Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun, Nuri Pakdil’in onca yaşına rağmen özenle ayağa kalkıp okuduğu selamlamayı hatırlıyorsunuzdur. Nuri Pakdil, ayağa kalkarak aynı zamanda bir direnişin de fiziksel tezahürünü ortaya koyuyor ve hepinizi; “antiemperyalist, antikapitalist, anti sosyalist, anti nazist, en önemlisi de; Türkiye'ye özel ve ait olmak üzere anti firavunist bilinçle selamlıyorum” diyordu.
Firavun, tanrılık iddiasında olan ve toplumları birbirine düşürüp zayıflatmak için tezgâhlar kuran eski Mısır hükümdarlarının ortak adıdır. Bu ortak ad, esasen bir duruşun tanımlamasıdır. Yani Firavuni bir duruş ve tezgâh vardır ki, bu duruş ve tezgâhın devamına hizmet edenlere eski Mısır’da Firavun denir. Salt bir isim olmayıp bir duruşu temsil ettiği için de Firavunluk, sadece eski Mısır’ın değil tüm zamanların hastalığıdır.
Rabbimiz Kasas Suresi 4. Ayette bu duruşun temayüz eden özelliğini bize şöyle öğretiyor. “Şüphe yok ki, Firavun, yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı.” Kasas/4.
Bu ayet ve bu ayet bağlamında birçok ayetten biliyoruz ki, toplumsal fesadın harcı, ayrışmaktan, ayrıştırmaktan geçer. Oysa İslam’ın geliş sebebi, insanlığın felahı ve kurtuluşunu temin etmek olan kardeşliğin tesisidir. Hz. Ali, Mısır valisi Malik b. Eşter’e yazdığı mektupta “İnsanlar iki sınıftır: Ya dinde kardeşin, ya hilkatte bir eşindir.” Demiştir ki, bu tek cümlelik manifesto, İslam’ın insanlara ruh ve hayat veren duruşunun özetidir.
Oysa bugün, ABD, İsrail ve İngiltere gibi Firavuni sistemin kurumsallaşmış çağdaşları tarafından ümmet bölük pörçük edilmiş, içimizde de buna teşne kişi ve yapılar oluşmuştur. Ayrışmanın en ince işçilikleri kendi ellerimizle itina ile yapılır olmuş, ömrünün tüm semeresini, kendisi gibi düşünmeyenleri ötekileştirme formüllerine adamış ulemalar türemiştir. İlim adamlığı iddiasındaki bu isimler üzerinden dinde kardeş olup kucaklaşması gereken iki milyarlık İslam âlemi, birbirini boğazlar hale gelmiştir. Şüphe yok ki, bu durumun fitne ateşini, çağın en büyük firavuni sisteminin kurucusu ABD-İsrail - İngiltere üçlüsü yaksa da harlanması ve etrafını yakmasını sağlayan içerideki unsurlardır. Bu unsurlar, muhtemelen, aynaya bakıp üzerlerinde gördükleri sözde dini kisve üzerinden, işledikleri cürmün farkına varamıyorlar.
Müslüman toplumların onca zorluklara rağmen denizlerden, dağlardan kendi cellatlarına ulaşma çabası, içimizdeki bu beyinsizlerin tutumundan başka ne ile izah edilebilir. Dini, farklılıklar üzerinden birbirini boğazlamak sananların hasarını, mazlum kadın, çocuk ve yaşlılar ödemektedir.
İsrail, 2008 yılında HAMAS’ın hâkimiyetindeki Gazze'ye ’Dökme Kurşun” diye isimlendirilen saldırıyı yaptığında, Gazze halkının dünyayı şaşırtan duruşu halen hafızalardadır. Üzerlerine bombalar yağarken bırakın Gazze içinden çıkmayı, o tarih itibariyle Gazze dışında olan Gazzeli Müslümanlar dahi akın akın Refah sınır kapısına geliyor ve içeri girmeye çalışıyordu. Bu olay bile tek başına gösterir ki; içeride teşne yoksa Firavunun tezgâhı boşa çıkar.
Kasas Suresi 4. Ayetin bize öğrettiği en temel duruş; kendi içimizdeki farklılıklarımızın bizim zenginliğimiz olduğudur. Müslümanlar ancak, meşrep, mezhep farklılıklarını çatışma sebebi saymaktan çıkarıp, meşrep ve mezheplerinin dinin kendisi değil, kendilerine ait yorumu olduğunu kabul ettiklerinde ümmet olabilirler. Mezheplerini din yapanların, ümmet adına konuşması, onların ümmet anlayışının mezhepleri ile sınırlı olduğunun delilidir. Ümmet olmayı, koskoca okyanusta, katı kurallarla oluşturdukları yüksek duvarlı havuzun içinde kalmak olarak zannedenler ve anlayanlar, okyanusun derinliklerindeki güzelliklerden mahrum kalanlardır.
Hangi mezhep ve meşrepten olursa olsun, tek derdi yanındaki kardeşini karşı cenaha atmak olanların, rahmetli Nuri Pakdil’in kavgasını anlayabilme ihtimali yoktur. Bu kavga, içeridekine değil, içeridekini köleleştirme çabasında olana karşı verilen bir kavgadır. Bu selamlamanın muhatabı olan kitleden olabilmek adına, tüm muhataplara selam olsun. Ne mutlu, Müslümanım diyene!