MÜMİNLERİN AYI RAMAZANA MERHABA!
Oruçla ilgili ayetlerine Yüce Rabbimiz, Ey iman edenler çağrısı ile başlar. Demek ki oruç, müminlere farz kılınmıştır. Oruçtan ve oruç ayından nasiplenebilmek için de mümin olmak şarttır. Zaten diğer ibadet ve Salih ameller için de durum böyledir. Zira amellere değer kazandıran, onlara salih amel niteliği kazandıran imandır.
Evet, insan olan herkes amel işler; ancak Müslüman salih amel işler. Salih amel, ise iman ile yapılan ameldir. İmansız yapılan bir amel, ne kadar ibadet görünümünde olursa olsun, ne kadar insanlığın yararına olursa olsun onların Allah katında bir anlamı ve değeri yoktur. Sözgelimi kalpleriyle iman etmeyen münafıkların yaptıkları ibadet ve hayır hasenatların bir değeri yoktur. Bu yaptıkları onlara dünyada bir takım yararlar sağlasa bile, onlara ahrette herhangi bir faydası olmayacaktır. Aynı şekilde kafirlerin yaptıkları insanlık yararına olan şeyler de böyledir.
Nitekim Kur’ân, müşriklerin Kutsal Ka’be’yi onarmak için yaptıkları çaba ve harcamaları geçersiz saymıştır. Aynı şekilde onların Ka’be’yi ziyarete gelen ve Rahman’ın Misafirleri sayılan hacılara hizmet edip su ikram etmeyi de geçersiz saymıştır:
Allah'a ortak koşanlar, kendi kâfirliklerine bizzat kendileri şahitlik ederken, Allah'ın mescitlerini imar etmeye layık değildirler. Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedî kalacaklardır.[1]
Ey müşrikler! Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram'ı onarmayı, Allah'a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz?[2]
Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.[3]
Ayette söz konusu edilen münafıklar, Hz Peygamber ve müminlerle beraber namaz kılanlar, zekat verenler, cihada katılan ve diğer salih davranışlarda bulunanlardı. Onlara görünüşlerine göre Müslüman muamelesi yapıldı, ancak onlar yalnızca yaptıklarının dünyevî karşılığını gördüler. Ahirete ise hiçbir payları kalmadı.
İşte Müslüman ile diğerleri arasındaki fark da budur. Mümin, yaptığı tüm salih amelleri, ölümsüz olan Bakî olan Yüce Allah için, O’nun emri olduğu için ve O’nun rızasını kazanmak için yapar. Bu yüzden onun kazanımı hem dünya ve hem de ahrette devam eder. Bakî olan için yapılan ameller de bakîdir.
İnanmayanlar ise, iyilik yapsalar bile dünyevî beklentiler için yaparlar ve sonunda dünyada bir takım şeyler elde ederler. Şan şöhret kazanırlar, haklarında hayırsever/iyiliksever insan diye konuşulur, vs. Ancak onların ahrette alacakları hiçbir payları yoktur ve onları orada ilahî gazap ve azap beklemektedir.
Bunları şeytanların bile zincirlere vurulup büyük ölçüde etkisiz kılındığı şu mübarek ayda, Ramazan, iftar, sahur, oruç, infak, Kur’ân ve diğer mukaddes mefhumların istismarını yapmaktan geri dur(a)mayanlar için hatırlatmayı uygun gördük. Meşru bir mazeretleri olmadığı halde oruç tutmadıkları halde, Ramazan akşamları iftar sofralarına utanıp sıkılmadan kurulanlara… On bir aylık hayatları İslam’ın değerlerine aykırı geçtiği halde, bu ayda sırf birilerine şirin görünmek için Kur’ân mushafı yahut dini eser dağıtanlara… Hak etmedikleri halde Ramazan Bayramı kutlamaya soyunanlara… Evet, inanmayanlara, iman hançerelerinden gönüllerine, gönüllerinden davranışlarına aksetmemiş olanlara hatırlatmak istedik.
O halde şu mübarek ayda, müminliğin yenilendiği, Müslümanlığın test edildiği bereket membaı ayda kendimizi iman ve İslam testine tabi tutalım, Kur’ân ölçülerine göre Müslümanlığımızı çekap’a tabi tutalım, niyetlerimizi halis kılalım ve mübarek ayın feyiz ve bereketinden en üst seviyede istifade edelim. Zaten Ramazan ayı, ümmetin ayı değil midir? Ümmete ait olduğunu iddia edenlerin, ümmet bilinci içerisinde olmaları gerekmez mi?
[1] 9 Tevbe 17.
[2] 9 Tevbe 19.
[3] 4 Nisa 145.