Millet şemsiyesi
İslam geleneğinde millet kelimesi, ümmet ve din manasına gelir. Ünlü İslam bilgini Şehristanî’ye göre; din, şeriat ve millet denilen kelimeler, aynı şeylerdir. Fakat değer ve kavram olarak her biri kendisine has manası ve uyduğu gerçeklikle birbirinden ayrılır. Örneğin, itikat, itaat ve inkiyad yönüyle din; amel açısından şeriat ve toplayıcılığı/birleştiriciliği itibariyle de millet denilir. Bununla beraber itikat edilen ne ise, esas itibariyle amel edilen de odur. Binaenaleyh, millet, cemiyet halindeki bir topluluğun etrafında toplandığı ve üzerinde yürüdüğü, diğer bir tabirle cemiyet ruhunun tabi olduğu, cemiyet varlığının bağlı bulunduğu değerler bağlamında hükmedici prensipler ve bu prensipleri kabul edenlerin yoludur. İnsanları bu duruma ulaştıran özel yol ise, minhâc, şir’a ve sünnettir. Bu sünnet üzerine ittifaksa, cemaatı/birliği meydana getirir. Bu manada haktan ayrılmama ve tek Allah’a inanma konusunda alem olmuş olan millet-i İbrahim tabiri, İslam milleti demektir. Kur’an-ı Kerim’de İslam milleti anlamında “millet” tabiri birçok ayette geçmektedir. Bazı ayetlerden örnekler şöyledir:
“Babanız İbrahim’in milleti üzere..”(Hac, 78).
“Kendini bilmeyenden başka İbrahim’in dininden (millet) kim yüz çevirir?” (Bakara, 130).
“Atalarım İbrahim’in, İshak’ın, Yakub’un milletine (dinine) uydum.” (Yusuf, 37).
“Sonra sana: Muvahhid bir müslüman olarak İbrahim’in milletine (dinine) uy; o hiç bir zaman müşriklerden olmadı, diye vahyettik.” (Nahl, 123).
Görüldüğü gibi bu ayetlerde geçen millet tabiri, “ümem-i İslamiyeti” (dine tabi olan müslüman kavimleri) içerisine alan bir genişliğe sahiptir. Bu manada millet-i İslamiye birdir ama ümem-i İslamiye çoktur. İman köküne bağlı İslam milletlerinin farklı kavim ve kabilelere ayrılması, sadece aralarında karşılıklı tanışma ve yardımlaşma içindir.(Bkz. Hucurat, 13). Kur’an-ı Kerim’de, renklerin ve dillerin farklılığı Allah’ın bir âyeti olarak belirtilmiştir. (Rum, 22). Boy ve kabilelerin farklılığı, tanışma ve yardımlaşmanın ötesinde asla mü’minlerin birbirlerine düşmanca bir rekabet içerisine girmeleri ve bölünmeleri manasına değildir.
Ondokuzuncu yüzyılın başlarında özellikle Osmanlı coğrafyalarında Avrupalılar, etnik milliyetçilik fikrini körüklemek suretiyle Balkanları ve Ortadoğu Müslüman halkları, birbirimizden ayırdılar. Bu ayrılış gönüllerden coğrafyaların ayrılmasına kadar götürüldü. Hala Müslüman halklar bunun acısını ve sancısını çekmektedirler. Yakın zamana kadar Anadolu’da yaşayan Müslüman halklar –bazı ırkçı politikaları devre dışı bırakırsak- hiçbir zaman ırk temelinde birbirlerine yaklaşmadılar. Hepsini birleştiren temel şemsiye, İslam ve İslam kardeşliği olmuştur.
Biz bu topraklarda öyle yaşadık ki, türkülerimiz bir, ilahilerimiz bir, geleneklerimiz bir, inancımızın temel değerleri bir, birlikte ağladık, birlikte güldük, hep. Eğer birileri bizim ırkımızın ne olduğunu araştırmış olsaydı, ancak levh-i mahfuzu okuyarak öğrenebilirdi. Onu da okuyamayacağına göre, ırkların farklılığı, Müslümanlığın gerisindeydi. Bu topraklarda sosyal Darwinizmin ‘doğal seleksiyon’ görüşü; eğitim, ırk, hukuk gibi alanlara uygulandı. Bunun neticesinde, adeta levhi mahfuzun içindeki bilgiler yere indirildi. Bu bir politikaydı. Şimdi köklü bir politika değişimi arifesindeyiz. Dolayısıyla, gönüllerimizden yapay sınırları kardeşlerimize karşı kaldıracağız. 30 senedir bu millet Türk’üyle, Kürt’üyle birbirine düşürülmek istendi. Ama biz imparatorluk bakiyesiyiz, bütün acılara rağmen bu millet birbirinin boğazına sarılmadı. Yine de birbirinin açısına koştu, merhem olmaya çalıştı. Çünkü bu milletin ruhunda ayrımcılık yoktu, dışlamacılık yoktu. Bu bakış açısını, bağlı olduğu referans sistemleri veriyordu. Bu millet, etnik köken ayrımcılığının bir zulüm olduğunu yaşayarak gördü. Onun için asla oyuna gelmedi. Onların bağlı olduğu Aziz İslam Peygamberi: “Irkçılık davasına kalkışan bizden değildir.” (Müslim “Imare” 53) buyuruyordu.
Allah bu milleti kıyamet sabahına kadar birbirinden ayırmasın. Bu milletin bütün bir yeryüzünde yükselteceği küresel adalete ihtiyaç vardır. Mazlumların, mağdurların kulağı, gönlü bizde!
O zaman gelin şimdi, yükselteceğimiz bayrak, ümmeten vahide olsun!