1984’ten itibaren 20 yıl boyunca Milli Gazete’nin genel yayın yönetmenliğini yapan, haliyle Milli Görüş fikriyatının gelişimini, 28 Şubat dönemi dahil Erbakan’ın siyasi hayatını çok yakından takip eden önemli bir isim Ekrem Kızıltaş. Hoca’yı iyi tanıyan, anlayan ve muhabbet duyanlardan biri ve “Erbakan Hoca'yı anlamak ve izlemek isteyenlerin, onun hakkında kapsamlı bir bilgiye sahip olabilmeleri temennisi ile” bir kitap yayınladı geçen hafta, daha dumanı üstünde. Bu, onun ilk kitabı. Kitabın adı “Herkesin Hocası Erbakan”, yayıncısı Hayat Yayınları.
MİLLİ GAZETE'DEN YENİ SÖZ'E
Numan Kurtulmuş’un Saadet Partisi’nden ayrılıp Has Parti’yi kurmasıyla birlikte Ekrem Kızıltaş da Milli Gazete’den ayrıldı ve yeni kurulan Yeni Söz gazetesinin başına geçti. Ama gazetenin ömrü kısa oldu. Şu an dinlenen ve yola nasıl devam edeceğine karar vermeye çalışıyor. Ekrem Kızıltaş ile Star gazetesinden Fadime Özkan uzun ve kapsamlı bir söyleşi yaptı. Yıllardır söylenen "Milli gazetenin manşetlerini Erbakan atıyordu" efsane de soruldu..
MİLLİ GAZETE’NİN MANŞETLERİNİ HOCA MI ATIYORDU?
Milli Gazete’de manşetleri Erbakan Hoca mı atıyordu?
Nerde o günler. (gülüyor)
Nasıl bir çalışma biçiminiz vardı?
Fadime Hanım, İsmet Özel’in bir sözü vardı; Milli Gazete Türkiye’nin en demokratik gazetesidir, diye. Doğruydu, kendi dönemim için söylüyorum en azından. Ben 1984’te Milli Gazete’ye geldim, kısa dönem istihbarat şefliği yaptım, ardından yazı işleri müdürü oldum yani genel yayın müdürü. Erbakan Hoca 12 Eylül sebebiyle yasaklıydı. 87’de yasaklar kalktı, partinin genel başkanı oldu ve ondan sonra gazetenin yapısında dolaylı olarak patron o oldu, en tepede o vardı. Birileri zannederdi ki hoca her gün arar, manşet verir. Yok öyle bir şey. Çünkü Hoca zaten 24 saati dolu biriydi. Bir gazete de 24 saati dolduran bir süreçte hazırlanır.
SÖYLEDİKLERİNİ NOT ALIR, GAZETEDE KULLANIRDIK
Siz onun yerine mi çıkarımda bulunuyordunuz peki?
Hayır. Olaylara bakış ve değerlendirmede kendimize göre kriterlerimiz parametrelerimiz vardı. Hocanın konuşmalarını dinliyorsunuz, tavırlarına, hangi konuda ne söylediğine bakıyorsunuz. O yüzden örtüşüyordu. Sonuç olarak gazete Milli Görüş’ün gazetesi. 87’de Ortadoğu’da görevli bir büyükelçiyle konuşuyoruz, üst düzey gazete yöneticilerinin olduğu bir ortamda onlara değil bana özel alaka göstererek “gazetenizi ciddiyetle takip ediyoruz ve çok da faydalanıyoruz” dedi. Bu adam bana bunu niye dedi diye düşünürken buldum. Milli Gazete herhangi bir sermaye grubunun ticari hesaplarla çıkardığı bir gazete değil. Bir siyasi hareketin yan unsuru olarak, bu ülkeyi önemseyen, seven, bu ülkenin sıradan insanlarından oluşan bir kadronun hesapsız kitapsız garezsiz çıkardığı bir gazete. Dolayısıyla Türkiye ve dünya meselelerine bakışı da çok içten ve hesapsız. Demek ki dedim, bu gazete Türkiye’nin modunu veren bir gazete. Bizim yaptığımız da bu idi. Tamamen hasbi bir şekilde doğru olduğuna inandığınız şeyleri dile getiriyorduk. Ama seçim dönemleri gibi dönemlerde Hoca ile görüştüğümüz olurdu, söylediklerini not alır, gerekli şekillerde kullanırdık. Hep şunu söylerdi Hoca, Allah rahmet eylesin: Ekrem siz, -biz üç kişiydik- çok büyük hatalar yapılabilecek bir yerdesiniz ama Allah razı olsun, büyük hatalar yapmadınız, derdi. Çünkü biz bir şey yazdığımız zaman ilzam ediliyor, partinin ya da camianın görüşüymüş gibi de görülüyor.
“EKREM, GAZETE NEDEN AZ SATIYOR?”
Büyük hata değilse de neye kızardı mesela?
Öyle onun kızgınlığını celbedecek bir şey yaşamadık, Allah’tan o Ankara’da biz İstanbul’daydık. Ama buluşurduk zaman zaman. Gazetenin az satılmasından dolayı üzülürdü. Başbakan olduğu dönemdi zannediyorum, kızdığı bir şeydi: “Ekrem, bir buçuk milyon insan bu gazete çok satsın diye çalışıyor” demişti bana. Ben de söylenmesi gerektiğini düşündüğüm için “Hocam bir buçuk milyon insan gazete satsın diye çalışacağına hiç değilse yüzde 10’u gazeteyi alsa, zaten meselemiz kalmayacak” demiştim.