“Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz,
Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.
Gül ki sen, neş'enle gülsün ay, toprak, deniz.
Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.” (Mülkiye Marşı)
Biliyorum, “eskiden biz şöyleydik biz böyleydik” diyecek ve saatlerce anılarını anlatacak kadar yaşlı değilim. On beş yıl önce girdim okulun kapısından. 147 yıllık bir tarih için on beş sene kısa bir zaman dilimi.
1859 yılında Mekteb-i Mülkiye-i Şahane adıyla Enderun’un yerine açılmış ve pek çok devlet adamı yetiştirmiş bir okuldan bahsediyorum.
Bu açıdan bakıldığında bizim Mülkiye serüvenimiz devede kulak misali.
Ancak yine de anlatacak, söyleyecek pek çok sözümüz var her Mülkiyeli gibi.
Okulun ilk yıllarında Azerbaycanlı sınıf arkadaşımız Hakani Mehmedov’un, Bülent Daver Hoca’nın dersinde yaptığı “Karabağ” konuşması hafızamdan çıkmayacak türden bir konuşmadır mesela.. O güne kadar bu soruna ilişkin pek çok konuşma, tartışma, mitingi yapılmışta ancak Hakan’ın “Karabağ” konuşması bunların içinde en etkili ve en iyi olanıydı Hakan Mülkiyeli olarak yapmıştı bu konuşmasını.
Bütün sınıf ellerimiz patlarcasına alkışlamıştık Onu.
Ve bunun gibi pek çok anı tazeleniyor gözümün önünde şimdi. Mesela, bir hocamızın “Türkiye”nin Toplumsal Tarihi” dersindeki sözleri kulağımdan hiç çıkmaz. Sürekli demokrasiden bahsettiği bir ders saatinde bir eleştiri gelmişti hocaya ve hoca adeta parlamış bu eleştiriye kızarak cevap vermişti.
Biz de “hocam sabahtan bu yana anlattıklarınızla hiç uygun olmayan bir tavır sergilediniz, Türkiye’nin antidemokratik kurumlarından, yapılarından bahsediyordunuz, şimdi siz de öyle davrandınız” demiştik.
Hoca’nın bu seferki cevabı çok daha güzeldi: “Bu tarladan başka hıyar çıkmaz!”
Görüldüğü üzere bir Mülkiyeli, bu kadar da eleştirel yaklaşır kendisine.
*****
Her Mülkiyeli’nin “devlet” adlı yanından ayırmadığı bir arkadaşı vardır
Her Mülkiyeli politiktir.
Mülkiye ruhu denilen şeyin dozunu da bu politiklik belirliyor sanırım. En az politik adama da ruhsuz mülkiyeli gözüyle bakılıyor.
Devlet, millet, vatan konularında gösterdiği hassasiyet bir Mülkiyeli’nin siyasi yelpazenin neresinde olduğuyla ilgili de değildir.
Mülkiyeli olması bu hassasiyeti göstermesi için yeterlidir.
Mülkiye için yapılan eleştirilerden birisi de bu “hassasiyet” in onu aşırı muhafazakâr yaptığıyla ilgili.
Hatta onun bürokratik oligarşinin temsilcisi olduğunu söyleyenler de az değildir.
Özellikle “devletçilik” konusunda takındığı tavrın demokratik olmadığı yönünde eleştirileri vardır ki bunun büyük bir kısmına ben de katılıyorum.
Ancak okulda verilen formasyonun ağırlıklı bir şekilde “devlet” üzerine olduğunu düşünürseniz ve burada okuyanların “devleti yönetmek” için geldiklerini hesap ederseniz bu durumun anlaşılabilir olduğunu da göreceksinizdir.
Hiçbir okulda “siyaset ve devlet” bu kadar yoğun konuşulmaz diye düşünürüm.
Bu sadece okuldaki verilen eğitiminle ilgili değildir. Yurtta, kantinde, cafe sohbetlerinde “devlet” adeta yanınızda oturur.
Her Mülkiyeli’nin “devlet” adlı yanından hiç ayırmadığı bir arkadaşı vardır.
Birinci sınıftan itibaren bürokrasideki Mülkiyeli büyüklerle tanışılmaya başlanır. Böylece yavaş yavaş devlete nüfuz edersiniz.
İkinci sınıfa geldiğinizde devletin hangi biriminde çalışacağınızı kafanıza koymuşsunuzdur bile.
Tabii sadece memuriyet düşünen yoktur.
Kimisi bir siyasi partinin lideri olmayı koymuştur kafasına, kimisi cumhurbaşkanı.
Bu düşüncelerden dolayı da kimse kimseyle dalga geçmez, çünkü önlerinde pek çok başbakan ve siyasi parti lideri vardır Mülkiyeli.
Çok az Mülkiyelide özel sektörde çalışma düşüncesi mevcuttur. Özel sektör deyince mefruşat, tuhafiyecilik işini yapan Mülkiyeli azdır demek istiyorum.
Onlar ya gazeteci, sinemacı olurlar, ya da münzevi birer şair..
Evet, bu gün 4 Aralık.
Mülkiyenin kuruluşunun 147. yılı.
Türk siyaseti ve tarihinde çok önemli bir yere sahip olan ve pek çok önemli olaya tanıklık yapan Mülkiye’ye daha nice yıllara diyoruz.
Ve bir Mülkiyeli şaire, Cemal Süreya’ya bırakıyoruz sözü:
Bu hükümet Pir Sultan'a pasaport vermiyor / Onu anladık / Yunus Emre'ye de Basın kartı vermiyor / Onu da anladık / Ama bu hükümet ferman çıkarmış Karacaoğlan'ı otobüse bindirtmiyor.