fakat bu ayda herkes aynı saatlerde geldiği için yerimiz kalmıyor. Mevlevi, Selçuklu, Çatalhöyük ve Osmanlı ağırlıklı çalışıyoruz. Misafirlerimize ilk önce sirkencübin şerbeti, ardından tatlı ve gül şerbeti ikram ediyoruz. Misafirlerimizi, Osmanlı döneminde iftar davetine gelenlere 'diş kirası' adıyla verilen hediyeleri vererek uğurluyoruz."
- "Ürünlerimizi kendimiz üretiyoruz"
Tekerkaya, yemeklerde kullandıkları ürünleri, kurdukları tesiste ürettiklerini ifade etti.
Tesiste, reçel, krema, kurutulmuş meyve-sebze, un, zeytin ve tahin gibi birçok ürünü imal ettiklerini aktaran Tekerkaya, sadece eti satın aldıklarını dile getirdi.
Lokantadaki lavabo ve mutfak gibi bölümlere o döneme ait isimler verdiklerine değinen Tekerkaya, "Lavabo yerine 'ayak yolu', mutfak yerine 'aşhane' isimlerini kullanıyoruz. Misafirlerimize Hazreti Mevlana, Mesnevi ve Mevlevi mutfağına ait gelenekleri anlatıyoruz." dedi.
Uluslararası Beslenme ve Beslenme Eğitimi Derneği ve Konya Ticaret Odası Karatay Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nurhan Ünüsan da Selçuklu'nun başkenti Konya'nın mutfak kültürü ile Türk mutfağının temel taşlarından olduğunu söyledi.
Konya mutfak kültürünün bilgi ve sanat bileşiminden oluştuğuna işaret eden Ünüsan, sadece yemekleriyle değil, sofra düzeni, pişirme yöntemleri, mutfak araçları ve mimarisi ile servis düzenleriyle de Anadolu'nun damak zevkini yansıttığını vurguladı.
Anadolu Selçuklu ve beylikler dönemi mutfağının et ve etten yapılan çeşitli çorbalar, süt ve süt ürünleri, buğday başta olmak üzere çeşitli hububatlardan oluştuğu bilgisini paylaşan Ünüsan, "Aynı zamanda sindirimi kolay 'çukmin' adı verilen ekmek ve yufka, pirinç, bazen de et ve sebzeden yapılan pilavlar ile kabak, patlıcan, havuç ve kereviz gibi sebzeler de bolca kullanılmaktadır." şeklinde konuştu.
Selçuklu mutfağında turşunun da fazlaca tüketildiğini kaydeden Ünüsan, şunları dile getirdi:
"Bu mutfak geleneğinde tatlı ve şerbetler önemli yere sahiptir. Özellikle Anadolu Selçuklu kültüründe misafirlere verilen ziyafetlerde yemekten sonra mutlaka tatlı ikram edilir. Elma, armut, incir, nar, şeftali ve karpuz sıkça tüketilmiştir. Anadolu Selçuklu ve beylikler döneminin en yaygın içecekleri, çeşitli meyve, bal veya şekerden elde edilen şerbetlerdir. Arpa veya buğdaydan üretilen boza ile sirke ve balın karıştırılmasıyla elde edilen, Mevlana'nın da en beğendiği karışım olarak bilinen sirkencübin şerbeti, bu mutfakta en önemli tatlardan biridir."
Ünüsan, Selçuklu'dan itibaren Konya mutfağının gelişimini tanıtmak amacıyla "Konya Mutfak Müzesi" kurulmasının faydalı olacağını belirterek, ayrıca kentteki restoranların işletmecilerine şimdiye kadar sunulmayan geleneksel yemekleri sunarak menülerini zenginleştirmeleri önerisinde bulundu.