Mısır’da yaşananlar, bugüne kadar gördüğümüz bütün zulümleri geride bıraktı. Çağdaş Firavun Sisi’nin katliamları; bırakın Beşar Esed zaliminin yaptıklarını, bırakın daha önceki Firavunların zulmünü, lanetli Yahudi’nin Filistinlilere yaptığı zulmü bile neredeyse gölgeledi.
Bugüne kadar, sırtında yaralı taşıyan bir insanın vurularak öldürüldüğüne şahit olmamıştık. Bugüne kadar, yaralıları tedavi etmeye çalışan gönüllü sağlık ekiplerinin tarandığını görmemiştik.
Bugüne kadar, tutuklanan insanların cezaevine nakilleri sırasında toplu katliamlarını duymamıştık. Bugüne kadar, ellerini açmış kıpırdamadan duran adamın insafsızca öldürüldüğü sahneyi yaşamamıştık.
Bugüne kadar, vahşice kanı dökülen binlerce insanın ardından kutlama yapıldığına tanıklık etmemiştik.
Bu nasıl bir vicdan ki, karşısında elinde bir taş dahi olmayan insanları topluca kıyıma tabi tutar? Bu nasıl bir insanlık anlayışıdır ki; sokağa çıkmayan insanları evlerinden toplayarak tek tek, sokağa çıkan insanları ise topluca ölüme mahkûm eder?
Mısır’da darbe yönetimine karşı olan, cunta idaresini kabul etmeyen insanların önündeki iki seçeneğin sonunda da ölüm var, kan var, ızdırap var, gözyaşı var.
Belli ki Firavun mantığı İsrail’le birlik olmuş, İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) teşkilâtını yok etmeye karar vermiş. Bu şartlarda, 85 yıldır şiddete bulaşmamış, eline silah almamış ve kimsenin burnunu kanatmamış olan İhvan teşkilâtının mensupları daha ne kadar vücutlarını ölüme siper etmeye devam edebilir?
İhvan yöneticileri istemese bile, alt kademedeki gençler bu gidişe ne kadar daha sabredebilir?
Soruyu daha da genişleterek soralım?
Bu şartlar altında, silaha sarılma daha doğrusu kendini savunma imkânı varken ölmeye devam edelim diyen yeryüzünde kaç teşkilât vardır acaba? Veya var mıdır?
Bugüne kadar silahsız, bıçaksız binlerce insan katledildi, on binlerce insan yaralandı. İhvan sokakları terk etse ölümler daha da artacak. İnsanlar evlerinden alınarak öldürülecek. Bir kere İhvanı bitirmeye ahdetmişler. Bunu bilen İhvan mensupları sokakları terk etmiyor, göz göre göre ölüme yürüyorlar, bile bile şehadete koşuyorlar. Namertçe ölümü beklemektense, yiğitçe, mertçe ölümsüzlüğe gidiyorlar.
Darbeciler, İsrail’in isteği doğrultusunda Müslüman Kardeşlere aman vermek istemiyor. Şehit Hasan el Benna’nın, şehit Seyit Kutub’un kurup yeşerttiği teşkilâtı boğup yok etmek istiyorlar.
Ama bu nereye kadar, ne zamana kadar devam eder?
Şayet Mısır ordusu yakın bir zamanda içinden parçalanmaz ve bazı üst düzey komutanlar Sisi’ye isyan etmezler ise, gerek İhvan’ın gerekse başka İslâmi teşkilât mensuplarının içinde bulunan bazı grupların mücadeleyi silaha dönüştürmeleri beklenen bir durumdur.
Bu da Mısır’da da, Suriye gibi sonu belli olmayan bir iç savaşın başlaması demek olur ki, elbette böyle bir durumun tasvip edilmesi mümkün değildir ama Firavunlar başka da bir yol bırakmıyorlar.
Mısır’da iç savaşın başlamasını önlemenin tek yolu katil ve zalim Sisi’yi durdurmaktan geçmektedir.
Bunu da ya ordu içerisinden bir grup, ya da ABD ve Batı’nın kararlı tutumu yapabilir. ABD ve Batı ülkelerinin katil Sisi’yi durdurmaya niyetli olmadıkları hatta destekledikleri görülmektedir. Bazı İslâm ülkelerinin başında bulunan para babası uşak ruhlu insanların, çağdaş Firavunu desteklediği bir dünyada, hıristiyan dünyasının desteklemesi şaşılacak bir durum değildir aslında…
Geride tek alternatif olarak, ordudan vicdan sahibi komutanların vahameti görerek Sisi’ye “yeter artık dur!” demeleri kalıyor. Bu da olmazsa, bölgede ikinci bir Suriye olayının başlamasını beklemekten başka çare kalmıyor.
Ah! İslâm dünyasının başında bir halife olsaydı veya D8 lerin önü kesilmeseydi de başarıya ulaşsaydı bütün bu zulümlere kim cesaret edebilirdi?
Mısır’ın Rabiatül Adeviyye meydanındaki şanlı direniş, tüm dünyaya RABİA selamının yayılmasına yol açtı.
RABİA; Zulme karşı bir sembol, mazlumun yanında olmanın bir işareti, kardeşlerimiz için yaptığımız duaların simgesi haline geldi.
RABİA; Ölüme karşı dimdik yürümenin, zalime boyun eğmemenin ve İmanın zirvedeki azametini, izzet, heybet ve vakarını göstermenin adı oldu.
Kahramanlık destanının yazıldığı RABİA, zaferin de sembolü olur İnşallah…