Her 15 günde Eğitimciler Birliği Sendikası Konya 2 No’lu Şube olarak İşyeri Temsilcilerimizle birlikte Yönetim Kurulu Toplantısı yapıyoruz. Bu toplantılarda sendikal gündemin ardından bir akademisyen veya kanaat önderini davet ederek istişarede bulunuyoruz. Bu programların birinde Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mahmut Hakkı Akın’ı davet etmiştik. Mahmut Hocamla ‘Teorik ve Pratik Boyutları ile İslamda Muhalefet ve Sendikal Dil’ konulu bir beyin fırtınası yaptık. Uzun zamandır kafa yorduğum bu anafora, Hocamın anlatıları da eklenince; bir Müslümanın Bağy tuzağına düşmeden ‘Muhalefetin Ahlakı veya Ahlakın Muhalefeti Dilini nasıl inşa edebiliriz?’ problemi üzerine sizlerle istişare etmek istiyorum.
Eğer bu problemi çözemezsek, Bağy yapacağımız Liderde kalmayacak, muhalefet yapacağımız vatanda…
Bağy, en temel anlamı ile kişiye, yöneticiye muhalefeti ‘birazda şiddet içerir’ tanımlar. İslam bunu zemmederken, yöneticinin yaptığı işlere dair muhalefeti ise meşru kabul eder. Bu tesbit üzerinden üç anekdotu sizlerle paylaşmak istiyorum. İlki Peygamberimizden;
‘Eğer üzerinize Habeşli Bir Köle Emir tayin edilse; Sizi Allah’ın Kitabı ile idare ettiği sürece O’nun emirlerini dinleyiniz ve itaat ediniz.’ (Buhari, Ahkam,4; İbn Mace, Cıhad,39)
İkincisi Hz. Ebubekir’den;
Hz. Ebubekir halife seçildiği zaman bir hutbe irad eder. ‘Ben sizin en hayırlınız olmadığım halde sizin başınıza Halife seçildim. Kuran inzal olunmuş, Hz. Peygamber de tebliğ etmiştir. Ey insanlar! Ben ancak Hz. Peygamber’in yoluna uyarım. Kendiliğimden bir şey icad edici değilim. Bana yardımcı olun. Eğer sıratı müstakimden kayarsam beni düzeltiniz.’
Sonuncusu Hz. Ömer’den;
Bir gün Hz. Ömer’in yanına gitmiştim. Evindeki bir kütüğün üzerine oturmuş sıkıntılı bir şekilde kendi kendine söyleniyordu. Yaklaştım ve:
‘Sizi üzen şey nedir ey Emir-el Mü’minin?’ dedim;
İdareci iken yanlış bir iş yapmaktan korktuğunu ifade etti.
‘Bu mu sizi üzen şey, vallahi yanlış bir iş yaptığınızda (kılıcını göstererek) biz sizi düzeltiriz.’ Dedim.
‘Kendisinden başka ilâh olmayan Allah hakkı için, benden yanlış bir hareket zuhûr ettiğinde hakîkaten beni düzeltir misiniz?’ diye sordu
‘Kendisinden başka ilah olmayan Allah hakkı için, sizden yanlış bir hareket gördüğümüzde mutlakâ düzeltiriz.’ cevâbını verdim. Buna çok sevindi ve:
‘Allah’a hamd olsun ki sizin içinizde, Muhammed (s.a.)’in ashabından, yanlışımı gördüğünde beni düzeltecek kimseler var.’ dedi. (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VIII, 154)
‘En çok sevdiğim kimse, bana ayıp ve kusurlarımı haber veren kimsedir. Hangi makam ve mevkide olursa olsun, hiç kimse hatadan-kusurdan beri değildir.’ Diyerek Faruk ismi ile teçhiz edilen Hz. Ömer sözlerini tamamlar.
O zaman;
Kişiye değil, işe muhalefet esastır.
Yöneticilerin her daim hesap verebilecek dirayette olması beklenirken, mensublarında her daim hesap soracak özgüven ve samimiyette olması beklenir.
Bundan murad ise; yönetimi ahlak-hukuk çizgisinde tutmak, mensuplarıda fitneden ari kılmaktır.
Anayasa tartışmalarına da bu çerçevede değinmek isterim. Nisan ayında önümüze geleceği beklenen Anayasa referandumunda kararımızı klasik iktidar-muhalefet çelişkisinde değil yukarda zikrettiğim çerçevede oluşturmak daha doğru olacaktır. Vereceğimiz kararın, maniplasyonlarla şekillenen, bagy ile kirletilmiş bir karar değil vicdanımızda şekillenen bir karar olması temennisi ile 1973 MSP Seçim Beyannamesinden bir pasajı sizinle paylaşmak istiyorum;
BAŞKANLIK SİSTEMİ GETİRİLECEKTİR. Devlet Başkanlığı olan Cumhurbaşkanlığı ile Hükümet Başkanlığı olan Başbakanlık birleştirilecek icraya kuvvet, siir'at ve müessiriyet sağlanacaktır. Başkanı TEK DERECELİ OLARAK MİLLET seçecektir. Böylece Devlet-Millet kaynaşması ve bütünleşmesi kendiliğinden olacaktır.
Allaha emanet... dua ile...
Bir sonraki yazımızda girişini yaptığımız Anayasa tartışmalarına dair kanaatlerimizi paylaşacağız, inşallah.