Hürriyet yazarı Şükrü Küçükşahin, Başbakan Erdoğan'ın MHP üzerindeki ince hesaplarını analiz etti... Küçükşahin'e göre Erdoğan ve AKP’nin, gelecek seçimdeki ilk hedefinin, MHP’yi mümkünse baraj altına itmek olacağı anlaşılıyor.
Küçükşahin'in bugün kalleme aldığı köşe yazısındaki temellendirmesi şöyle:
Referandumda yaşadığımız gibi ilk planda, MHP'nin yine, Devlet Bahçeli ile sorunu olan ülkücüler üzerinden vurulması olacak.
Başbakan Erdoğan'ın, Bahçeli ile kanlı bıçaklı hale gelmiş, yakında MHP'den ihraç karan alınması beklenen Ramiz Ongun 'la, referandumdan bir hafta önce Adana'da yaptığı görüşmenin içeriği bu planın parçası diye görülüyor.
O görüşmede bir pazarlık falan söz konusu değil, ama Ongun'un, çerçevesi aşağı yukarı şu şekilde çizebileceğimiz sözlerine 'dikkat' deniyor:
"Sayın Başbakan, bu ülkede solcular ve PKK'lılar devleti yıkmaktan yargılanıp birer kez idam cezası aldığı gerekçesiyle cezaevlerinden çıkarılırdı.
Ülkücüler ise birden çok idam cezası aldı diye, içeride tutuldu. Ülkücülere büyük haksızlık bu, adaletsizlik. Bahçeli, Rahşan affı da dahil tüm yasal düzenlemelerde bu sorunu çözmedi.
Bu adaletsizliği yok etmeniz ülkücü camiamıza en büyük saygı olur. Sizden tek isteğim budur."
Erdoğan'ın ise 'Bilmiyordum' dediği bu durumu anlayışla karşıladığı, çözüm için çalışma yaptırma işareü verdiği bilgisini birkaç kanaldan teyit ettim.
Anlayacağınız, az sayıda ülkücüyü ilgilendirse de sorun çözülürse, alanlarda Bahçeli ye karşı psikolojik dozu çok yüksek bir koz ele geçirilmiş olunacak.
Ancak, MHP'nin içinde olduğu koalisyon döneminde, sorunu aşmak için epey çaba gösterilmesine rağmen hukuki sıkıntılann aşılamadığını anımsatalım.
Bahçeli'ye muhalif ülkücülerin AKP'den aday gösterilmesi, böylesi isimlerin iktidara destek veren medyada sık sık boy göstermesi ise sıradan beklenti.
MHP ARMUT MU TOPLAYACAK?
Küçükşahin, bu sorunun yanıtını şöyle veriyor:
Peki, iktidann bu planlan MHP'de bilinmiyor mu, bir önlem alınacak mı?
MHP, bu stratejiyi görmüş, özel bir çalışma grubu oluşturmuş dahi.
Bahçeli 'nin küskünlere yaptığı 'Dönün' çağnsı bu çerçevede görülüyor.
28 Ocak'taki kafalım töreninde çok sayıda küskün ve ülkücü camiada saygı gören akademisyenin MHP'ye katılacak olması da bu nedenle önemseniyor.
Koray Aydın, Ümit Özdağ, Azmi Karamahmutoğlu gibi isimlerin MHP'ye dönüşüne dikkat çeken MHP kurmayian, "Bu isimlerden sadece biri dahi, Ongun'un yaratmak istediği tahribatı yok eder" iddiasında bulundular.
Aday listelerinde, 'MHP'nin kimseye borcu kalmadı' teziyle bazı isimlerle yollar aynlırken, çok sayıda yeni isim öne çıkanlacak.
'Camiada saygın ve sadık bilinme' kriterleri adaylıkta ilk sıraya çekilecek. Hazirandaki seçim hayati önemde görüldüğü için hem seçim bildirgesini ilk açıklayan parti olunacak, hem de yola tez zamanda çıkılacak.
ilginç bir not da Gülen Cemaati ile ilgili, cemaate yakın medyada çıkan tüm haberler tarandı, "MHP'ye bakışları düşmanca" sonucu çıkanldı ve Gülen e doğrudan Bahçeli nin ağzından net, açık, köprüleri yakan bir mesaj iletildi.
Zaman yazarı Mümtaz'er Türköne MHP üzerine analizlerini bugün de sürdürdü. Türköne önümüzdeki süreçte MHP'yi nelerin beklediğini analiz etti:
- Son olarak '...Türk milliyetçiliği, MHP'nin oy hesabına dayalı parti politikalarının baskısı altında eziliyor' demiştim.
Milliyetçilik gibi, herkesi kuşatması gereken bir ideoloji, bir siyasî partinin kimliği haline gelince kaçınılmaz olarak toplumun bir kısmını dışarıda bırakır. Sebep milliyetçilik değil parti rekabetidir; çünkü rekabet doğası gereği ortak paydaları değil, farklı olanı öne çıkartır. Bu durumda milliyetçilik varoluş gayesine aykırı biçimde milleti kamplara bölmeye başlar.
Milliyetçiliğin gücü, modern dünyada insanların ihtiyaç duyduğu siyasî bağı sağlamasından geliyor. Bir ülkeyi, onun üzerinde yaşayan toplumu ve bu toplum üzerinde hüküm süren devleti yekdiğeri ile uyumlu ve dengeli hale getiren yapıştırıcı fikir olarak milliyetçilikten daha kuvvetlisi bulunamadı. Peki MHP milliyetçiliği bunu başarabiliyor mu?
Kürt sorununa çözüm arayışları MHP için bir fırsattı. MHP Türkiye'nin bütünlüğü adına parti çıkarlarından feragat etmek yerine, anti-Kürt eğilimlerden destek alarak oylarını muhafaza etmeye çalışıyor. MHP, Kürt sorununun çözümü için elini taşın altına koysaydı ve Kürtlerin de içinde rahatça nefes alıp verebileceği bir siyasî atmosferin oluşmasına katkıda bulunsaydı ne olurdu? Kuvvetle muhtemeldir ki MHP oy kaybına uğrardı.
Ama MHP'ye teorik olarak anlam kazandıran değerler, en başta da ülkenin birlik ve bütünlüğü sağlamlaşırdı. Şayet MHP, sadece Kürt karşıtlığından beslenen ve milliyetçiliği olabildiğince daraltan kimliğinden sıyrılıp gerçek bir parti haline gelebilseydi, o zaman oy kaybına da uğramazdı. Daraltıcı dediğim, Kürtlere kızıp MHP'ye oy vermekten ibaret olan milliyetçilik. 'Gerçek bir parti' dediğim ise, iktidar iddiasında bulunan her partinin sahip olması gereken politikalar ve kadrolar. Soruyu tekrarlayayım:
Anti Kürtçülük dışında MHP'den, ülke sorunlarına dair herhangi bir öneri veya politika duyan var mı? MHP'nin bir AB stratejisi, dış politikası, maliye politikası var mı? Veya duyduklarını ciddiye alana rastladınız mı?
MHP'liler arasında, Devlet Bahçeli'den daha fazla itibar ve karizmaya sahip olan Ramiz Ongun'un, partiden ihraç edilmesi, aslında bu partinin durduğu yer hakkında açık bir fikir veriyor. MHP lideri rakiplerini temizliyor. MHP'nin lider kadrosunun temsil yeteneği marjinalleşiyor. Oy tabanını taşıyamayan bir liderlik anlayışı partiye egemen oluyor. Bu sürecin doğal sonucu oyların da azalması olacaktır. Bu kadar sığ politikalar ancak Kürt sorununun devamı sayesinde sürdürülebilir.
MHP, Soğuk Savaş döneminde kuruldu. Milliyetçi ideolojinin Soğuk Savaş şartlarında MHP tarafından basit bir anti-komünist enstrümana çevrilmesi, otokratik eğilimleri güçlendirdi. Devlet Bahçeli'nin gelmesi ile MHP demokratik bir liderlik geliştirme fırsatı yakaladı. Demokratik liderlik MHP'yi sağdaki boşluğa yerleştirecek bir kitle partisine dönüştürebilirdi. Kürt sorununun ateşi ile birlikte artan destek, MHP'yi kolaycılığa meylettirdi. Kitle partisi politikalarına geçit verilmedi. Ramiz Ongun'un itirazlarını, öfke tonu yüksek olmakla birlikte parti içindeki zayıflığın belirtisi olarak almak gerekir. Şöyle diyor Ongun: 'Bugün MHP'li sayılmak şu üç vasfa indirgenmiş bulunmaktadır; Bahçeli'nin yoldaşı olmak, sadece bir kişiye yaranmak için 'sıfır tenkit', 'sıfır görüş' ilkesine bağlı kalarak siyasî mevki veya koltuk kapmak, diktatörün dışındaki herkese düşmanlık etmek.
'Milliyetçilik son iki asrı biçimlendiren en güçlü ideoloji oldu. Milletleri büyük idealler etrafında yükseklere tırmandıran da, dünyayı kana boğan da aynı ideoloji. Bir elde sağlık ve refah getiren bir manivela; diğer elde öldürücü bir silah. Demek ki milliyetçilik böler de, bütünleştirir de. Türk milliyetçiliği mazlum bir milletin kurtuluşunun adıydı. İmparatorluğun yıkıntıları arasından bağımsızlık bu ideolojinin ateş saçan enerjisi ile elde edildi. Kürtler başta olmak üzere farklı etnik grupların Türk milliyetçiliğine verdiği destek, zalime, yani müstevlilere haddini bildirmek içindi. Bugün Kürtlerin dile dair talepleri önünde aşılmaz engeller oluşturmak zalim rolünü benimsemek demek. Ne için? Üç-beş oy için. Peki değer mi?
MHP liderliği Türk milliyetçiliğini temsil yeteneğini, işte bu yüzden kaybediyor. Türk milliyetçiliğinin MHP ile bir bağının kalmaması, bu liderlik sorununun ne kadar derin olduğunu gösteriyor. Türk milliyetçiliğinin yaşayan en büyük fikir adamı olan Nevzat Kösoğlu'nun hafta içinde Bugün gazetesine verdiği mülakat, bu derinliği anlatmak için tek başına yeterli