Muhâcir, sırf Allah için, O’nun dini uğruna, tüm her şeylerinden vazgeçmesini bilenlerin adıdır. Ensâr ise, Muhacirleri kardeş bilen ve o kardeşlerini sırf Allah için bağırlarına basanların adıdır.
Kur’ân, pek çok ayetinde muhâcir ve ensâr olmanın faziletine dikkatlerimizi çeker. Önce tek başına muhacirlerden bahseden ayetleri okuyalım:
İnananlar, hicret edenler ve Allah yolunda cihat edenler Allah'ın rahmetini umarlar. Allah bağışlar ve merhamet eder. (2/218)
Hicret edenlerin, memleketlerinden çıkarılanların, yolumda ezaya uğratılanların, savaşan ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim. And olsun ki, Allah katından bir nimet olarak, onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Nimetin güzeli Allah katındadır. (3/195)
Allah yolunda hicret eden kişi, yeryüzünde çok bereketli yer ve genişlik bulur. Evinden, Allah'a ve peygamberine hicret ederek çıkan kimseye ölüm gelirse, onun ecrini vermek Allah'a düşer. Allah bağışlar ve merhamet eder. (4/100)
İnanan, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat eden kimselere Allah katında en büyük dereceler vardır. İşte kurtulanlar onlardır. (9/20)
Haksızlığa uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret eden kimseleri, and olsun ki, dünyada güzel bir yerde yerleştiririz. Ahiret ecri ise daha büyüktür, keşke bilseler! Onlar sabreden ve yalnız Rablerine güvenen kimselerdir. (16/41-42)
Rabbin, türlü eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah uğrunda savaşan ve sabreden kimselerden yanadır. Rabbin şüphesiz bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder. (16/110)
Allah yolunda hicret edenlere, sonra öldürülen veya ölenlere Allah, elbette onlara güzel bir rızık verecektir. Rızık verenlerin en hayırlısı yalnız Allah'tır. And olsun ki, onları hoşnut olacakları bir yere koyar. Şüphesiz Allah bilendir, Halim'dir. (22/58-59)
Şu ayetlerde de ensâr ve muhacirler birlikte anılırlar:
Doğrusu inanıp hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat edenler ve muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte bunlar birbirinin dostudurlar. (8/72)
İnanıp hicret eden, Allah yolunda savaşanlar ve muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte onlar gerçekten inanmış olanlardır. Onlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır. (8/74)
Tek başına ensârdan bahseden ayette ise şöyle buyrulur:
Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir pişmanlık/kıskançlık hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkârlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir. (59/9)
Ayetlerde dikkatimizi çeken hususların başında şunlar yer alır:
Ayetler önce muhacirleri, sonra da ensârı zikretmekte ve övmektedir.
Muhacirleri medheden ayetler çok daha fazladır.
Muhacirler, hem canlarını ortaya koyan, hem de rahatlarından, makam mansıp ve mallarından vazgeçen erlerdir. Ensâr ise, variyetlerini ortaya koyanlardır. Bu yüzden muhacir olmak çok daha zorludur.
Tüm peygamberler gibi Peygamberimiz de muhacirdir.
Şimdi bu ayetlerdeki apaçık mesajlardan sonra, bu Suriyelileri biz ne zamana kadar besleyeceğiz, bu hazır yiyicileri ne zamana kadar doyuracağız diyenler bir kere daha ne dediklerini düşünsünler!
Evet, Hicret, Muhacir ve Ensar ruhuyla yaşamak ve o ruhu yaşatmaktır. Tüm o ruha sahip olanlara selam olsun!