Din savaşları her zaman çok acılı ve yıkıcı olmuştur. Bugün Ortadoğu’yu çemberine alan ve “Mezhep” savaşlarına doğru hızla götürülmek istenen bu durumun çok iyi analiz edilmesi gerektiği ortadadır. Batıda reform hareketleri ve mezhep savaşları başladığında, Kilise’nin egemenliği, İncil’in yeniden yorumlanması, ulusal dillere çevrilmesi gibi pek çok gelişmenin yaşandığını ve sonuçlar doğurduğunu görmekteyiz. Peki bugün Ortadoğu’da yaşanan bu mezhepsel kıpırdanma neyin nesidir? Yada Ortadoğu’da yaşanan şeylerden murad edilen nedir? Şu an için İslam Dinin yeniden yorumlanmasına mı ihtiyaç duyulmaktadır? İçtihat kapısı İslam’da sonuna kadar açıktır, buyursunlar alimler içtihatlarını yapsınlar. Yani yorumlamayla ilgili bir sıkıntı yok… O zaman sorun ne? Demek ki sorun başka yerde ve başka saikler için Ortadoğu’da ateş yeniden körükleniyor. Burada ilk akla gelen şey çeşitli bahaneler üretilerek mezhepler üzerinden Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi mi amaçlanmaktadır? Bu şekillendirme kimin adına ve niçin gerçekleştirilmektedir? Müslüman toplumlar üzerinde yeni siyasi aktörlerle yeni oyunlar mı kurulmak istenmektedir? Eğer gerçekten tıpkı 20. Yüzyılın başındaki gibi yeni bir oyun oynanmaktaysa bunun en büyük ceremesini yine Müslümanlar çekecektir ve İslam imajı büyük bir yara alacaktır. Bunun ilk belirtilerini son zamanlarda çok yakından görmekteyiz. İslam’a en büyük zararı son dönemlerde Ortadoğu’da yaşanan görüntüler vermektedir.
Mezhep savaşları dünya tarihinde maalesef çok acımasız seyretmiştir, bu İslam toplumlarında da Avrupa’da da böyle olmuştur. Avrupa’yı yeniden inşa eden Reform hareketlerinin temelinde mezhep savaşlarının olduğunu herkes bilir. Reform pek çok yenilikler getirmiştir, Batı’yı bugünkü manada şekillendirmiştir, ancak bu kısa bir sürede değil çok uzun bir süreçte gerçekleşmiş ve büyük yıkımlara da sebep olmuştur. Bazı yapılar derinden sarsılmış, yeni uluslararası dengeler kurulmuş, pek çok acılar çekilmiştir. Örneğin Prtoestan mezhebinin kurucusu Martin Luter’le başlayan Reform ve yarattığı etki, Almanya’yı birçok farklı alanda sarsmış; Reform savaşlarından önce yaklaşık 21 milyon olan ülke nüfusu, savaşlardan sonra 13 milyona kadar düşmüştür. Ayrıca Avrupa’nın bazı önemli kentleri de yerle bir olmuş, imarı uzun zaman almıştır. Açlık ve buna bağlı olarak yapılan yağmalar, ticaretin tamamen durması, ortaya çıkan salgın hastalıklar; gerek Almanya’yı her yönden felakete sürüklemiştir. Belki de en büyük etkisini Alman halkı üzerinde hissettirmiştir. Yoksullaşan halk, Avrupalı devletler tarafından aşağılanan bir ırk olma kaderiyle karşı karşıya bırakılmış. Reformun bu boyutu çoğu defa görmezden gelinir. Bu travmanın sonuçları Birinci Dünya Savaşında daha da nüksetmiş ve sonunda Hitler Almanya’sını doğurmuştur.
Reform az öncede söylendiği gibi sadece Almanya’yı sarsmamış; 17.yüzyılın başında büyük bir güç olarak varlık gösteren Avusturya, Reform savaşlarından sonra bu gücünü büyük ölçüde yitirmiş ve sıradan bir devlet konumuna gelmiştir. İspanya, ülke içinde Katolonya ve Portekiz isyanlarıyla uğraşmak zorunda kalmıştır. İngiltere, bir taraftan din savaşlarının içerideki etkileriyle boğuşurken; diğer taraftan da İrlanda ve İskoçya’yı denetimi altında tutmaya çaba göstermiştir. Polonya ve Litvanya ise, Rusya tarafından darmadağın edilmiştir. Fransa ve İtalya’da reformla sanat bilim ve hukuk alanlarında yeni bir dünya kurulsa da bu mezhep savaşları aynı yıkıcı etkileri göstermiş, toprak bütünlüğü ve siyasi birlikler sarsılmıştır.
Sonuç itibariyle neredeyse tüm Avrupa, 17.yüzyılda yaşanan ve oldukça kanlı geçen bu mezhebi çatışmaların faturasını çok ağır ödemek zorunda kalmıştır.
Ortadoğu’da da her geçen gün işler daha da karışmakta tıpkı 17 yüzyıl Avrupa’sına benzer şeyler yaşanmaktadır. Bu yaşananları ne Irak İran savaşına ne de İsrail Filistin savaşına benzetebiliriz. 1990’lı yılların sonuna kadar süren İran Irak savaşı mezhep savaşı değildi ve yalnızca iki ülkenin arasında geçen bir harp niteliği taşıyordu. Yine İsrail Filistin meselesi uluslararası bir sorun olmasına rağmen bölgesel yönüyle dikkat çekmekteydi. Ancak son zamanlarda gelişen olaylar bizi her geçen gün pek çok ülkeyi de sarabilecek büyük bir mezhep savaşına doğru sürüklemektedir. Batı’da 1648 yılında yapılan Westphalia Anlaşması’yla sona eren mezhep savaşlarında Hıristiyanlığın yerini Avrupalılık almıştır.
Peki Ortadoğu’da şimdilerde körüklenen mezhep savaşları sonrasında nasıl bir düzen kurulacak? Batı’da mezhep savaşları sonunda Hıristiyanlığın yerini Avrupalılık almıştır, Ortadoğu’da çıkarılmak istenen mezhep savaşları sonunda Müslümanlığın yerine kim neyi ikame etmek istiyor? Bizce asıl sorulması ve sorgulanması gereken soru budur. Çünkü tarih ders alındığı sürece tekerrür etmez.