Türkiye, Devlet ve Millet olarak son dönemde çok zor ve çetin bir dönemden geçiyoruz. Bu asil millet zor dönemlerinde her daim küllerinden yeniden doğmuş; Zor dönemlerde, bu asil millet tüm sınavlardan başarı ile geçmiştir. Bu asil milletin tarihi böyle destanlar ve başarılarla doludur. İçimizdeki vatan ve millet haini tipler, taşeronlar ve işbirlikçiler bu asil milletin bu duruşu ve inancını hiçbir zaman anlayamadılar, anlamak da işlerine gelmedi. Anadolu toprakları üzerinde hesabı olan küresel güçler, küresel sermaye ve onların içimizdeki uşakları ve işbirlikçileri, bu asil milletin inanmakta olduğu değerler silsilesinde, yaşamış oldukları kara parçasının her an zekâtını ve bedelini ödediği idrakinde olduğunu da hiçbir zaman anlayamadılar. Bu gün de çok çetin bir sınavdan geçmekte ve çok ağır bir bedel ödemekteyiz. Devlet ve Millet olarak, mazlum milletlerin umudu ve önderi olmamız, mazlum milletlerin dertleri ile hemhal olmamız, bölgemiz ve mazlum milletlerin yer altı ve yerüstü kaynakları üzerinde hesabı bulunan tüm küresel sermaye ve küresel güçleri, çok rahatsız etmekte, çok sıkıntı vermektedir. Devlet ve millet olarak, iç işlerimizle meşgul etmek, evinizin içini düzeltin, dünyanın sorunları ve büyük hedefler sizlerin neyine noktasında sürekli olarak terör olayları, patlamalar ve saldırılar gibi konularla sürekli olarak oyalanmakta ve enerjimiz içeride tüketilmeye çalışılmaktadır; 100 yıllardır olduğu gibi. Artık oyunlarının, planlarının ve ihanetlerinin sonuna geldiklerinin onlar da farkında; Bu Asil millet uyandı…
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başkomutanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan; son dönemde, doğrudan, örtülü olmaksızın, devam etmekte olan vekâlet, vesayet ve terör saldırılarına, devlet ve millet olarak yaşadıklarımıza istinaden, bir savaş durumunda olduğumuzu, özellikle de bir kurtuluş savaşı halinde bulunduğumuzu ve tüm bu hainlere karşı, tüm devlet ve millet olarak; Milli Bilinç, Milli Birlik ve Milli Duruş sergileyebilmek adına, Milli seferberlik ilan edilmesi gerektiğini, tüm vatandaşlarımızdan ve yetkili kurumlardan bir talepleri olmuştu. Peki, nedir Milli seferberlik hali? Memleketin, maddi ve manevi bütün güçlerinin ( askeri, siyasi, ekonomik ve psikolojik güç ) topyekûn savaş ihtiyaçlarını karşılayacak ve savaşın devamını sağlayacak seviyeye getirilmesidir. Diğer bir deyimle maddi manevi bütün kuvvet ve kaynakların, savaş şartlarına göre yöneltilerek, barış durumundan sefer durumuna geçirilmesidir. Sefer kelimesi lügatte, devlet ve millet olarak topyekûn halde "yolculuk, savaşa gitme", seferberlik ise "yolculuğa, savaşa hazır hale gelme" anlamlarına gelir.
2013 yılından bugünlere kadar, Devlet ve Millet olarak; Gezi olayları, 17/25 Aralık operasyonları, 6/7 Ekim olayları, Hendek kalkışması ve son olarak tüm bu kalkışmalarda elde edemedikleri başarıyı, son bir vuruşla hedeflerine varabilmek için 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişiminde, bu ülke tamamen küresel güçlere ve küresel sermayeye, içimizdeki taşeronlar ve işbirlikçileri vasıtası ile teslim edilmeye çalışılmıştı. Tüm bu kalkışmalar, saldırılar ve ekonomik operasyonlarda başarı elde edemeyen, tüm dâhili ve harici güçler, artık son kozlarını da oynamaya başladılar. Ülkemizin her bir bölgesinde, uşaklarını kullanmak suretiyle, her gün bir patlama ve terör olayları ile karşı karşıyayız. Her gün canlarımızı kaybediyoruz. Her gün analarımız ağlıyor. Millet olarak canımız, canlarımız gidiyor. Tüm bu yaşananlara istinaden devlet ve millet olarak milli seferberlik halinde bulunmamız, yani psikolojik olarak, millet olmanın verdiği bilinçle bir kurtuluş savaşı halinde bulunduğumuzu idrak etmemiz, birlik, dirlik, beraber, tek yürek ve tek yumruk halinde olmamız gerektiği vurgulanmaktadır. 100 yıl önce, 7 düvele karşı millet olarak verdiğimiz bağımsızlık ve kurtuluş savaşı mücadelesini, bu gün 7 düvelin kurduğu, yönettiği ve oyuncakları olan, en az 70 adet terör örgütlerine karşı, vekâlet ve vesayet savaşları üzerinden vermekteyiz. Dün karşımıza çıkan 7 düvel bugün artık doğrudan çıkamamakta, ajanları üzerinden, içerideki taşeronlarını, terör örgütlerini ve işbirlikçilerini üzerimize salmaktalar. Millet olarak bunu idrak etmemiz, bir bütün halinde bu mücadeleyi topyekûn olarak vermemiz gerekmektedir; Tüm farklılıklarımız ile… Tüm siyasi partilerimiz ile... Tüm dernek ve vakıflarımız ile… Tüm oda, borsa ve sendikalarımız ile… Kabaca, tüm millet olarak bugün yaşamakta olduğumuz kurtuluş savaşını hep birlikte, topyekûn olarak vermemiz gerekir. Aksi halde kaybederiz… Aksi halde gidecek bir vatan toprağı bulamayız… Aksi halde parça parça oluruz… Aksi halde birliğimiz ve dirliğimiz gider, gücümüz zayıflar ve düşmanlarımızın oyuncağı olur, yok oluruz.
Hülagu, Moğol İmparatorluğunun kurucusu Cengiz Han’ın torunu, İlhanlı Devletinin kurucusu Mengü Kağan’ın da kardeşidir. 1255 yılında ağabeyi Mengü Han tarafından Ortadoğu’da henüz ele geçirilmemiş topraklar için görevlendirilir. Hülagu, tüm Ortadoğu bölgesini ele geçirdikten sonra, bölgenin âlimlerden birisini otağına çağırır ve tüm bu yaşadıklarınız başına neden geldi, tüm bu zulümleri neden yaşadınız; Makamına gelen Kadıhan âlim ile arasında kabaca şu şekilde bir sohbet gerçekleşir. Hülagu; “Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?” diye sorar. Kadıhan, gayet sakin bir şekilde; “Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetin bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki, mal, mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere de seni gönderdi” der. Hülagu bu sefer ikinci sorusunu sorar; “Peki, beni buradan kim gönderebilir?” der. Kadıhan’nın cevabı çok manidardır; “O da bize bağlı. Benliğimize dönüp, ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçer, birlik, dirlik, kardeşlik halinde, iri ve beraber olursak, işte o zaman sen buralarda barınamazsın, duramazsın” şeklinde cevap verir.