ANKARA (AA) - Anayasa Mahkemesinin, MİT'in yetkilerinin genişletilmesini öngören kanunun, Türk vatandaşı olmayan yabancı hükümlü ve tutukluların iade ve takası ile MİT mensuplarının tanıklıklarıyla ilgili düzenlemelerini iptaline ilişkin gerekçeli kararı Resmi Gazete'de yayımlandı.
CHP, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un bazı maddelerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuştu.
Davayı 30 Aralık 2015 tarihinde esastan inceleyen Anayasa Mahkemesi, Kanun'un 6. maddesinde yer alan, "Türk vatandaşları hariç olmak üzere, tutuklu veya hükümlü bulunanlar, milli güvenliğin veya ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde Dışişleri Bakanının talebi üzerine, Adalet Bakanının teklifi ve Başbakanın onayı ile başka bir ülkeye iade edilebilir veya başka bir ülkede tutuklu ve hükümlü bulunanlar ile takas edilebilir" şeklindeki düzenlemeyi iptal etmişti.
Kanun'un 9. maddesindeki, "MİT mensupları ile MİT'te görev yapmış olanlar, MİT'in görev ve faaliyetlerine ilişkin hususlarda tanıklık yapamaz" ibaresi de Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmişti. Yüksek Mahkeme, Kanun'un diğer hükümlerinin iptal istemlerini ise reddetmişti. Gerekçeli kararda, bazı hükümlerin iptal isteminin reddedilmesine ilişkin gerekçelere de yer verildi.
- Karardan
Resmi Gazete'de bugün yayımlanan gerekçeli kararda, milli güvenliği sağlama sorumluluğu bulunan Bakanlar Kurulu'nun Anayasa tarafından kendisine verilen sorumluluğun gereğini yerine getirmek üzere milli güvenlik ile milli güvenliği doğrudan ilgilendiren dış güvenlik ve terörle mücadele konularında MİT'e görev verme yetkisine sahip kılınmasının doğal olduğu belirtildi.
İstihbarat servislerinin sadece ülkelerin istihbarat ihtiyaçlarının karşılanması görevlerini yerine getirmediği, arabuluculuk başta olmak üzere çeşitli diplomasi araçları açısından da işlev görebildiğinin altı çizilen kararda, "Bu çerçevede MİT'e verilen her türlü kurum, kuruluş, örgüt, oluşum ve kişilerle ilişki kurabilme yetkisinin, veriliş amacına uygun ve etkin olarak kullanılabilmesi için karmaşık ve çok boyutlu ilişkiler içeren temaslarda farklı durumlara göre farklı ve uygun yöntemlerin uygulanması gereği ortaya çıkabilmektedir" değerlendirmesinde bulunuldu.
Kanunda, Türk vatandaşları hariç olmak üzere tutuklu veya hükümlü bulunanların milli güvenliğin veya ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde Dışişleri Bakanının talebi üzerine Adalet Bakanının teklifi ve Başbakanın onayı ile başka bir ülkeye iade edilebileceği veya başka bir ülkede tutuklu ve hükümlü bulunanlar ile takas edilebileceğinin düzenlendiğini anımsatan Yüksek Mahkeme, kararında şu ifadelere yer verdi:
"Suçluların iadesi usulü ve koşulları TCK'nın 18. maddesinde düzenlenmiş olup kural olarak yabancı bir ülkede işlenen veya işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle hakkında ceza soruşturması veya kovuşturması başlatılan veya mahkumiyet kararı verilmiş olan yabancının anılan usul ve koşullara uyulmaksızın talep eden ülkeye iade edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Dava konusu kuralla, TCK'nın 18. maddesinde düzenlenen suçluların iadesi usulünden, ilkeleri itibariyle oldukça ayrılan farklı bir usule yer verilmektedir."
- "Kötü muamele ve işkence yasağı haklarını ihlal edebileceği açıktır"
Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararında, Türk vatandaşı olmayan yabancı hükümlü ve tutukluların iade ve takasına ilişkin dava konusu kuralın hem teknik anlamda iadeye, yani yurt dışında suç işleyen yabancıların yargılanması veya cezalarının infaz edilebilmesi için iadeye hem de işlediği suç nedeniyle yargılanması ve cezasının infaz edilmesi amacı olmaksızın iadeye imkan tanıdığının görüldüğü belirtildi.
Kararda, şunlar kaydedildi:
"Kuralda, talep eden devlete geri verilmesi halinde işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağına dair kuvvetli şüphe sebepleri bulunan kişilerin iade edilemeyeceği yönünde güvenceye yer verilmediği görülmektedir. Bu durumun kişilerin Anayasa'da güvence altına alınan yaşam hakkı başta olmak üzere düşünce, kanaat ve din özgürlüğü ile ayrımcılık, kötü muamele ve işkence yasağı haklarını ihlal edebileceği açıktır. Ayrıca aynı hak ihlallerinin takas yoluyla yapılacak iadelerde de gerçekleşmesi mümkündür."
MİT mensuplarının ve ailelerinin kimliklerinin ifşa edilmesinin suç olarak öngörülmesine ilişkin hükmün iptali istemini reddeden Yüksek Mahkemenin gerekçeli kararında, dava konusu kuralla amacın, söz konusu kişilere ve ailelerine kendileriyle aynı durumda bulunan kişilere nazaran özel bir imtiyaz ve ayrıcalık tanımak olmadığı bildirildi.
Kararda, "Yürüttükleri görevler nedeniyle kimliklerinin ifşa olmasının, MİT mensuplarının görevlerini yerine getirme imkanını ortadan kaldırılması ve kendileri ile birlikte ailelerinin güvenliklerini tehdit altına sokmasıdır. Dolayısıyla dava konusu kuralla anılan kişilerin özel durumundan kaynaklanan nedenlere dayalı olarak farklı bir kuralın düzenlenmesi söz konusu olup bunun eşitlik ilkesini zedeleyen bir yönü bulunmamaktadır" denildi.
MİT mensuplarının tanıklıklarıyla ilgili düzenlemelere ilişkin iptal istemine de değinen Yüksek Mahkeme, MİT mensupları ile MİT'te görev yapmış olanların, MİT'in görev ve faaliyetlerine ilişkin hususlarda tanıklık yapmasının yasaklandığı, sadece devletin çıkarlarının zorunlu kılındığı hallerde bu tanıklığa izin verildiğine işaret etti.
Dava konusu kuralın, MİT'in görev ve faaliyetlerine ilişkin olan ancak görevin gizliliği ve devletin çıkarları yönünden alenileşmesinde bir sakınca bulunmayan konularda da MİT mensupları ile MİT'te görev yapmış olanların tanıklığına başvurulmasını önlediğine dikkat çekilen kararda, şu görüşlere yer verildi:
"Anayasa'nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesinin birinci fıkrasında kişilerin hak arama özgürlükleri güvence altına alınmıştır. Hukuksal olanakları kapsamlı biçimde kullanabilme ve bu konularda tüm yollardan yararlanma hakkını içeren hak arama özgürlüğünün, hukuki uyuşmazlıklara ilişkin olarak etkili bir soruşturma ve kovuşturma yapılarak maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını isteme hakkını da bünyesinde barındırdığında kuşku bulunmamaktadır. Bu yönüyle maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını önleyen kuralların, adaletin gerçekleşmesini önleyerek hak arama özgürlüğü ve hukuk devleti ilkesine zarar vereceği açıktır."
- "Adil yargılanma hakkı ve hukuk devleti ilkesinin zedelenmesine yol açılmakta"
Maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını sağlayan araçlar arasında tanık delilinin de mevcut olduğuna işaret eden Yüksek Mahkeme, kişilerin uyuşmazlık konusu olaya ilişkin bilgisi olanların tanıklığına başvurma haklarının bulunduğunu kaydetti. Kararda, şunlara değinildi:
"MİT'in görev ve faaliyet alanı çok geniş olup MİT'in görev ve faaliyetlerine ilişkin olup açıklanmasında devletin yürüttüğü göreve zarar vermeyecek fakat maddi gerçeğin ortaya çıkartılmasına, dolayısıyla sadece devletin çıkarlarının değil, bireylerin haklarının tespit edilerek korunabilmesine katkı sağlayacak konularında bulunması mümkündür. Dava konusu kuralda bu husus gözetilmeyerek açıklanmasında devletin yürüttüğü göreve zarar vermeyecek, fakat bireylerin haklarının tespit edilerek korunabilmesine katkı sağlayacak konularda da tanıklık yapılması yasaklanmaktadır. Bu durum, haklı ve makul bir nedene dayalı olmaksızın tanık deliline başvurma hakkına ölçülü olmayan bir sınırlama getirilmesi sonucunu doğurmakta ve maddi gerçeğin ortaya çıkartılmasını önleyerek hak arama özgürlüğü, adil yargılanma hakkı ve hukuk devleti ilkesinin zedelenmesine yol açmaktadır."
AA