Ünlü sosyolog Max Weber, “sermaye dindarları sekülerize eder” der. Bu söz bir yere kadar doğrudur. Sermaye ancak, ahrete imanı zayıflamış toplumları sekülerize eder. Kur’an’da “Hümeze Sûresi”nin ilk âyetlerinde ve Mekki surelerde geçen ‘istiğnâ’ kavramı iyi tahlil edilirse bu gerçek görülür.
Bilindiği gibi Kapitalistleşme süreçleri yaşamamış Müslüman tecrübede ekonomik faaliyet, rızk kavramıyla ifade edilirdi. Bugün ise, modernitenin seküleştirici etkisiyle Müslüman bilinçte rızk ve israf kavramları anlam alanında bir buharlaşma yaşadı. Müslümanların dili sekülerleşti.
Yaşadığımız modern zamanlarda Protestan bir söylemle kazançtan çok tüketime yönelik kar, marka ve moda gibi kavramlar dinin ticarileştirilmesini de beraberinde getirdi. Kur’an’ın ana konuları arasında yer alan cihad, tevhid, rızık, tekbir, ihlâs vb. gibi kavramların asıl içerikleri terk edilerek aşındırıldı, tüketim kültürünü ve alışkanlıklarını meşrulaştırıcı bir kullanım aracı olarak tüketildi. Bu da bir sekülerleşmedir.
Sekülerleşme, insanın gözünü ilâhî olandan beşerî olana, yani, yer-yüzüne çevirmesidir.
Sekülerleşme, dini hayat konusunda yoksullaşmanın adıdır.
Sekülerleşme, bakışları eşyanın kendisine sabitleştirerek dünyevî merkezli bir huld düşüncesini hedefler.
Sekülerleşme, insanın bakışlarını eşyanın arka plânına çevirmekten alıkoyar. Böyle bir zihinsel tasarım ise, insanı daha çok zevk, daha çok haz peşinde koşmaya sürükler ve tutkulara yönlendirir. Çünkü özde dünyevîleşmenin böyle bir çekiciliği vardırd. İnsan hikmet ve irfandan koptuğu andan itibaren dünyevileşmenin yarattığı câzibe alanının dışına çıkamaz.
Yaşadığımız toplumlarda Müslümanların, dünyevileşmenin bir sonucu olarak iyi modeller ortaya koydukları söylenemez. Örneğin, son yıllarda, Müslüman kadının kamusal alanda görülmeye başlamasıyla birlikte, geleneksel kadın kimliği ve rolünde bir kırılma yaşandı. Bunu belgeleyecek birçok kanıt ileri sürülebilir. Bunlar arasında basında yer alan ‘tesettürlü metalciler’, “Müslüman sosyete” başlıklı haberler sayılabilir.
Öte yandan kendisini dindar bir kimlikle tanımlayan genç kız ve erkekler, Batı müziğinin en uç noktalarından biri olan ‘metal’ müzikten zevk aldıklarını ileri sürüyorlar. Pop müzik konserlerinde âyin havasına girerek kendilerinden geçiyorlar. Hatta geleneksel temaya aykırı bizzat müzik gruplarında yer alıyorlar. Kendilerini ifade edebilecekleri gözden uzak modern kafelerde kızlı-erkekli özel yaşama alanları oluşturuyorlar. Hatta Müslüman genç erkekler, yeni bir görünüme bürünerek top sakalı ve hippi tiplemesiyle camilerde saf tutuyor.
Yeni küresel durum, geleneksel duyarlılıkları değiştirici ve dindarlıkları yumuşatıcı etkiler ortaya çıkardı. Helal ve haram duyarlılıkları oldukça zayıfladı. Şimdilerde şu bankadan bu bankadan kredi alınır mı? diye soranların adedi yok düzeyine indi. Yine şimdilerde nema fetvasına başvuranlar yok gibi.
Öte yandan modern dalga, müzik ve resim gibi bakış açılarını da yumuşattı. Bunda yerel radyoların büyük payı var.
Modern dalga, en muhafazakâr denilen ailelerde bile çözülmeleri beraberinde getirdi.
Modern dalganın etkisiyle tatil anlayışları değişti ve yeni tatil köyleri inşa edilmeye başlandı.
Modern dalga, sınıfsal ayrımları derinleştirdi. Bu konuda önderlik yapmada dünün mücahitleri, şimdinin müteahhitleri oldu. Bunlar, yoksulu ve orta kesimi olmayan yeni Müslüman mahallelerin oluşturulmasında etken bir rol oynadı.
Modern dalga, genç Müslüman erkek ve kızların vücut güzelleştirme salonlarında boy göstermelerini tetikledi.
Modern dalga, tüketim alışkanlıklarını değiştirmeye yol açtı ve markalara düşkünlüğü kamçıladı.
Acaba, kent hayatına katılan gençlerin, markaya, tesettür defilelerine, pop müziğe ve flörte evet demeleri, hatta onların örtülü ve sakallı olmaları, modern zihinlere sahip olduklarını da örter mi? Herkes bu soruyu kendi zaviyesinden sormalı ve cevap aramalıdır. Elbette sözümüz yarınlarından endişeli olanlara…