2013 yılında Hollanda’nın İslam karşıtı Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders’in arkadaşı Arnoud Van Doornun Müslüman olmuştu. Şimdi de daha önce İslam aleyhine kitaplar yazan bir diğer arkadaşı olan Joram van Klaveren de İslam’ı seçti.
Bu iki ismin İslam’ı seçmesi bana Hz. Ömer’in Müslüman oluşunu hatırlattı.
İslam’ın ilk yıllarıydı. Mekke müşrikleri parlamento hüviyeti taşıyan Dâru’n-nedve’de toplanmış, Muhammed Mustafa’yı (a.s) öldürmeye karar vermişlerdi. Bunun için de aralarından en cesur olan kiralık katil olarak Ömer bin Hattab’ı seçmişlerdi.
Silahlarını kuşanan Ömer, âlemlerin övünç kaynağı Hz. Muhammed (a.s)’ı öldürmek için Dâru’l-Erkam’ın yolunu tutmuştu. Yolda Nuaym b. Abdullah’a rastladı. O, halinden şüphelenerek nereye gidiyorsun ey Ömer? demişti. O da “atalarının dinini bırakan Muhammed’i öldürmeye gidiyorum”, cevabını vermişti. Bunun üzerine Nuaym, strateji fıkhını konuşturarak, “sen Muhammed’i bırak da önce ailene baksan iyi edersin”, dedi. Bunun üzerine, Ömer, öfkeyle, sen kimi kastediyorsun Nuaym? demişti. O da enişten Said ve kız kardeşin Fatıma’yı. Her ikisi de Müslüman oldu, onları kastediyorum, demişti. Bunun üzerine Ömer rotayı kızgın bir şekilde kız kardeşinin evine çevirmişti. O esnada eniştesi ve kız kardeşi Kur’an okuyorlardı. Kardeşinin pür hiddet evine doğru geldiğini görünce Fatıma okudukları Kur’an sayfalarını sakladı. Ömer, kardeşinin evine girince ne okuduklarını sordu, hem eniştesini ve hem de kız kardeşini tartakladı/tokatladı. Her ikisi de kan revan içinde kalmışlardı.
Bunun üzerine kız kardeşi Fatıma, “ne yaparsan yap bizler Müslüman olduk” dedi, Ömer’in içindeki öfke yerini merhamete bırakmıştı. Şu okuduklarınızı hele bana bir getirin, demişti. Onlar da okudukları Taha Suresi’nin ilk ayetlerini getirmişlerdi. Ömer, okuduğu ayetlerin etkisiyle Müslüman olmak için Dâru’l-Erkam’ın yolunu tutmuştu. Böylece Resululah Efendimizin: “Ya Rabbi! Bu dini iki Ömer’den birisiyle te’yit et” duası kabul olmuştu.
Enteresandır, Hollandalı her iki siyasetçi de İslam aleyhine kitaplar yazarken Müslüman oldular. 2013 yılında Müslüman olan Arnoud Van Doorn: “İnsanların İslam'a geçişimle ilgili şüphelerini anlıyorum. Hayatımda herkes gibi ben de hatalar yaptım. Bu hatalardan çok şey öğrendim. İslam'a geçişimle sonunda yolumu bulduğumu hissediyorum. Bunun yeni bir başlangıç olduğunun ve öğrenmem gereken çok şey olduğunun farkındayım. Bazı devlet kurumları da dâhil direnişle karşılaşacağımı tahmin ediyorum. Allah'ın beni bu zor anlarda destekleyip bana yol göstereceğine inancım tam.” Yeni Müslüman olan Hollanda’lı bir diğer siyasetçi Joram van Klaveren ise: "Huzuru İslam'da buldum. Eski yaptığım eylem ve söylemler için çok pişmanım. Tüm Müslümanlardan özür dilerim. İlk işim namaz kılmaya başlamak olacak" dedi. Ayrıca İslam’a geçtikten sonra: “Din değiştirme: Laik terör zamanında Hıristiyanlıktan İslam’a” isimli bir kitap kaleme aldığını ifade etti.
Sonuç, İslam fıtrat dinidir. Eğer insanlar önyargılı hareket etmez ve sahih kaynaklardan İslam’ı araştırırlarsa, fıtratlarının sesine olumlu cevap vereceklerdir. Böylece İslam hakkında İslamofobya endüstrisinin bir üretimi olan karalamaların etkisinden de kurtulacaklardır. İşte önceleri başkalarının tesiri altında kalarak İslam aleyhtarı hareketlerin içinde yer alan Hollanda’lı bu iki siyasetçi objektif bir yöntem ve sahih kaynaklarla buluşunca Müslümanlığı kabul etmişlerdir. Esas olan bizim yapmamız gereken, İslam hakkında konuşurken dışlayıcı değil, gönül dili eşliğinde kazanmaya dönük bir din dili kullanmamızdır. Sezai Karakoç’un Hz. Ömer (r.a)’ın Müslüman oluşu üzerinden formüle ettiği gibi “bizi öldürmeye gelen bizde dirilsin.”