Mustafa Asım Mıhoğlugil
Söyleşi:UĞUR ÖZTEKE
13. Ekim 1952’de Zekiye-Mehmet Mevlüt Mıhoğlugil çiftinin ikinci çocukları olan dünyaya gelen Mustafa Asım, abisi Ahmet Alim, kardeşleri Fahriye Nermin ve Mehmet Hasip’le yaşadığı çocukluk yıllarının güzelliğini, eski Konya’nın yaşamadan anlaşılamayacak derecedeki keyfini bizimle paylaşırken o yılları adeta yeniden yaşıyordu.
‘Babam, babamın babası, babamın dedesi hep tek erkek çocuk imişler. Sülale boyu dericilik yapmışlar. 1800’li yılların sonu ile 1900’lü yılların başında tiftikçilik, dericilik, yapağıcılık yapmışlar’ derken bir anda çok çok eskilere gidiyordu.
BÜYÜK DEDEMİ RUSYA’DA
ESARETTEN LADİKLİ
AHMET EFENDİ KURTARMIŞ
‘Dedemin Rusya’da esir düşmesi ve kurtarılışı hep bize anlatılırdı. 6 yaşında iken bunu bir hikaye gibi dinlerdim. Çünkü büyük dedem Rusya’da 7-8 yıl esir kalmış. Rus askerlerinin elinden dedemi Ladikli Ahmet Efendi kurtarmış.’
BABAM DERİCİLİĞİ
KUYUMCULUGA TERCİH ETMİŞ
Babam gençliğinde 3 -4 yıl kuyumculuk yapmış. Mesela Sarraf Nuri abi babamı görmüş ve yanına çağırmış, ama babam gitmemiş. Keçeciler Sokak’ta, Kadınlar Pazarı’nın arkasında No 10’da deri tiftik işine başlamış.
TÜRBENİN ARKASINDAKİ
BEY SOKAĞI BİZİM HERŞEYİMİZDİ
Doğduğum, büyüdüğüm, gençliğimi yaşadığım sokak Bey Sokak’tı. Mevlana türbesinin orada, hemen türbenin arkasında, Sarı Hasan Mahallesi Bey Sokak No 33’te doğmuşum. Evimiz eski Konya eviydi. Hani şimdiki Konya Köşk Lokantasının gibi, ama buradan da büyüktü. İki katlıydı, altı ahır, samanlık ve kömürlüktü. Yukarıda ise altı odası vardı. Daha sonra bu ev yıkıldı, yol geçti. Ben askere gidinceye kadar biz bu evde idik.
DEVELİKTE İYİ BİLYA OYNAR,
HEP ÜTERDİM
Koyunlarımız, kuzularımız, hayvanlarımız vardı. Burada abimle çok güzel günlerimiz geçti. Bey Sokağı’nın dostluğu, sevgisi, sıcaklığı bir başkaydı. Çok iyi bilya boncuk oynardım. Abim ütülür, ben ise hep üterdim. Develik diye bir yer vardı, oyunu orada oynardık. Eskiden develer geldiği zaman burada kalırmış, tabii biz develeri görmedik, ama öyle anlatılırdı. Toprak bir yerdi. Çocukluğumuz hep burada geçti.
BABAM MAKUL ELEŞTİRİYİ KABUL EDER
AMA SERT ELEŞTİRİYİ KABUL ETMEZDİ
Babamın sol tarafı felçliydi. Bastonla yürürdü. Babam aynı zamanda çok otoriter bir insandı. Sert yapılıydı. Ama yüreği pırıl pırıldı. Hata kabul etmezdi. Eleştiriye gelir, ama sert eleştiriyi de asla kabul etmezdi. Babam çevresinde çok sevilir, sayılırdı.
ÖNCE AKÇEŞME’DE
SONRA MAHMUT ŞEVKET PAŞA’DA OKUDUK
Birinci sınıfı Akçeşme’de okuduk. Daha sonra babamın da başını çektiği bir grup Çukur Mektep’in yıkılıp yerine Mahmut Şevket Paşa İlkokulu’nun yapılması için çalıştı. Biz de daha sonra bu okula geçip beşinci sınıfa kadar Mahmut Şevket Paşa’da okuduk. Hasan Sümer, Fahrettin Okutan, İhsan Koçak, Ahmet Olcay ve Mehmet Okutan babamla birlikte bu okulun yapılması için çok çalışmışlardı.
OKULDAN KAÇIP SARAY SİNEMASI’NA
GİDİNCE MÜDÜR BİZİ SİNEMADA YAKALADI
Okul Müdürü Kör Turgut, Müdür Muavini Ahmet Özkan, öğretmenimiz ise Fatma Civan’dı.
Ortaokulu Karma Ortaokulu’nda okudum. Burada da Müdürümüz Şeref Kişmir, Müdür Muavini Cevdet Boyacı, Coğrafya Öğretmenimiz Asım Koy, Tarih Öğretmenimiz Mevlüt Selek, İngilizce Öğretmenimiz Toros Uluçay, Tarım-İş Öğretmenimiz Ali Biriskent’ti. Bu hocalarımızı hiç unutamıyorum. Bir gün okuldan kaçmış, sinemaya gitmiştik. Şeref hoca bizi Saray Sineması’nda yakaladı. Ertesi gün dükkâna geldi, babam da vardı ama okuldan kaçmamızla ilgili tek bir şey söylemedi. Ama ben tabii durumu anlamıştım. Bir daha da okuldan kaçmadım. Bir de saçım uzun diye ikaz aldım ama ertesi gün gittim, saçımı kestirdim.
ORTA 2’DE OKULDAN AYRILIP
DERİ İŞİNDE ÇALIŞTIM
Orta ikinci sınıfta okuldan ayrıldım, ticarete atıldım. Yazları da babamın yanında çalışırdım. Kur’an kursuna giderdim. Deri tabaka kuruturduk, çekirdek alır, babama çekirdek satardım. Eskiden kayısı çekirdeği alınır satılırdı. O zaman kayısı çoktu. Şimdiki Kızılay Hastanesi’nin olduğu yerde borsa binası vardı. Oraya Çayırbağılılılar, Gödeneliler kayısı çekirdeklerini getirirlerdi. Ben de aldığım çekirdekleri 1- 2 kuruş kâr ile babama satardım.
1967’DE MANİFATURACILIĞA BAŞLADIM
1967 Kasım ayında kebapçılar içinde manifaturacılığa başlamaya karar verdim Hilal Mağazası vardı Mustafa Büyükbalta abinin yanında çalışmaya başladım ve 1972’de askere gidinceye kadar da hep orada çalıştım.
73’TE MERAM FİDANLIK’A YERLEŞTİK
1973 yılının Kasım ayında Meram Fidanlık durağındaki evimize yerleştik. Eskiden türbe önü ve K. Kumköprü’deki evimizde yazlık kışlık yaşardık.
77’DE EVLENDİM
1977’de evlendim. 1980 yılının Ocak ayında kızım oldu. Feyza. 24 Ekim.1984’te oğlum Feyyaz dünyaya geldi. Oğlum eczacı, kızım ise işletme mezunu. Bir de torunum var. Yani dede olduk
ASKERLİĞİ MUHABERECİ OLARAK YAPTIM
Askerlik için önce Ankara Mamak’ta muhabereci olarak acemiliğimizi yaptık, daha sonra Edirne muhabere taburunda telsizci oldum. Bir gün tatbikat için Kayserili bir arkadaşımla arazide telsiz kuracaktık. Müthiş yağmur ve rüzgâr vardı, 4 tane boruyu kırdık. O yüzden de çavuş ile kavga etmiştik.
VE HÜNKAR’I AÇIYORUM
Askerlik sonrası tekrar Hilal Mağazası’na döndük. 79’un sonunda Hilal mağazasından ayrıldım ve 1984’ün beşinci ayının 4’ünde Saray Oteli’nin yerine yaptırılan çarşıda kendi dükkânımı açtım: HÜNKAR. O gün dükkân çiçekçi dükkânı gibi olmuştu. O gün bütün mallar satıldı, dostlar malı alıp parayı verip gittiler. Bütün tezgahlar boşalmıştı.
KARACA’NIN SAHİBİ KAPIYI AÇTI VE
‘FABRİKA SENİN, İSTEDİĞİNİ AL’ DEYİVERDİ
Karaca’dan mal almaya gitmiştim. O zamanlar bazı insanlar masanın üstüne para koysalar da Karaca’dan mal alamazlardı. Ben abimle gittim. Tarihi hiç unutmuyorum 23 Nisan 1980’di. Satış Müdürü Ahmet bey bizi karşıladı, odasına aldı, çay söyledi. Sayın Karaca geldi. Bizi tanıştırdılar. Bana ‘sen kimin yanında çalıştın?’ dedi. Ben de ‘Sadece bir yerde başladım, orada da boşladım’ dedim. Adamın çok hoşuna gitmiş, ama o iri yarı adam hışımla yerinden kalktı, kapıyı açtı, beni kovacak sandım ama o ‘Fabrika senin, istediğin malı al git’ deyiverdi. 80-100 milyon lira ile bana 1 milyarlık mal verdi. Hatta kışlık mal da yapmıştı.
81’DE BEDESTEN’DEKİ DÜKKANI ALDIM
5.12.1981’de Bedesten 27 numaradaki dükkanı almak için Yeşilkayalar ile pazarlık ettim. 1. 1. 82’de de anahtarı aldım. Hep dürüst çalıştım, doğruyu söyledim. Bundan da zarar etmedim. Zaman en iyi ilaç imiş.
ANAP’LI, MÜSİAD’LI VE KTO’LU YILLAR
83-87 yılları arasında ANAP’ta çalıştık.1993’te MÜSİAD’ın ilk üyelerindenim.
1995’te KTO Meclisi’ne geldik.
HÜNKAR TOPTAN MANİFATURACILARDA
2004’ün 4. ayında Toptancılar’a geldim. Burada manto, pardösü imalatı yapıyoruz.
BABAM FELÇLİ OLDUĞU İÇİN
DEDEM BİR SÜRE ARABA ALDIRMAMIŞTI
Babamın sol tarafı felçliydi. 5 yıl babam çok istemesine rağmen dedem araba aldırmadı. Bir kaza yaparsın, öbür tarafına da bir şeyler olur diye. 1964’te Motorcu Muammer abiyle 56 model otomatik vites Chevrolet aldık. Bir kış günüydü, beyazdı ama üstü yeşildi. 4 yıl ona bindi. Ondan sonra da 1961 model beyaz yine otomatik vites Chevrolet aldı. Babam 2 Mart 1981’de 54 yaşında vefat etti.
ANAP’TA GÖREV YAPTIM AMA
ÇOK GÜÇLÜ ADALET PARTİLİLER VARDI
83 seçimlerinde 1 nolu sandıkta görev aldım. 1998’de ANAP Meram İlçe Başkan Vekilliği görevinde bulundum. O dönemlerde Adalet Partisi’nde çok iyi isimler vardı. Mustafa Öncel, Nuri Yılmazgil, Kemal Tuluk, Ahmet Kolat, Haydar Koyuncu, Mevlüt Mıhoğlu, Yılmaz Kulluk, Ahmet Hilmi Nalçacı gibi…
CUMHURBAŞKANI ÖZAL BENİM
27 METRAKARELİK DÜKKÂNIMA GELMİŞTİ
Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal Sarraflar Yeraltı Çarşısı’nın açılışı için Konya’ya gelmişti. Haydar Koyuncu ile kol kola girmişler yürüyerek Mıhoğlugil’ in oraya uğrayalım demişler.
Valimiz ise Necati Çetinkaya’ydı. İl Başkanı rahmetli Adil Küçük, Ziya Ercan, Ali Kılıç birlikte pat diye dükkana giriverdiler. Dükkanın altı 27 metre kareydi. Üstü büyüktü ama alt taraf küçüktü. İthal kumaş mevzusunu bana sordu. Bursalılar fatura kesmiyorlarmış ya da yarıya yarıya kesiyorlarmış dedi. Ben de “Ayıp olur diye yapmazlar Sayın Cumhurbaşkanım” dedim. Ali Kılıç tiftik ithal edelim dedi. Dişçi Nuri amca da Rusya ve İngiltere almadığı zaman bile zor durumda kalıyoruz demişti.
KEÇECİLER İÇİ, BEDESTEN,
KEBAPÇILAR İÇİ KONYA’NIN EĞİTİM PİSTİDİR
Sohbetimizin sonuna doğru geliyorduk. Asım abimiz bir Konya beyefendisi haliyle dükkânda her işini bırakmış, bizimle ilgileniyordu. Ve son sözü şu oldu: Keçeciler içi, Bedesten, Kebapçılar içi kimse yanlış anlamasın, kusuruma da bakmasın ama Konya’nın o yıllarda eğitim pisti olmuştur.