M. Naci Bostancı'nın siyasi yorumu
Diyarbakır'da MHP'nin il binası kapatılmış, tabelası kaldırılmış. Diyarbakır dâhil Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki bazı vilayetlerde MHP'nin oyları ihmal edilebilir boyutlara inmişti, öyle anlaşılıyor ki artık üç hilalli sembolün varlığı da tehlikede.
Türkiye'nin diğer bölgelerinde kayda değer artışlar sağlayan, önümüzdeki seçimlerde güçlü bir grupla Meclis'teki varlığı kimse için sürpriz olmayacak MHP'nin bu gerileyişi ne anlama geliyor? Önce hafızamıza müracaat edelim. 1980 öncesinde MHP Diyarbakır'da etkileyici bir miting yapmıştı. "Türkeş Diyarbakır'a girer, giremez" tartışması yaşanmış, bir ölçüde gerilim yükselmiş, buna rağmen olaysız bir biçimde bu miting gerçekleştirilmişti. O dönemde Kürt milliyetçiliği henüz adı ve politikası belirsiz olsa da özellikle okuryazar gençlerin nezdinde bir rüyayı temsil ediyordu. Diyarbakır ise bu hareketliliğin önemli merkezlerindendi.
Diyarbakır esasındaki bu MHP tartışmasında taraflar Türk ve Kürt olarak değil, sağcılar ve solcular, birlikten yana olan Türkler ve "bölücü komünistler" olarak anlaşılıyordu. MHP, merkezi unsuru milliyetçilik içinde Türklüğe yönelik bol miktarda gönderme taşısa da yaşanan sıcak çatışma ortamı dolayısıyla "milli kimliğin" değil topluma ve devlete sahip çıkma eyleminin daha baskın şekilde algılandığı bir bağlamda görülüyordu. Bu nitelik, etnik aidiyeti "Kürt" olan ancak değerleri itibarıyla muhafazakâr, İslami bir çizgide yer alan, yaşanan çatışmada ise "dinsiz komünizme geçit vermemeye kararlı" çevrelerin MHP ile buluşmasını kolaylaştırabiliyordu. Etnik kimlik bahsinde ise dışa dönük dilinde "iddiaya dönüştürülmüş bir Kürtlüğe" mesafeli bakan, buna karşılık kendi içindeki "Kürt"lerle son derece barışık olan MHP'nin bu hali de yine üniversite gençliği içindeki kimi Kürtlere itici gelmiyor, bir alternatif olarak görülüyordu. Benzetmek gerekirse şunu söyleyebiliriz: MHP o dönemde "içerden konuşmak kaydıyla" neredeyse ne söylense kabul gören ve destek alan bir esnek anlam repertuvarına sahipti. "Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi" isimli bir zamanlar çok popüler olmuş kitabın temel mantığı tersine çevrilmiş bir Marksizm'den ibaretti. Tarihi materyalizmi ve diyalektiği eğer milliyetçiliğe uyarlayarak konuşacak olursanız, kimseden yönteme ilişkin bir itiraz almazdınız. Bir bakıma "kim olduğunuz değil nereden konuştuğunuz" önemliydi.
1980'den sonra Türkiye'nin şartları değişti. MHP, çekirdeğindeki anlamı oluşturan "devlet" ile özdeşleşme duygusunu yitirdi. 12 Eylül tecrübesi bunda büyük pay sahibidir. Türkiye, kendi sosyal gerçekliğini masanın üzerine yatırdı, kimlikler ve toplumsal kesimler hem kendi içlerine yöneldiler, "ne oldukları"na ilişkin tartışmalar yaşadılar, hem de dışarıyla kendileri arasındaki sınırları müzakere ettiler. Böyle bir ortamda Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananlar, Kürt diline ilişkin yasaklama Kürtlüğe yönelik hassasiyeti besledi. PKK'nın ortaya çıkışı ise Kürtlük algısına şiddetin örsü ve çekici arasında biçim verdi, onu sert bir ulusallaşma çizgisine taşıdı. "Şiddet" bir yöntem olarak devreye girmeseydi temel haklar ve hürriyetler bağlamında ve demokratikleşme esasında farklı bir "Kürt realitesi" ile karşılaşacakken, şiddete dayalı ulusallaşmanın "hasımlık ve hısımlık" duyguları devreye girdi. Öte yandan sosyalizmin gücünü yitirmesi, Sovyet sisteminin çöküşü, başlangıçta bu dünyaya yakın duran Kürt hareketini daha milliyetçi bir çizgiye çekti ve böylelikle kendi kamusuyla buluşmasını engelleyen bariyerler azaldı.
İLK YAPILACAK, O TABELAYI YERİNE ASMAK OLMALIDIR...
Kürt hareketi temelde MHP'yi karşısına almadı, devlete ve onun "birlik dirlik" anlayışına muhalefet etti. Özellikle doksanlı yıllarda toplumsallaşırken her kitlenin mukabil kitlesini çağırması gibi Türklere karşı bir tepki de yükseldi. MHP'nin payına düşen, bu genel tepki çerçevesindedir. Ancak seksen sonrasındaki gelişmeler hepsi aynı istikamette olmasa da Kürt hareketi ile MHP arasındaki mesafeyi artırdı. Mesela, MHP'nin demokrasi çizgisindeki kesin tavrı ve milliyetçiliği seksen öncesine göre etnik çekirdeğe gönderme yapmayan bir tarihsel kategori olarak görmesi, en azından teorik olarak tarafları birbirine yakınlaştıran bir imkân taşır. Buna karşılık komünizmin bir ayırıcı unsur olarak gözden silinmesi, bunun yerine daha yerel değerler ve duyarlılıklarla teçhiz edilmiş bir Kürt ulusallığının yükselişi iki kesime ait sosyal çevrelerin birbirlerine nüfuz etmelerini azaltmış, mesafeyi derinleştirmiştir.
Burada dikkat çeken bir husus, Kürt hareketi ve onun temsilcileri için "asıl tehdit"in MHP değil AKP oluşudur. Aslında MHP'ye nispetle AKP, içinde Kürt milletvekillerini de taşıyan haliyle sosyolojik olarak Kürt hareketine daha yakın bir yerde durur. Buna rağmen hasımlar kategorisinde AKP'nin başa yerleştirilişi bize şunu gösterir: Ulusal projelerin politikasını tayin eden sahip olduğu ulusallık değerleri değil iktidar ilişkilerinde kendisine güç ve nüfuz sağlayacak potansiyellerdir. Kürt hareketi için Kürt-Türk ekseni değil, iktidar ilişkilerinde daha önemli görünen DTP/AKP ekseni çalışmaktadır. Bir başka deyişle hasımlığı tayin eden karşılıklı nüfuz edebilme potansiyelidir. MHP ve Kürt hareketinin birbirine nüfuz edemeyecek şekilde ayrı yerlerde durmaları, arada melez kesimlerin bulunmayışı, aslında bir bakıma onları "yakın hasımlar" olmaktan da çıkartmıştır.
Tablo bu şekilde görülse de, "Kürt meselesinin çözümü" denildiğinde MHP'siz bir denklem kurmak imkânsızdır. MHP'nin Diyarbakır'da teşkilatının kapanması, aslında Kürt meselesine "ona kendi şartlarında" yaklaşması, oraya ait aklı kendi bağlamına taşıyabilmesi bakımından bir zeminin kapanmasıdır. Bunun tersi de doğrudur. Diyarbakır MHP teşkilatının kapanması, Kürt milliyetçilerinin hoşuna gitse de, esasen orada teşekkül edecek bir MHP'li akıldan Kürt hareketinin mahrum kalması gibi bir sonuç doğurmaktadır.
'Kürt meselesinin hallinde MHP nasıl bir rol oynamalı?' sorusu çerçevesinde birçok spekülasyon yapmak mümkündür. Bu sözlerin bir kısmı MHP'nin yaslandığı sosyolojinin referansları dikkate alınarak söylenebilir, ya da böyle bir yükümlülükten bağımsız, sadece sorun odaklı bir tarzda dile getirilebilir. Ancak burada MHP'nin bir politika belirlemesi ve çözüme katkı sağlaması elbette kendi şartlarında olacaktır ve bunu tayinde "oy aldığı yerler, tabelasının asılı olduğu bölgeler" rol oynayacaktır.
Öyle anlaşılıyor ki Kürt meselesinde adım atacak bir MHP'nin ilk hamlesi Diyarbakır'daki o tabelayı yeniden asmak olmalıdır. Fakat aynı zamanda o tabela orada Kürtleri de hesaba katan bir dilin ve yaklaşımın, en azından ipuçlarını da içinde barındırabilmelidir.
n.bostancı@zaman.com.tr
(Zaman)