Muş’ta medreseler konuşuldu

Prof. Dr. Ali Akpınar

İnsanın eğitimini öncelikle ve bizzat Yüce Yaratıcı yapmıştır. O, insanlığın atası Hz. Âdem’e eşyanın bütün isimlerini, eşyanın hakikatini öğreterek onun şahsında insanı eğitmiştir. Yine O, ilk insanı ilk peygamber kılarak ve ona ilk kitabını/suhuf vererek onu ve onunla insanlığı eğitmeye devam etmiştir. O’nun insanı eğitmesi, Rahman isminin tecellisiydi. Onun için O şöyle buyuruyordu: Rahman! Öğretti Kur’ân. Yarattı insan. Öğretti ona beyan.

Peygamberler peşpeşe geldiler ve insanlığa Kitab ve Hikmet getirdiler, insanı eğittiler. Nihayet son peygamber, geldi. O da Kitab ve Hikmetle geldi. Yüce Allah’ın Mesajını (Kitab) insanlığa ulaştırdı, güzelim sözleri ve örnek hayatı ile onun en güzel yorumunu (Hikmet) yaptı. Mekke’de Erkam’ın Evi ve diğer Sahabî Evleri bu eğitim öğretimin merkezleri oldu.

Hicret yolunda Son Peygamber, mescidler kuruyordu. Medine’ye teşrifinde ilk olarak Mescid’in yerini tespit edip ilk iş olarak Mescidi inşaya başlıyordu. Çünkü artık O, insanlığı mescidde eğitecekti. Eğitim merkezi Mescid oldu. Mescid genel olarak yaygın bir şekilde her seviye ve her yaşta insanları eğitiyordu. Peygamberimiz bununla da kalmadı, Mescidde örgün eğitimi başlattı, bunun için Ashab-ı Suffa’yı inşa etti. Eğitim merkezinin adı Suffe oldu.

İslam eğitimi, şartların değişmesiyle Mescid’e sığmaz oldu, eğitim neferleri daha rahat ilim yapsınlar, meseleleri daha geniş tartışsınlar ve yorulduklarında istirahatlarını daha rahat yapsınlar diye eğitim merkezleri Mescidin dışına çıktı. Artık yeni merkezler kuruldu. Dâru’l Küttab, Beytü’l-Hikme, Mederese, Dâru’l-Hadis, Mektebler…

Eğiti merkezleri mescid dışına çıktılar, ancak mescidden kopmadılar, kopmamalıydılar. Çünkü İslam şehirleri Mescid Merkezli kurulur, şehirdeki kurumlar asla mescidle irtibatını kesmez ve mescid ruhunu yaşatmaya çalışmalıydılar. Medreseler de bunu yapmaya çalıştılar ve büyük ölçüde bunu başardılar. Endülüs’de, Asya’da, Avrupa’da medreseler, yüzyıllarca çok büyük ilim adamları yetiştirdiler ve çok büyük hizmetlere imza attılar. Bağdat, Şam, Mısır, Orta Asya, Hindistan, Pakistan, Afganistan ve Anadolu’daki binlerce medrese, binlerce hayırlı hizmeti gerçekleştirdi.

Gün geldi bin yaşından daha fazla ömre sahip olan medreselerde bazı istismarlar oldu. Askerlikten muaf olmak için bazı insanların sığınağı oldu, zaman zaman bazı ehliyetsiz kişilerce ilmî liyakatlar alındı satıldı, beşik ulemaları türedi. Ancak bunların hiç biri tarihî bir geçmişe ve köklü bir geleneğe sahip olan medreselerin tümden kapatılmasını gerektirmezdi. Zira çalışan, çok geniş kitlelere hitap eden hemen her kurumda benzeri şeyler olabilirdi. İstismar var diye kurumlar kapatılacak olsaydı, belki de yeryüzünde mabedler bile kalmaz, bütün kurumların kapısına kilit vurulması gerekebilirdi.

Yanlış yapan kurumlar ıslah edilmeliydi. Son dönemde medreselerin de ıslaha ihtiyacı vardı. Nitekim bunun için pek çok kişi harekete geçti. Makaleler, risaleler, hatta kitaplar yazıldı; yeni programlar hazırlandı ve Islah-ı Medâris adlı kurumlar kuruldu. Ne var ki, bu yenileşme ve ıslah hareketleri dumura uğratıldı. Bir taraftan Ümmeti dört bir yandan saran Cihan Savaşları, hocası talebesiyle yüz binlerce medrese-ilim insanının bu dünyadan göç etmesine neden oldu. Meydanı boş bulan, biraz dinden, biraz ilim-bilimden nasipsiz olan bir kesim de fırsatı değerlendirip medreseleri tümden kapatıverdiler. Ancak yerini de layığı ile dolduramadılar. Oysa Evrende hiçbir şey boşluk kabul etmezdi. Öyle de oldu. Medreseler çok büyük maddî ve manevî zorlukları göğüsleyerek yer altında, merdiven altında, kenarda köşede, müsait olmayan ortamlarda varlığını sürdürmeye çalıştı. Gayretkeş, çilekeş insanların çırpınışlarıyla medrese geleneği zayıflayarak da olsa günümüze geldi. Bugün ise Medrese, tarihle yüzleşiyor, gasp edilmiş haklarını arayarak adeta hesap soruyor. Ama onun derdi ve yöntemi asla şiddet olmamıştır ve olmayacaktır da.

İşte bu meyanda geçtiğimiz günlerde (5-7 Ekim 2012) Muş’ta Uluslar arası bir sempozyum düzenlendi. Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler Sempozyumu. Amerika’dan, Avrupa’dan, Orta doğudan ve Anadoludan medrese görmüş, medresede çile çekmiş, ilim öğrenmiş, ilim öğretmiş pek çok ilim-irfan sevdalısı insanın katılımıyla gerçekleşti bu sempozyum. Çok katılımlı bu bilgi şöleninde Medreselerin tarihi, dayandığı esaslar, takip ettikleri programlar, ihtisas medreseleri, medreselerde okutulan Kur’ân eğitimi, tefsîr, hadis, fıkıh, kelam ve müsbet ilimler, bazı medrese müderrisleri, medreselerin bozulması ve ıslah çalışmaları; günümüzdeki medreseler, sorunları ve medreselerden beklentiler; medrese ve medreselilerin devlet ve toplumdan beklentileri gibi konular tartışıldı üç gün boyunca. Dünün ve bugünün medreselerindeki dinî eğitim ile, günümüz din eğitimi veren kurumların mukayesesi yapıldı. Din eğitimi veren kurumların birbirlerine ihtiyacı ve birbirleriyle koordineli çalışmalarının gereğine vurgu yapıldı. Bu kurumlar birbirlerini dışlamayı, yok saymayı, tahkir etmeyi bir kenara bırakıp birbirleriyle kucaklaşmalı, bir birini tamamlamalı ve aynı hedefe doğru birlikte projeler üretip işbirliği yapmalıdırlar, denildi. Bu kurumlarda daha verimli bir din eğitimi için medreseliler yanında, sivil toplum kurumlarına, devlete düşen görevler üzerinde duruldu. Yine bugün medrese kökenli olanların ve bir medresede hizmet veren ve hizmet alanların, medreselerin tarihini, müelliflerin biyografilerini yazarak tarihe not düşmeleri gereğine vurgu yapıldı.

Dileriz ki yapılan bu doğru teklifler, verilen bilgiler, yapılan öneriler ve alınan kararlar lafta yahut sempozyum kitaplarında kalmaz, hayata geçirilir. Bu vesileyle Muş Alparslan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi başta olmak üzere tüm emeği geçenlere teşekkürler.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.