Birkaç gün önce ESADER (Eğitim Sosyal Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği)’ne Moskova’dan iki güzide Tatar misafir geldi. Enver Saleev ve Enes Memmedof. Dernek başkanı Durmuş Sert Hocaefendi’nin misafirleriydi. Bir saat kadar bu kardeşlerimizi dinlemek nasip oldu.
Dedeleri, babaları Sovyet zulmünden inim inim inlemiş; dinlerinden, dillerinden, kimliklerinden uzaklaştırılmış… Zalim Sovyet yönetimi âlim, fakih, imam, hoca, az bir İslâmî bilgisi olanların hepsini kurdukları esir kamplarında kurşuna dizerek şehit etmişler. Bu iki misafirin çocuklukları, diğer emsalleri gibi onların mezar taşlarını okuyarak geçmiş…
Sovyet rejiminin yıkılmasından sonra küllerinden silkinip köklerine ulaşmaya; dillerine, en önemlisi de dinlerini en sağlam kaynaklardan öğrenerek yeniden yaşamaya, ailelerine, çevrelerine, yeni kuşaklara öğretmeye ve örnek olmaya karar vermişler. Moskova’da “Risalet Vakfı”nı kurarak canla başla çalışmaya başlamışlar. Bu vesile ile İstanbul’a gelerek İslamî vakıf, dernek ve kurumlardan dinî bilgi konusunda yardım istemişler.
İstanbul’da Osman Nuri Topbaş Hocaefendi ile tanışarak arzu ettikleri yardımı almışlar. Osman Efendi, kendi çevresinden bir hocayı onlarla birlikte Rusya’ya gönderiyor ve ne gerekiyorsa yapılmasını; hiçbir masraf ve bilgiden kaçınılmamasını söylüyor.
Kısa zamanda Risalet Vakfı kuruluyor ve eğitim faaliyetleri başlıyor. İslâm’a susamış gönüllere can gelmeye başlıyor...
Konya’yı gezen bu kardeşlerimiz her köşe başında bir cami, İslâmî dernek, vakıf, yardım kuruluşlarını gördüklerinde, hayran kaldıklarını, sevinçten haset ettiklerini söylüyorlar. Kendilerinin ise Moskova’da bir camiye gidebilmeleri için en az iki saat, iki saat de dönüş için olmak üzere dört beş saatlik zamana ihtiyaç olduğunu; çalışan bir insan için bunun mümkün olmadığını ifade ediyorlar.
Geçmişte ecdatları olan Tatar milletinin İslâmiyet’i hiç bir zorluk çıkarmadan kabul ettiklerini; Tatar dilini bilmeyen iki Sahabî’nin geldiğini ve onlardaki güzel yaşantıyı, güzel ahlâkı görerek hemen İslâm dinini kabul ettiklerini söylüyorlar. Tatar milletinin bugünkü temsilcileri olarak kendilerinin de İstanbul’da Osman Nuri Topbaş Hocaefendi ve çevresindekilerin yaşantılarını, güzel ve örnek ahlâklarını görünce etkilendiklerini, hayran kaldıklarını itiraf ediyorlar.
Enver Saleev, bütün bunları Rusça olarak anlatıyor ve Enes Memmedof da tercüme ediyor.
İslâmî bilgileri öğrendikçe ve yaşantılarına uyguladıkça yüzlerinin güldüğünü, gönül huzuru duyduklarını, namazlarını hûşû içinde kıldıklarını, ailelerine ve çocuklarına karşı daha duyarlı ve sevgiyle bağlandıklarını; komşularıyla, din kardeşleriyle ve diğer insanlarla olan iletişimlerinde kul hakkı ve sorumluluk bilinciyle hareket etmeye başladıklarını söylüyorlar.
Moskova’da açtıkları çocuk kreşinde altmış kadar küçük çocuğa eğitim veriyorlar. İlkokul ve ortaokulda, devlet okullarında okutulan dersler yanında dini eğitimin verildiğini; helâli, haramı, günahı, sevabı öğrettiklerini, çeşitli sporlar, piknikler, kamplar, gezi programları gibi sosyal etkinliklerle okumayı zevkli ve istekli hale getirdiklerini, gelecek nesiller için bir şeyler yapabilmenin tatlı telaşı içinde koşturduklarını, “daha fazla ne yapabiliriz?”in endişesini taşıdıklarını vurguluyorlar.
Üniversite seviyesinde en az beş yıl eğitimi süren Medreseler açmışlar. Bu medreselerde beş yüz civarında talebe hâlen eğitim-öğretim görüyor.
Moskova’nın nüfusu on yedi milyon civarında. Burada beş milyon Müslüman yaşıyor ve toplam dört tane camii bulunuyor. Rusya’nın tamamında ise otuz milyon Müslüman yaşıyor. Dolayısıyla çok sayıda camiye, hocaya, kitaplara, filmlere, yaşantısıyla örnek olacak güzel ahlâklı tebliğcilere ihtiyaç var. Cuma günleri Vakıf binasında sohbetler yapılıyor, vaazlar veriliyor, Kur’ânlar okunuyor, yemekler veriliyor, ikramlarda bulunuluyor ve Cuma namazı hep birlikte edâ ediliyor. Ayrıca kadınlara yönelik de sohbetler yapılıyor.
Müslümanların çoğu iş bulma umuduyla Orta Asya ve Kafkas ülkelerinden Moskova'ya gelen genç göçmenler... Ancak pek çoğu, dinî ihtiyaçlarını karşılayamamanın sıkıntısını yaşıyor. Moskova'nın yeni camilere ihtiyacı var. Diğer bir sıkıntı da Müslümanların Moskova'da 'helâl yiyecekler' bulabilecekleri yerlerin çok sınırlı olması… İslamî usullere göre hazırlanan yiyecekler satan bazı lokantalar her zaman tıka basa dolu. Müslümanlar, sokak tezgâhlarında, Müslümanlar tarafından satılan yiyeceklere yöneliyor.
Tüm dünyada olduğu gibi Rusya’da da insanları Amerikanvari ve Avrupaî yaşantıya çekebilmek ve sömürü düzeninin birer kölesi yapabilmek için şer odakları, misyonerler oluk oluk para akıtarak, dergiler, kitaplar, filmler, CD’ler, oyun programları, internet siteleri gibi çağın bütün imkânlarını kullanarak faaliyetlerini sürdürüyor. Masum insanları içki, kadın, kumar, uyuşturucu gibi her türlü kötülüğe alıştırıyorlar.
Rusya’da altmış civarında Müslüman millet(gruplar) var. Misyonerler, bunların hepsinin dilinde nefse hoş gelen ayrı ayrı kitaplar, yayınlar yapıyorlar; bu milletlerin içinden kendi dillerini çok iyi konuşabilen, ikna gücü yüksek, yetenekli, özel insanları seçip misyoner olarak yetiştiriyor ve bol para vererek kendi insanlarını Müslümanlıktan koparma faaliyetleri sürdürüyorlar. Bunların Yehova Şahitleri ve Vahabî zihniyetli insanlar olduklarını ifade ediyorlar…
Enver Saleev, başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor: “Ben bir gün metroda giderken yanıma bir misyoner oturdu ve bana Hıristiyanlığı anlatmaya başladı. Ben onun söylediklerine karşı İslâmî bilgime dayalı cevaplar verince baktı ki ikna edemeyecek; hemen benim yanımdan kalkıp başka birisinin yanına oturdu ve anlatmaya başladı. Bir saatlik metro yolculuğu süresince bu misyoner, en az on kişinin yanına oturup Hıristiyanlık propagandası yaptı. En son benim ineceğim durakta tekrar yanıma gelerek bir saat içerisinde birçok kişiyi ikna ederek Hıristiyan yaptığını söyledi. Bu tür tebliğ faaliyetlerini aslında bizim yapmamız gerekir. Çünkü insanları hak yola davet etmek; iyiliği emredip kötülüklerden sakındırmak bizim görevimizdir. O insanların bizim üzerimizde hakları var. Bir insanı kurtarmak bütün insanlığı kurtarmak demektir. Bir insanı da kaybetmek bütün insanlığı kaybetmek demektir. Bizim harıl harıl çalışıp İslâmî kitaplar neşredip, filmler yapıp, kültür merkezleri, camiiler, çocuk kreşleri, özel okullar, medreseler(üniversiteler) açmamız lazım. Rusya’nın kanunları buna müsaade ediyor. Müslümanlar daha faal ve fedakâr olmalıdır. Hz. Muhammed(sav)’in ümmeti olarak tüm ümmetin ve insanlığın derdiyle dertlenmeliyiz. Rahmet Peygamber(sav)’imiz; Kendi nefsimiz için istediğimizi Mü’min kardeşimiz için de istemedikçe kâmil müminler olamayacağımızı söylüyor. Rabbimize sonsuz şükürler olsun ki; Müslümanlar olarak hak yolu bulmuşuz, Osman Nuri Topbaş Hocaefendi gibi ahlâkı güzel, örnek insanlarla tanışmışız, sizlerle tanışmışız. Rabbimiz(cc) bizleri bu hak yolda daim eylesin, Muhammed ümmetine ve insanlığa faydalı olanlardan eylesin…”
ESADER Başkanı Durmuş Sert Hocaefendi de; “Cenab-ı Hakk razı olsun. Kardeşlerimiz aslında bizim onlara tavsiye edeceklerimizi, bizim yapmamız gerekenleri, onlar bize tavsiye ettiler. Rabb(cc)’imiz cümlemizi kendi yolunda nefes tüketenlerden eylesin. İçinde bulunduğumuz İslâm nîmetinin, Hakk yolunun kadr-i kıymetini bilmeyi nasip etsin. Bu kardeşlerimiz Moskova’dan gelerek bizlere bu Din-i İslâm’ı nasıl yaymamız gerektiğini, ömrü gaflet içerisinde geçen insanları nasıl uyarmamız gerektiğini anlattılar. Aklımızı başımıza toplayalım ve ailemizden başlayarak, çevremize, komşularımıza İslâm’ı en güzel biçimde, Sünnet’e uygun şekilde yaşayarak, örnek olarak anlatmamız gerekiyor” diyerek hayır duada bulundu.
AKParti yönetiminde rehavete kapılıp kapitalistleşen, dünyevîleşen insanımızın hâlini düşündükçe, bana da “inşallah” demek düşüyor.