Varlığın övünç kaynağı Fahr-i âlem Muhammed Mustafa (s.a.v) Efendimizin doğumunun yıldönümünü idrak ediyoruz. Ülkemizde her sene velâdet gecesi hem hicrî ve hem de miladi takvime göre yapılıyordu. Bu sene Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bu iki kutlama hicrî takvime göre birleştirildi. Ben bu makalemde Mevlid-i Nebi kutlamalarının/ihtifallerinin dindeki yeri nedir? sorusuna cevap arayacağım.
Hepimizin bildiği gibi Hz. Peygamberin doğumunu kutlamalar sahabe döneminde yoktu, sonradan ortaya çıkmıştır. Sahabe döneminde, ne Hz. Peygamberin doğum günü, ne hicret olayı ve ne de Bedir gazvesi yıldönümleri kutlanmıştır. Niçin, diye soracak olursak, şu cevabı vermek mümkündür. Onların hayatlarının tüm alanlarında Hz. Peygamber (a.s) ve onun getirdiği ilahi öğreti, canlı ve dipdiri bir şekilde yaşatılıyordu. Sahabe, Kur’an surelerini ezberleyip yaşadıkları gibi, Hz. Peygamber’in gazvelerini de yaşatıyorlar ve çocuklarına anlatıyorlardı. Yani, Bedir’de ne oldu, Uhud’da ne oldu, Hendek ve Hayber Gazvesinde ne oldu? Bütün bunları ashab-ı kiram, çocuklarına aktarıyordu. Çünkü onlar, bu olayların bizzat kahramanlarıydı, şahitleriydi. Bu şekilde onlar, İslamî hayatın coşkusallığını diri tutuyorlardı.
Aynı zamanda büyük fedakârlıklarda bulunmaktan çekinmeyen sahabe-i kiram kanalıyla Hz. Peygamberin hayatında neler olup bittiği, yeni nesillere sadece bir bilgi malzemesi olarak değil, eylem olarak da aktarılıyordu. Onların, Hz. Peygamber’in kutlu doğumunu ve savaşlarını, salt bir gün ya da haftaya sıkıştırarak kutlamaya ihtiyaçları yoktu. Bu güzel hatıralar zaten onların zihin ve hayatlarında 365 gün 6 saat gece-gündüz yaşatılıyordu. Buna belki bugün bizim daha çok ihtiyacımız vardır.
Öyle bir zaman geldi ki, insanların akıl ve vicdanlarından bu güzel günlerin anıları silinmeye ve unutulmaya başladı. İslam toplumları zihin ve hayatlarından çekilmeye başlayan bu anlamlı günleri yeniden diriltmeye ve unutulan değerleri yeniden hatırlamaya ihtiyaç duydu.
Bu sebeple, Mevlid-i Neb haftası Muhammedî risaletin ve Nebevî siretin hakikatlerini ortaya koymada iyi bir fırsat olarak görüldü. Dünyanın pekçok yerinde Müslümanlar velâdet gecesini ihya etmektedirler. Fahri kâinat efendimizi anlamak için yapılan toplantılar, törenler, ihtifalle düzenlemek her şeye değer. Çünkü onun getirdiği ilahi mesaj, evrensel değerlerle yüklüdür. Modern dünyanın yaşadığı kaotik dönemlerde, bu değerleri tanımaya bugün daha çok ihtiyacımız vardır. Bu da ancak böylesi vesilelerle gerçekleşmektedir.
Mevlid-i Nebi haftası münasebetiyle başta kendi insanımız olmak üzere tüm insanlığa bu büyük hadiseyi hatırlatmak ve ondan faydalanmaları için zemin oluşturmak adına yapılan sosyo-kültürel faaliyetler takdir edilmelidir, desteklenmelidir. Kaldı ki, bu faaliyetlerle, hem Müslümanların ve hem de dünya insanının İslam’la ve Hz. Peygamberin muhteşem sünnet ve siretiyle bağlantı kurmaları sağlanmış olacaktır. Zira yaşadığımız yüzyılda özellikle Batı dünyasında bazı ülkelerin himayesinde sürdürülen islamofobi, zenofobi ve anti-İslamizm gibi faaliyetlerin önüne ancak bu şekilde geçilebilir. Bu sorumluluk fert fert hepimize düştüğü gibi, tüm Müslümanların kurum ve kuruluşlarına da düşmektedir. Çünkü gam gidip yeniden âlemin can bulması için buna hararetle bizim ve insanlığın ihtiyacı vardır.
Selam olsun, kâinatın övünç kaynağı Nebiyy-i Muhteren Efendimize!...