Devleti ve halkı için gecesini gündüzüne katan, hayatını ortaya koyan, yılmadan, yorulmadan hizmet eden, eski kabus gördüğümüz günlerden milletini kurtaran Sayın Recep Tayyip Erdoğan Bey’in hayatını ve hizmetlerini yazmayı hizmet etmek ve görev olarak telakki ettim.
İnsanların bir kaderi olduğu gibi, içinde yaşadığı toplumun da ortak bir kaderi vardır.
Kader, bir insanın, bir şehir veya bir ulusun yeryüzündeki varoluş sürecinde onun yaşamını yönlendiren etkilerin tümüdür. Tarih sahnesinde var olmuş şehirler ve ulusların her birinin kendisine özgü bir kaderi vardır.
Bir gün bir an gelir, bir toplumu oluşturan insanların Levh-i Mahfuzda kayıtlı kaderleri bir anda tecelli eder ve toplumun ortak kaderi oluşur. Toplumdaki insanların ortak kaderleri o toplumun kaderini oluşturur.
Toplumların kaderinde olan büyük bir vaka tecelli ettiğinde yaşanılanlar ilmek olur, oya olur, dantel olur ve tarihine konu olur. Böylece toplumun ortak tarihi oluşur.
Bu topraklar, her asırda bağrından ‘Bir Lider’ çıkarmıştır. 20. Asırda Atatürk’ü, 21. Asırda Recep Tayyip Erdoğan’ı çıkarmıştır. Onların kaderinde kadim milletin çocuklarına Başbakan ve Cumhurbaşkanı olmak, ‘LİDER’ olmak varmış.
Bir devletin, halkın bugününü ve geleceğini en fazla etkileyen ‘yönetici’ faktörüdür. Burada ki söz konusu yönetici, en üst makamda (icranın başında) bulunan yöneticidir. Başarılı olması veya olamaması, toplumun bu gününe ve geleceğine, kaderine etki eder.
Devlet adamı, Lider; söz konusu ülkesi, millet meselesi olan yüzlerce, binlerce konuda en doğru kararı veriyor, iyi işler yapılıyor, milleti başını yastığa koyduğunda gözü arkasında kalmadan uyuyor, huzur içerisinde yaşıyorsa, devletler tarihine bakıldığında o yönetici en iyi ve en başarılı yöneticidir.
Sadece yöneticinin ülkesi için çok büyük işler başarması yeterli değildir. Halkın da, kendi üzerine düşen her konuda vazifesini, işini en iyi şekilde yaparak artı değer üretmesi ve yöneticilerine destek olması gerekir.
Bizlerin, iyi bir aile reisi, bir işveren veya çalışan olmakla görevimiz bitmez. Esas görevimiz bundan sonra başlar. Bizlerin yaşadığımız şehrimize, ülkemize, halkımıza, değerlerimize hizmet etme gibi birçok görevlerimiz vardır. Ülkemizi yönetenlere yardımcı olmak, onlara itaat etmek, vefa göstermek, teşekkür etmek de görevimizdir.
İşte, yaşamımda her zaman bu duygu, düşünce, heyecan içerisinde olmamız bizi bir şeyler yapma, yazma, halkımıza hatırlatma gayret ve çabası içerisine sürükledi.
Bizler, ülkemiz insanının saçının tek bir kılını onların vereceği dünya malına, makama, vereceği paraya değişmeyiz. Devletimizden, halkımızdan ve Liderlerimizden yana oluruz.
Yıllarca kendi harman yerimizde dirgen, yaba, sopa yedik, ağlatıldık. Onurumuzla, gururumuzla oynandı, aşağılandık, horlandık. Güzel ülkeme 60 yıl, soygun, vurgun, talan, rüşvet, statüko ve vesayetçiler çok zarar verdiler. Ehliyetli, liyakat, temiz sicil sahibi, şaibesiz insanları yönetici yapmadılar.
Tam umudumuzun tükendiği anda 1994 yılında, İstanbul’dan yükselen bir ses Türkiye siyasetine yön veriyordu. İstanbul’dan yükselen bir ses, parlayan ışık, esen rüzgâr millete umut oluyordu. İstanbul’dan yükselen sesin sahibi ‘RECEP TAYYİP ERDOĞAN’dı.
Bu devran böyle geldi, böyle gitmemeliydi. Devran ‘zalım’ değil, zalim olanlar vardı. 1938-2002 yılları arasında derdimiz çok büyük, bu garip kervan taşıyamaz olmuştu. Diyemedik derdimizi düşmana dosta. Yükümüz harap ve viran eyledi bizi.
Yıllarca benim ülkeme, halkıma ve yöneticilerime müdahale edenler, ‘Türkiye, böyle geldi böyle gider!’ sandılar. Türkiye’nin başına, bir gün gelir, ‘yeter artık söz milletin’ diyen bir Musa’nın, Yusuf’un, bir ‘yiğit’in geleceğini hiç düşünemediler. Bu yiğit, 21. Asrın Lideri RECEP TAYYİP ERDOĞAN’dır.
İçimizden birileri dış güçlerle işbirliği yaparken, bizler her zaman devletimizden, halkımızdan ve yöneticilerimizden yana olduk. Onurumuzla, gurumuzla oynayanlara gerekli cevabı veren, kışımızı bahara çeviren, ‘makus talihimizi’ yenen, ‘MİLLETİN ADAMI’ RECEP TAYYİP ERDOĞAN’dan yana olduk.
Ülkeme, halkıma ve şehrime; ‘teşkilatçı’, ‘meclis üyesi’ olmanın dışında önemli bir hizmetimiz olmadı. Hep daha fazla hizmet etmenin heyecanı, gayret ve çabası içerisinde olduk. Bu kitabı kaleme almamızın nedeni, daha fazla ‘hizmet’ etmekti.
‘Söz uçar yazı kalır.’ sözünden hareketle, bu eserimizi kaleme almamızın birden çok nedeni vardı. Biz insanoğlunun fıtratında ‘unutmak’ gibi bir özelliği vardır. Geçmişte yaşanan acı, sıkıntı, çile ve zorlukları unuttuğumuz gibi, ardından gelen kurtuluşu, refahı ve baharı ‘çabuk unutmak’ gibi bir özelliğimiz vardır. Geçmişe ne kadar iyi bakarsak, bugünü ve geleceği daha iyi görürüz.
Bu eserimizde Eski Türkiye’yi yazdık. Yazarken, benim güzel ülkemin eski günleri, geçmişte yaşadıklarımız aklıma geldi. Kadim milletin necip ve kadirşinas çocuklarına geçmişte yaşatılanları hatırladık. Dertlerim debreşti, o günleri yazmakta bir hayli zorlandım.
Yeni Türkiye’yi yazarken heyecan, gurur ve sevinçle yazdım. İçinde yaşadığımız günleri, özgür, müreffeh, başı dik Yeni Türkiye ve onun mimarı Recep Tayyip Erdoğan’ı yazarken; çok duygulandım, sevinçten ve mutluluktan gözlerimiz yaşardı. Kışın ardından gelen ‘baharı’ yazmakta hiç zorlanmadım.
Üzerinde beş yıl çalıştığımız bu eserimizin insanlarımıza, ülkemin aydın ufuklarına ve ülkemin hizmet neferlerine faydalı olması dileğiyle. SAYGILARIMLA