Konya'nın Meşhur ve Meçhul Yüzleri
Muharrem CANDAN
Uğur ÖZTEKE
ÜÇ AYRI DOĞUM TARİHİYLE BUGÜNE KADAR GELDİK
Muharrem beyin doğum tarihi biraz karışık, çünkü kendi ifadesi ile doğumu aynen şöyle: Vallahi doğum tarihim babama kalırsa 26 Ağustos, anneme kalırsa Ekim ayı. Resmi kayıtlarda ise doğum tarihim 2 Şubat 1956 olarak görünüyor. Niğde’nin Bor ilçesi Balcı köyünde dünyaya gelmişim. Babam Ali Candan ve annem Münire Candan’ın sekiz çocuğundan birisiyim. Evimiz tek oda taş bir bina idi. Zaten 4 yaşında da buradan ayrıldık ve Çumra’ya yerleştik. Çocukluk halim ile sadece harmana veya yaylaya göçtüğümüzü hatırlıyorum ama bunun hangisi idi onu da tam olarak hatırlamıyorum.
ÜÇ BEŞ PARÇA EŞYA BİR İNEK VE TAVUKLARLA KAMYONA DOLUP ÇUMRA’YA GELDİK
Babam Çumra’da Halıcılar olarak bilinirdi. Halıcı Ali derlerdi (Ali Candan.) Amcam da Halıcı Yusuf’tu (Yusuf Candan.) Babam esnaftı. Halı mobilya ticareti yapardı. Hala Çumra’daki unvanımız Halıcılar olarak bilinir. 60’ta Çumra’ya ailemiz üç beş parça eşya, bir inek ve tavuklarla kamyona dolduk, geldik Aslında babam ticari faaliyetlerini sürdürmek için Çumra’ya gelmişti. Babam kışın Adana ve yöresinde, yazları ise Konya ovasında Çumra ovasında seyyar halıcılık yapıyordu. Yerleşebileceği bölge olarak ise Çumra’yı seçmiş, biz de buraya öyle gelmişiz..
ÇUMRA İKİ CADDEDEN OLUŞAN BİR ANADOLU KASABASI İDİ
4 yaşında bir minik çocuk iken Çumra’da çevresini daha yeni yeni tanımaya başlayan minik Muharrem için Çumra genelde toz yolları olan bir de posta treninin geçtiği küçük bir kasaba idi. Bugün o çocukluk yıllarını anlatırken sanki o günleri yeniden yaşarmışçasına heyecanlanan Candan “Çumra o yıllarda iki caddesi olan, kalan tarafları ise tamamen toprak yoldan oluşan bir de demiryolu olan küçücük bir Anadolu kasabası idi. Elektrik yoktu. Kısmi olarak elektrik jeneratör ile çarşıya, kamu kurumlarına veriliyordu. Yani başka yerlerde elektrik yoktu. Su da birçok mahallede yoktu, sadece merkezde vardı. Bir de istasyonun çeşmesinden uzun süre su doldurduğumuzu hatırlıyorum. Evimiz istasyonun hemen karşısında idi. 1964’te yaptırdığımız kerpiç ev hala duruyor, daha önce de aynı mahallede kirada idik” diyordu.
ANNESİNİN DİKTİĞİ SİYAH BEZDEN ÇANTA
Çumra Merkez Atatürk ilkokulunda okuyan Muharrem Candan’ın öğretmeni ise Hüseyin Çelik’miş. Unutamadığı arkadaşları Celal Köse, Şaban Bursalı (vefat etmiş) ve Yusuf Eser ile başarılı bir öğrencilik hayatına başlarken okumayı, derslerini çok sevdiği için de hiçbir problem yaşamamış. Ama okul anılarını sorduğumuz zaman bir an kelimeler boğazına düğümledi ve sessizce ağlamaya başladı. Evet koskoca vekil şimdi karşımızda sessizce ağlıyor, gözyaşlarına hakim olmaya çalışıyordu ama bunu başaramıyordu. Onu böylesine duygulandıran ise biricik annesinin okul çantası olarak kendisine omzuna asabileceği şekilde siyah bezden diktiği bir çantaydı. Uzun süren sessizliğin ardından yeniden anlatmaya devam ediyordu: Daha sonrada tahta bir bavulu okul çantası olarak kullandığımı biliyorum ve iskarpin modeli lastik ayakkabılarımız vardı. Okul zamanlarında babam Adana’da olurdu çünkü bizim bölgelerde kış vardı. Biz annem ve kardeşlerim ile Çumra’da kalırdık. O yıllar zor ama güzel yıllardı. İlkokulda başarılı bir öğrenci idim. Sınıf birinciliği için hep Celal ile yarışıyorduk. Bizim dönemimiz e ilkokulu bitirmeler sınava tabiydi sınavla okulu bitirdik.
POSTA TRENLERİNE KAVUN VE MEYVE SATARDIM
O zamanlar kar çok yağardı ama soğuklar bu kadar sert değildi daha yumuşak bir hava olurdu. Evimiz de okula çok uzak sayılmazdı. Çok sıkıntı çektiğimi hatırlamıyorum. Yazları mahallemizde çocuk oyunları oynardık biz de. Eğer top bulabilirsek top oynardık, bulamaz isek değnekten çelik çomak, bilye misket oynardık. Güzel topaç çevirdiğimi hatırlıyorum.
Evimiz bahçeli idi, meyve ağaçlarımız vardı. Ve sebze ekiyorduk. İstasyonun tam kenarında olduğumuz için posta trenlerine kese kağıdı ile meyve sattığımı hatırlıyorum. Gene Çumra kavunlarından üç tanesini 25 kuruşa alırdım. 3 tanesini 25’er kuruştan 75 kuruşa satardım.
Ve o 25 kuruş sermayeyi bozmadan ve eğer ailem izin verirse kazandığım para ile de sinemaya giderdik. 1971’de Çumra’da yazlık ve kışlık Yıldırım sinemaları ile Dilek sinemaları vardı.
DSİ’NİN BAHÇESİNDEN ELMA ÇALARDIK
Ortaokula Çumra ortaokuluna gittim. O zaman ortaokul ve lise ayrı ayrı okullar idi. Çumra’da biz ortaokula başladığımız zaman lise yoktu. Ortaokulda başarılı bir öğrenci olduğumdan söz edilebilir. Hiç unutmam birinci sınıfta ilkokulda birlikte okuduğumuz arkadaşların sayesinde sınıf başkanı seçilmiştim. Yaramaz bir öğrenci olduğumdan bahsedilemez, genelde uslu idim. Ama yazları Kur’an kursundan kaçıp Devlet Su İşleri’nden elma çaldığımı da unutamıyorum.
İLK VE SON KOPYAMI ORTAOKUL 2. SINIFTA ÇEKTİM
İlk ve son kopyamı ortaokul 2. sınıfta çektim ve yakalandım. Tabiat Bilgisi dersi idi. Mevlüt Hocadan yediğim tokadı hala hatırlıyorum. Mevlüt hoca şu anda İstanbul’da yaşıyor. Ortaokulu da sınavla bitirdim. O sırada Çumra Cumhuriyet Lisesi açılmıştı, biz bu okulun ikinci kuşak öğrencileriyiz.
Lise birinci sınıfta 76 kişinin tamamı erkek öğrenci olan bir sınıfta idik. Okulumuzda bir yönetim boşluğu vardı. Bu durum ortaya çıkınca biraz tembel öğrenci portresi sergilendi. Lise biri iki sene okumak zorunda kaldım, çünkü sınıfta kalmıştım.
MEHMET KEÇECİLER’DEN FRANSIZCA DERSLERİ
Devlet eski bakanlarından Mehmet Keçeciler’in de Muharrem Candan ile özel bir anısı ve emeği varmış. Bakın bunu Sayın Candan nasıl anlatıyor: Sayın Bakanımız Mehmet Keçeciler o tarihlerde Çumra Kaymakamı idi. Lisede Fransızca derslerimize geliyordu. Bugün bile muhafaza ettiğim Fransızca lisanımın temelini kendisine borçluyum. Ayrıca kendisine olan hayranlığımızdan onun bitirdiği okul olan Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girmek lise birinci sınıfta kafama yerleşmişti.
1972 YILINDA BABAM ÇUMRA’DA MAĞAZA AÇTI
Birinci sınıftan sonra kendimi toparladım. Bu arada babam seyahat hayatını sürdürürken Çumra’ya da ilk halı mobilya mağazasını açtı. Yıl 1972 idi. Babamız sürekli başımızda olduğu için kontrollü hale gelmiştik. Öğrencilik hayatımız daha da derlendi toplandı, sonuçta sorunsuz olarak ve yine sınavla başarı ile liseyi bitirdik.
BAYRAMLARDA OKULUN BAYRAKTARI BENDİM
Lise hayatı boyunca bütün resmi bayramlarda okulumuzun bayraktarı bendim. Lise 3. sınıfta toplam 13 kişi idik. Fen ve edebiyat bölümlerinde ben edebiyat kolunda okuyordum. İdare bize daha önceden harita odası olarak kullanılan bir odayı sınıf olarak ayırdı. O günün şartlarında sınıfların altı beton idi. O betonun yenilenmesi duvarların sıvasının boyanmasını kapı pencere ve tahta yazısını kendi imkânlarımızla tamir ettik ve sonunda pırıl pırıl bir sınıf yaptırdığımızı unutmam mümkün değil.
EDEBİYATI BİZE MAHMUT HOCA SEVDİRDİ
Bugün bile hala sevdiğim Divan Edebiyatını ve Türk tasavvuf edebiyatını lisede edebiyat hocam olan Mahmut Soysüllü hocaya borçluyum. Hocamız bize gerçekten bize Türk Tasavvuf Edebiyatını Divan Edebiyatını kısaca Türk Edebiyatını sevdirmişti. Yazları dükkânda idik. Lise birden itibaren babamın yanında esnaflık tecrübesini öğrenmeye çalışıyorduk
LİSEDE GENÇ ÜLKÜCÜLERE KATILDIM
Lise yıllarında o günün cemiyet hareketleri olan Genç Ülkücüler Teşkilatı ve Yeniden Milli Mücadele Cemiyetlerinde gönüllü olarak bulundum. Lise son sınıfta girdiğim Üniversite sınavında ilk tercihim olan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesini kazanarak kaydımı yaptırdım.
KAYIT İÇİN GİTTİĞİM ANKARA’YI İLK KEZ GÖRÜYORDUM
Üniversite kaydına gitmeden önce Ankara’yı hiç görmemiştim. Zaten Konya’dan üniversite sınavı için Eskişehir’e gittiğim zaman da ilk kez Konya dışı seyahati yapıyordum.Kayıtlarda da Ankara’yı tanımıştım.
İLK TELEVİZYONU ESKİŞEHİR’DE VİTRİNDE GÖRDÜM
İlk televizyonu Eskişehir’de bir akşam Yediler Parkı’nın civarında gördüm. O zamanlar televizyon Siyah Beyaz yayın yapıyordu. Ses filan olmamasına rağmen bir tv mağazasının içindeki televizyonu camın arkasından vitrinden seyretmiştim. Yıl 1974’ün Mayıs ya da Haziran ayı idi.
BİNDİĞİMİZ TAKSİCİ BİZİ DOLAŞTIRMIŞ
Ankara’ya kayıt yaptırmak için lisede birlikte olduğumuz Mustafa Ergun ile birlikte gitmiştik. Kendisi şu anda Konya’da muhasebecilik yapıyor onunla beraber gitmiştim. Tabi oto gardan Konya yurduna Kurtuluş’a gitmek için bindiğim taksicinin bizi fazlaca dolaştırdığını Ankara’yı iyice öğrendikten sonra daha iyi anlamıştım. Konya Yurdunda Hikmet abiyi bulmamız gerekiyordu. Hikmet Berberoğlu Çumralı Hikmet abi olarak bilinir. Çumra Belediye Başkanlığı da yapmıştı. Çok sevdiğim saydığım bir abimizdi.
ÜLKÜCÜ İDİK AMA FAKÜLTEDE SOL KAMPLAŞMANIN ODAK NOKTASI İDİ
Konya Yurdu’ndan Siyasal Bilgiler Fakültesine gidip kaydımızı yaptırdık. O ilk gidişimde fakültenin ne olduğunu tam olarak da anlamıştım. Etrafımızda yardım için dolaşan bizden yaşlı kimselerin ideolojik olarak dolaştıklarını da okul açıldıktan sonra anladım. Türkiye’nin o gün ki şartlarını hatırladığımız zaman korkunç bir sağ- sol kamplaşması vardı Siyasal Bilgiler fakültesi de sol kamplaşmanın odak noktasından birisi idi. Bu şartlarda öğrenciliğe başladım. Sağcı bir yapımız vardı ve ülkücü idik. Bu halimiz sol öğrenciler tarafından anlaşılınca okulda rahatımız kaçtı derslere alınmamaya başladık.
ÜLKÜCÜ ARKADAŞLARLA ANLAŞMAZLIĞA DÜŞÜNCE MTTB’Lİ ARKADAŞLARLA TEMASA GEÇTİK
Şubat 75’te Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde boykot ilan edildi. Ve ara dönem sınavlarına giriş hakkımız engellenmek istendi. Ülkücü arkadaşlarla beraber o boykotu kırdık. Ama o süreçte aramızda meydana gelen anlaşmazlık nedeni ile artık ülkücülerin arasına katılmamaya başladık. MTTB bağlı arkadaşlarla temasımız vardı. Sayın Abdüllatif Şener ve Ersönmez Yarbay’ı o dönemde tanıdım. Konya yurdundan ayrılıp Topraklık semtinde bir eve çıktım. Karamanlı İzmirli ve Balıkesirli üç arkadaşım daha vardı. Birisi ülkücü diğerleri solcu idi. Bir taraftan bodrum kat bir tarafından 4 kat olan o evde bir yıl oturdum. Ve ölünceye kadar beni terk etmeyecek olan romatizma hastalığı ile orada tanıştım. Rutubet eksik değildi. Ve evin tabanı da beton idi. Oradan kalan tek anı romatizmaydı. Evde beraber kaldığımız iki arkadaş doktor şu anda irtibatım var. Bir arkadaşım ise matematik öğretmeni onunla da dostlar vasıtası ile haberleşiyoruz. Birinci sınıfta kaldım. Çünkü kırdığımız boykotta girmemiz gereken derslere girememiş sıfır almıştık onu telefi edemedim.
MSP İLE İRTİBATIM ARTTI
75-76 dönemine başladığımızda MTTB ve MSP çevreleri ile irtibatım arttı. MSP Gençlik Kolları Genel İdari Heyet üyesi seçildim. Rahmetli Başkanımız Ali Güzelsoy bir trafik kazasında vefat etti. Yukarda bahsettiğimiz ve de o yıl açılan MSP Cebeci Yurduna taşındım. Cebeci yurdu 19 numara hayatımda hiç unutamadığım anıları yaşadığım çok değerli insanlarla tanışıp bir arada olduğum bir mekan olarak sürekli aklımdadır.
AFİŞ YAPIŞTIRKEN SİLAHLA POLİSE YAKALANDIM
O günün şartlarından gerekçeli gördüğümüz ve gerçekleştirdiğimiz bir afiş çalışması esnasında silahla polise yakalanınca bir ay hapis yattıktan sonra tecil edilmiş 10 aylık ceza ile salıverilmem hadisesi benim hapishaneleri de tanımam anlamında hayatımın ilginç bir anısı oluyordu.
FİKİR HAYATIMIZ MTTB, AKSİYON MSP İLE…
O günün şartlarında bir mücadele adamı olduğumuzu kabullenip sürekli rahmetli üstad Necip Fazıl’ı okudum. Cemil Meriç’i okudum Sezai Karakoç’u okudum Yazarlar Birliği Onursal Başkanı Sayın D. Mehmet Doğan, Sayın Hüsnü Aktaş, Yılmaz Yalçıner bizim hayatımıza yön veren hiç unutamadığım isimler arasındadır. Akabe yayınevinde rahmetli Cahit Zarifoğlu abi Erdem Beyazıt abi, rahmetli Akif İnan fikir hayatımızın köşe taşlarını oluşturdu. Bu çevrelerden öğrendiklerimizi uygulama alanı olarak ilk günlerde Demirtepe’de daha sonra Ulus’a taşıdığımız MTTB binası ve camiası sürekli içerisinde bulunduğumuz bir camiada idi. Fikir hayatımız MTTB’de gelişiyor, bunu MSP’de uygulamaya çalışıyorduk.
NECMETTİN ERBAKAN’A TESLİM OLDUM
Muhterem hocam Prof. Necmettin Erbakan’a bu dönemde teslim oldum. Kendisi ile 12 Eylül ihtilaline kadar yapılan bütün seçimlerde beraber idim birlikte çalıştık. Sürekli Erbakan hocanın ekibinde idim. Gerekli yerde takdimci gerektiği yerde afiş yapıştırıcı lüzumu halinde de koruma görevlisi olarak çalışmalarımız sürdü. Kendisinde çok şey öğrendiğimi bugün bulunduğum noktada bu öğrendiklerim ile bana büyük katkıları olduğumu düşünüyorum. Kendisini hürmetle saygıyla yad ediyorum.
Bu süreç zarfında Konya ile olan ilişkilerimizde gayet sıcak bir şekilde devam ediyordu. Konya MTTB, Konya Akıncılar, Konya MSP sürekli uğrak yerlerimizdendi. MSP’de Ali Güneri ağabeyi, rahmetli olan birçok abimizi, Gençlik kollarından Zülfikar Gazi’yi Akıncılardan Ahmet Poçanoğlu ve diğer arkadaşlarımı, Seviye kitapevinde Müftüyü, Ali Naci’yi, MTTB’den Yaşar Güleni ve sayamadığım diğer dostlarımı hiç hafızamdan çıkarmadım.
1978’ E KADAR MSP’DEKİ GÖREVİM DEVAM ETTİ
1978 yılına kadar MSP de görevim devam eti. Ancak MTTB kapanıncaya kadar Ankara teşkilatında sürekli olarak yöneticilik yaptım. Türkiye’nin birçok yerine gerek MTTB gerek Ankara teşkilatı olarak gerekse MSP Gençlik Kolları olarak siyasi ve inceleme amaçlı geziler düzenledik. Türkiye’yi ülkenin o günlerinde tanıdım. İsmini sayamayacağım kadar kıymetli dostlarım bugün ülkenin en önemli görevlerinde bu millete hizmet etmek için çaba sarf ediyorlar.
TUTTUĞUM EVDE SAYIN BAŞBAKANIMIZ İLE TANIŞTIM
1978 yılında fakültede ancak 3. sınıfa gelebilmiştim. Artık bu işi bitirme zamanı geldiğiniz düşünüp yurttan ayrıldım bir ev tutarak eve taşındım. Fakat hadise hiç umduğumuz gibi gelişmedi. Bizim ev yine öğrenci merkezi oldu. Yine ideolojik çalışmalar bu evde devam etti. Öğle ki yurtta kalması mümkün olmayan bazı misafirlerde bizim evde kalıyorlardı.
Aynı şekilde Başbakanımız Sayın Erdoğan ile de bu dönemde tanıştım.
ERDOĞAN TRT’NİN AÇTIĞI SPİKERLİK SINAVINI KAZANAMAMIŞTI
Sayın Candan son derece tatlı geçen sohbetimiz de Başbakan Erdoğan ile ilgili olarak yine hiç duyulmadık ilginç bir anısını bizim ile paylaşıyordu.
‘Sayın Başbakanımız TRT’nin açtığı spikerlik sınavına girmek amacıyla Ankara’ya gelmişti. Aynı zamanda MSP İstanbul Gençlik Kolları Başkanı idi. O zaman bir gece bizim evde kaldı. Allah’a şükür ki o spikerlik sınavını kazanamadı. Ayrıca yine o günün flaş isimlerinden A. Metin Yüksel de görüştüğümüz arkadaşlarımız arasında idi. MTTB Ömer Öztürk abi ve diğer başkanlar ile tanıştık. Şimdi Karayolları Bölge Müdürümüz olan Haşmet Oğuzalp’de MTTB Genel Başkanlık yapan abilerimiz arasında idi.
ARKADAŞLARIM TUTUKLANINCA YALNIZLIK SENDROMUNA GİRDİM
12 Eylül sabahı askeri darbe sokağa çıkma yasağı askeri yönetim ve ülke genelinde korkunç bir sessizlik. Suçluların yanında suçlu zannıyla her gruptan birçok aydın insanımızın da zindanlara tıkıldığı bir süreç. Etrafımdaki arkadaşlarım tutuklanmış bir yalnızlık sendromu içerisinde Çumra’da sürdürülmeye çalışılan bir hayat.
YAPACAK İŞ KALMAYINCA EVLİLİĞE ATILAN ADIM
Yapacak iş kalmayınca ailemin isteği ile nişan merasimi ve dolayısıyla evliliğe ilk adım.
12 Eylül sonrası Çumra’ya döndük. Yine babamız ile birlikte ticari faaliyetlerimiz devam ediyordu. Evlilik hazırlıkları için nişanlımın evine giderken eski İş Bankası yıkılan iş bankasının önünde ‘birileri’ tarafından alınarak uzun süre sorgulanmam ve sakalımın kesilmesi’ unutamadığım bir hadise idi. O dönemde bütün kitaplarım ders kitaplarım da buna dahil rahmetli babam tarafından bir sandığa konularak bahçeye gömülmüş. Daha sonra tabii bunları topraktan çıkardım. O zaman da rutubetten yıpranmış olduklarını gördüm. Ama o kitaplarımı hala saklarım.
KOLCU ETHEM’İN KIZI İLE EVLENDİM
12 Eylül’ün o hareketli heyecanlı günlerinin aylarının ardından 12 Eylül sonrasının donukluğunu Sayın Candan evlilik ile atmaya çalışmış. İşte o mutlu günlerinde bile sakalından olduktan sonra yine de evlilik yolunda yılmadan yoluna devam ediyor ve bu hikayeyi de bizimle paylaşıyordu: ‘Eşim Leyla Konya merkezden Kolcu Ethem’in (Zabıta Ethem Bilici) kızı idi. Davut Dolular’ın yeğeni beni araştırıyor. Davut Dolular Adalet Partili. Eşimi bize vereceklerinde Çumraki Davut dayı bizim istihbaratımızı yapıyor. AP’li değil de MSP’li olduğumu öğrenince tabii biraz kızıyor ama yine de ‘dürüst birisi imiş’ diyerek razı oluyor. Bugüne kadar süren evliliğimizden beş çocuğumuz oldu.. Feyza, Ali Cihat, Ömer, Muhammed ve Münire. Milletvekilliği sürecinde evimizi Ankara’da değil Konya’da kaldı. Hafta sonlarında mutlaka Konyamız’da oluyoruz. Tabii boş vakit bulabilirsek de çocuklarımızla birlikte oluyoruz. Kesinlikle sorun yaşamadığımız ve yaşamayacağımıza da inandığımız bir mutlu evlilik için yoğun yorucu hayatımıza tahammül eden eşime de teşekkürlerimi sunuyorum.
ANAYASA OYLAMASINDAKİ ZARFLAR YÜZÜNDEN MEHMET ALİ ABİ KÜSTÜ
1982 Anayasa oylaması o günün şartlarında yapıldı. Anayasaya ret oyu kullanmamız sandık Başkanı olan Postacı Mehmet Ali abinin de şeffaf zarflardan bizim oyların rengini görmesinden dolayı uzun süre bize küsmesi bana hala ilginç gelir
83 SİYASİ HAREKETLENMESİNDE BİZ TAK TAKÇI OLARAK KALDIK
1983’te artık siyasi hareketlenmeler var. MSP’nin kadrolarının kurduğu partilere seçime girme yasağı konuldu. Askerlerin partisi diye bilinen horoz partisi Calp’ın Halkçı Partisi ve rahmetli Özal’ın ANAP’ı gündemde. Biz radikal fikirlerimizden dolaylı bu süreçte tak takçıyız. 29 Kasım 1983’te ani bir rahatsızlık sonucu bir hafta içinde babamı kaybettik. (Sayın Candan babasının vefatının yaşandığı tarihleri anlatırken yine göz yaşlarına hakim olamıyor ve sohbetimiz istemeyerek de olsa buruklaşıyordu)
GÖZÜMDEKİ RAHATSIZLIK NEDENİ İLE ASKERLİĞİMİ YAPAMADIM
Ölümün verdiği acı biraz hafifledikten sonra hayatın gerçekleri ile karşı karşıya kaldık. Artık iş yerini tek başına götürmek aileme bakmak zorunda kalacaktım. Bir taraftan da öğrenciliğimi henüz bitirmemiştim. Okuldan atılmıştım. Askerlik ile karşı karşıya idim.
Ancak şartlar ne olursa olsun vatani görevimizi de yapmak isteğim vardı. Muayeneye gittiğim Çumra Askerlik Şubesi gözümdeki rahatsız nedeni ile beni Konya Askeri Hastanesine sevk etti. Konya Askeri Hastanesi de herhalde hassas ve önemli gördüğü için beni Ankara Askeri Mevki Hastanesine sevk etti. Orada askerlik yapamayacağım ifade edildi bana bu konuda rapor verildi. Bu iş hayatımı etkileyen ve üzüldüğüm konuların başında gelir.
ÜÇ ERKEK KARDEŞ İLE İKİ KIZ KARDEŞİN OKUTULMASI VE HEPSİNİN EVLENDİRİLMESİ
Artık esnaftım. Bir ablam evli diğer kardeşlerimin hepsi okullarına devam etmek zorunda idi. Çok başarısız da sayılmayacak bir ticari hayat içinde Çumra’da vergi dairesinde gelir vergisi sıralamasında sürekli ön sıralarda bulundum. Ve yine bu sürede üç erkek kardeşimin üçünü de hukuk fakültesinde okutmak iki kız kardeşimin liseyi bitirmelerini sağlamak ve bunların hepsinin düğünlerini yapmak.. 90 yıllara kadar hayat böyle devam etti. Artık kardeşlerim evlenmiş meslek sahibi olmuşlardı. İşler biraz daha rahatlamıştı.
YENİDEN RP’DE SİYASİ HAYATIMIZ BAŞLIYOR
Bu arada da Refah Partisinde ilçe teşkilatında 93 yılında da Konya il yönetiminde görevimiz vardı. İl yönetim kurulu, 91 yılında beni için siyasette vitrine çıkmada ilk denemesini yaşadığım milletvekili adaylığı. Hatırlanırsanız 1991 yılı seçimleri dar bölge seçimleri idi. Konya’mız üç bölgeye ayrılmış üç bölgeden de ayrı aday listeleri ile seçime girmemiz gerekiyordu. Bu seçimde kullanılacak oylarda bir de tercih söz konusu idi. Bir bölgenin seçmenleri o bölgede ilan edilen ve milletvekili sayısının iki katı olan aday listelerinden tercih yapma hakkına sahip idi. RP, MHP seçime IDP yi de yanlarına alarak seçim ittifakına gitmişlerdi. Ben de bölgemiz olan üçüncü bölgeden dördüncü sırada milletvekili adayı oldum. Toplam milletvekili sayımız üç olduğu için 6 kişi vardı. Ve ben dördüncüsü idim.
FEDEKARLIK YAPARAK BİRLİĞİN PARÇALANMASINI ÖNLEDİK
Ancak Konya üçüncü bölgeden yani bizim bölgemizden bir sorun yaşandı. MHP listeye yazılması gereken adayı Sayın Servet Turgut listeye yazılmamıştı. Bu sorun büyüdü. Belki de ittifakın çatlaması boyutuna vardı. Her iki taraf ne yapabiliriz adı altında yaptığı görüşmelerde bir sonuca ulaşılamıyordu. Listeler bana gelinceye kadar ki ilk üç isimden iki tanesi Refah partisi listelerinden bir tanesi de IDP listesinden idi. Dördüncü sırada ben, benden sonraki arkadaşım ise yine RP sıralarından yazılmışlardı. IDP’nin üçüncü sıradaki adayına kimse bir şey söylemezdi. Çünkü zaten orada olma hakkı idi. RP listesinden olan ilk iki isim Mevlüt Yaman ve Süleyman Esen istifa isteğini red ettiler. Olay bende düğümlenmişti. İstifa ettiğim ve yerime Servet Turgut yazıldığı takdirde sorunun çözülebileceği gerçeğini gördüğümden ve bu birliğin kesinlikle parçalanmaması ümidi ile istifayı kabul ettim. Yerime Servet Turgut bey yazıldı ve tercihle milletvekili oldu. Servet beyle bugün seyrek de olsa samimi bir ilişkimiz vardır.
RP KAPATILINCA FP’DE DEVAM ETTİK
Siyasi çalışmalarımız RP’nin kapatılması ile FP de devam etti. Bu arada Çumra’daki ticari hayatımızı noktalayıp iş yerimizi tasfiye ederek Konya’ya taşındım. Ereğli yolundaki hurdacılar sanayinde atık su borusu üretim atölyesi kurarak mevcut sermayemi de orada batırdım. 5 Nisan kararları ile ticari hayatımızı noktaladık.
KOMBASSAN İLE AVRUPA AFRİKA ASYA VE AVUSTURALYA’YI TANIMA FIRSATINI BULDUM
Kombassan Şirketler grubunda çalışmayla başladım. Yıl 1994 ve Temmuz ayı. Yeni gelişen bir şirket yeni atılımlar yeni kararlar ve sayın Haşim Bayram’ın cesaretli girişimleri bu süreç bizim siyasi hayatımızı da gündeme getirdi. 2001 yılı sonuna kadar devam eden başta Avrupa olmak üzere Afrika, Asya’yı ve Avustralya’yı tanıma fırsatı bulduğum kısacası dünyayı tanıdığım bir süreçten 2001 yılı sonunda ayrıldım. Ben hala bu tür şirket yapılanmalarının rehabilite edilerek Türk ekonomisine kazandırılmasının faydalı olacağını düşünüyorum. İttifak, Kombassan, Kamer gibi kuruluşlarımızda çantacıların ayrıştırılmasını arzu ediyorum.
ERDEMLİLER HAREKETİNİN İÇİNDE YER ALDIM
2002 Şubat’ında sigortacılık yapmaya kendime ait olan bir ortağım ile sigortacılık yapmaya başladım. AK partinin kuruluş sürecinde Sayın Abdüllatif Şener ile irtibatımız devam etti Ancak sürekli olarak yurt dışına gidip geldiğimiz için filen görev almamız mümkün olmadı. Zaten bu anlamdaki ilişkilerimiz FP’nin kapatılmasından sonra Erdemliler hareketini ilk Ankara toplantılarında başlar. 2002 Kasım seçimi süreci başlamıştı. Çok değerli dostum kardeşim Ankara milletvekili Ersönmez Yarbay ve yine kardeşim Kahramanmaraş milletvekili Mehmet Ali Bulut benim aday olmamı önerdiler. Tabii ki AK Parti’den… Esasen fiilen noktaladığımı düşündüğüm siyasi hayatım arkadaşlarımın ısrarı ile yeniden başladı. Aday adaylığı süreci adaylık süreci Türk milletinin teveccühü ve 12 sıradan milletvekilliği. Baş döndürücü hızla gelişen bu olaylar birçok şeyi değiştirdi. Ama beni değiştirdiğini zannetmiyorum. Milletvekilliğinin sonuna geldiğimiz bugünlerde bugünkü hayatımla daha önceki hayatımı kıyasladığım zaman arada bir fark olmadığını düşünüyorum.
ÇOK OKURUM AYNI ZAMANDA CİDDİ BİR TABİATÇIYIMDIR
Çok okurum aynı zamanda da ciddi bir tabiatçıyım bahçede çalışırım. Parmağımdaki yara da tabiat çalışmasının eseridir. (Anlatırken parmağının yarıldığını ve kanlı halini gösteriyordu.) Tasavvuf ve Klasik Türk musikisini Türk Halk müziğini iyi bir dinleyicisi olarak takip ederim. Bazen de bunları kendi kendime mırıldanırım.