Mustafa Çevik
Bu haftaki konuğumuz bugün Türkiye’de tek başına iktidar olan AK Parti’nin Konya’daki 1 numaralı ismi, il başkanı kurt politikacı, başarılı iş adamı Mustafa Çevik. Ama biz bu sayfamızda yazı dizimizin formatına uygun olarak siyasetten tamamen uzak, Sayın Mustafa Çevik’in hiçbir yerde yazılmamış anıları, yayınlanmamış fotoğrafları ile sizlere değişik bir pencereden güçlü adama bakmaya çalışacağız. Bu siyah beyaz ve renkli fotoğraflardan, unutulmayan, sadece birkaç kişinin bildiği eşsiz anılardan söz edeceğiz.
Baba 1940’lı, 50’li yılların Konya’sının sevilen esnaf ve tüccarı, Çevikler olarak bilinen Marangoz Mevlüt Çevik. Anne ise ev hanımı Ayşe Hanım.
5 Eylül 1959 tarihinde bugün Zindankale olarak bilinen Mareşal Mustafa Kemal İlköğretim Okulu’nun tam karşısındaki sarı boyalı üç katlı bir apartman dairesinde dünyaya gelen Mustafa, ailenin biri kız beş çocuğundan birisidir, en büyüğüdür. Aile varlıklı, maddi durumu çok iyi, yerli, köklü, tipik bir Konya ailesidir. Kardeşleri ise sıra ile Hüseyin, Hatice, M. Sami ve Mehmet’tir.
TARLADA BİLYE OYNAYARAK
GEÇEN ÇOCUKLUK YILLARI
Küçük Mustafa çocukluk yıllarında evlerinin karşısında bulunan koskocaman boş bir tarlada arkadaşları ile oyunlar oynayarak büyümüştür. Tarla bugün ilkokulun bulunduğu alandadır.
Unutamadığı arkadaşı ise halen Elazığ Üniversitesi öğretim üyelerinden Osman Doğu’dur. Bu tarlada top ve bilye oynayarak büyüyen Mustafa ailesinin kendisini Devrim İlkokulu’na yazdırmasıyla artık okul yıllarına da başlamış olur.
EN ÇOK SEVDİĞİ DERS
MATEMATİK OLMUŞTUR
Mustafa’nın en çok sevdiği ders matematiktir. Bütün dersleri iyidir ama matematiği bir başka sevmektedir. Öğretmeni Vehbi hoca ile de arası çok iyidir. İlkokul beşinci sınıfa geldiği zaman kantinin hemen yanında duran ve teneffüslerde öğrencilere kalem, silgi, kağıt gibi kırtasiye ürünleri satan öğrenci olmuştur. Hesabı çok iyi olan küçük Mustafa burada alışverişle belki de farkında olmadan, hayalini dahi kurmadan ileride iyi bir tüccar olmanın alt yapısını oluşturuyordu.
AİLE 70’Lİ YILLARDA
ŞEKERFURUŞ’A TAŞINIR
Çevik ailesi 1970 yılının başında Zindankale’den Şekerfuruş mahallesine taşınır. Küçük Mustafa’ya ilkokul 2. sınıfa geçtiği yaz bir bisiklet alınır. 4. sınıfa geçtiği zaman ise Mustafa’nın aklı fikri bir motordur. Daha doğrusu o zamanların ünlü küçük motorlarından mobilettir. Ama bütün isteklerine, yalvarmasına ve de ağlamasına rağmen baba, Mustafa’nın motor ile başına kötü bir şey geleceği korkusuyla mobileti almaz.
İMAM HATİP GÜNLERİ BAŞLIYOR
İlkokulu bitirdikten sonra 1970 yılında İmam Hatip Lisesi’ne kayıt olur. Ve bu okulda yaşadığı birbirinden güzel, unutulmaz anılar, dostlar ve arkadaşlarla geçen heyecan dolu gençlik yıllarının ardından 1977 yılında başarı ile mezun olur. Mezun olduğu zaman yakışıklı genç, yerinde duramayan bir delikanlıdır artık.
MUSTAFA’NIN ZAYIFLARDAN KURTULAMAYACAĞINA
İNANAN BABA MOBİLET SÖZÜ VERİR
İmam Hatip Lisesi birinci sınıf öğrencisi olan Mustafa ilk yılın birinci dönemi sonunda karnesinde beş zayıf getirir. Baba bu duruma çok üzülmüştür. Oysa o da oğlunun okumasını, tahsil yapmasını ve ileride okumuş iyi bir adam olmasının hayalini kurmaktadır. Ama bu beş zayıf Baba Mevlüt Çevik’i hayal kırıklığına uğratmış, karamsarlığa sürüklemiştir. Küçük Mustafa’yı karşısına çeker ve ‘İkinci dönem eğer bu zayıflarını düzeltirsen, sınıfta kalmadan okulu bitirirsen sana o çok istediğin mobiletini alacağım’ deyiverir.
MOBİLYA MAĞAZASINDA
BİSİKLET PAZARLIĞI
Küçük Mustafa bu sözlerden çok etkilenir. Rüyalarını süsleyen mobilete sahip olabilmesi için çalışıp sınıfını geçmesi gerektiğine inanır. Bugünse o yılları anlatırken, ‘Demek ki babam çok üzülmüş olacak ki benim bu zayıflardan kurtulacağıma hiç inanamamış. Zaten birazcık tahmin etse hayatta bana sana motor alırım’ demezdi’ diyor. İkinci dönem derslerine çok çalışan Mustafa karnesini aldığı gün babasının Larende caddesindeki mobilyacı dükkanına koşarak gider ve sevinçle babasına gösterir. Babası gözlerine inanamaz. Mustafa sınıfı zayıfsız bir şekilde geçmiştir. Mustafa hemen babasından sözünü yerine getirmesini ister. Ama o sırada babası bir taraftan da dükkanın içerisinde bulunan müşteri ile pazarlık yapmaktadır. Oğlunun paçasından asılmasına laf söz dinlemeden mobilet istemesine dayanamaz ve cebinden parayı çıkartarak, ‘Bak işte para. Alacağım. Ama sonra’ der.
KORELİ SEBAHATTİN AMCA İLE
4 BİN 625 LİRAYA ALINAN MOBİLET
O sırada dükkanda bulunan ve olan biteni sessizce izleyen dükkan komşuları Sebahattin Mini (Koreli) hemen atılır, ‘Madem senin işin var ver parayı biz Mustafa ile gider motoru alırız’ der. Baba sözünü yerine getirmek için parayı komşusuna verir ve oğlu ile gönderir. O günkü para ile tam tamına 4 bin 625 liraya Mustafa yıllardır hayalini kurduğu mobiletine kavuşur.
ÇOK İYİ TOP OYNAYAN MUSTAFA
İHL FUTBOL TAKIMININ KAPTANI OLUR
Çocukluk yıllarında voleybola düşkün olan Mustafa büyüdükçe arkadaşları gibi futbola merak sarar. Öyle ki artık okulda bile futbol en önemli tutkusu olmuştur. Ailenin maddi durumu da iyi olduğu için okul içerisinde çok iyi giyinir, kendisine bakar. İmam Hatip lisesinin sarı binasının önünde, eski binanın altındaki merdiven çıkışlarını kale olarak kabul ederler ve bol bol top oynarlar. Zaman zaman orta sahada, zaman zaman ise defansta oynayan genç Mustafa sergilediği oyunla göz doldurmaktadır. Lise son sınıfa geçtikleri zaman ise okul takımının kaptanı olmuştur. Mustafa Çevik o yılları şöyle anlatır: Doğrusunu söylemek gerekirse bayağı iyi top oynardım. Lise son sınıfta iken okul takımının kaptanı idim. O yıllarda Konya’da zaten iki üç okul vardı ve okul maçları çok önemli idi. O yıl finale kadar yükselmiştik. Finali de Endüstri Meslek Lisesi ile yapacaktık. Ama o gün çok kötü oynadık ve 5-0 yenilerek şampiyonluktan olduk.
66 MODEL CHEVROLET ‘İ
BABAMDAN HABERSİZ KULLANIRDIM
‘1976 yılında babam yepyeni bir Mercedes almıştı. Bizimde 66 model bir Chevrolet’imiz vardı. Onu annemin babasının hastanenin orada bulunan odun deposuna koyduk. Garaj olarak kullanıyorduk. Ben bazen ehliyetsiz olarak bu arabayı babamdan habersiz depodan çıkartıp biniyor, hava atıyordum. Mehmet Tüybek isimli hocamız vardı. o benim ehliyetsiz olarak araba kullandığımı görmüş, arada bana ‘Mustafa bizi ne zaman gezdireceksin ‘ diye takılıyordu.’
HALİL ŞAHİN, KÖSEOĞLU,
MUSTAFA ÖZKAN, PIRILTI İLE SINIF ARKADAŞIYDIK
‘İmam Hatip Lisesi’ndeki sınıfımız çok iyiydi. O zamanki arkadaşlarımızın hepsi bugün bir yerlere geldiler. Mesela Mehmet Köseoğlu, Meram Belediyesi’nin eski Başkanı Mustafa Özkan, Ahmet Pırıltı, Milli Eğitim Müdürü Halil Şahin, Ekrem Keleş, hep aynı sınıfta idik. Bugünkü milletvekillerimizden Kerim Özkul ise bizden bir dönem sonra idi.
AHMET PIRILTI İKİNDİ NAMAZINDAN
SONRA SÖZLÜDEN GEÇMİŞ
‘Ahmet Pırıltı ile çok iyi arkadaş idik. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Numaralarımız da arka arkaya idi. Benim numaram 3219 Ahmet Pırıltı’nın ki ise 3215’ti. Bir gün sınıfta Hadis sözlüsü vardı. Hocamız sırayla herkesi tahtaya, sözlüye kaldırıyordu. Sıra Ahmet’e gelmişti. Ama hoca birden Ahmet’i atladı ve beni tahtaya kaldırdı. Neyse sözlü sonrası yerime oturdum Ahmet’i “Niye sözlüye kalkmadın” diye sıkıştırdım. Sonra teneffüste sıkıştırdım. Ahmet en sonunda dayanamadı ve ‘Ben geçen gün ikindi namazından sonra sözlüden geçtim’ deyiverdi. Meğer hoca ikindi namazı için yandaki camiye gitmiş. Ahmet de gitmiş. Hoca çantasını ayakkabıların yanına koymuş. Ahmet not defterinde kendisi için 6 vermiş, o hocadan altı almak demek en fazla notu almak demekti.’
PIRILTI, TEKSİR KÂĞITLARINDAN
YAZILI SORULARI ÖĞRENİRDİ
‘Pırıltı, çok zeki ve akıllı bir çocuktu. O zaman hocalarımız yazılılarda soruları teksir kağıtlarından verirdi. Ahmet de gider bozuk teksirleri çöpten toplar, çıkmayan, bozuk çıkan kağıtlardan soruları öğrenirdi. Biz de yazılılara bu sorulardan hazırlanır ve hep geçerdik.’
İHL’DE SON YILLARDA
EPEY HAYLAZ OLMUŞTUK
‘Son zamanlarda çok olmaya başlamıştık, büyüyorduk. Genç oluyorduk. Pencere kenarında oturuyorduk. Yazılı öncesi bütün soruların cevaplarını kopya olsun diye sıranın üzerine kurşun kalemle yazıyorduk. Güneş vurduğu için sıraya yazdıklarımız aynen okunurdu, biz bunları çok iyi okurduk ama hoca başımıza geldiği zaman bu sıranın üstüne yazdıklarımızı göremiyordu.’
ZAFER’DE HÜSEYİN İLE
KAZA YAPTIK
“Bir gün yine kardeşim Hüseyin ile mobiletle geziyorduk. Hüseyin mobiletin ön tarafında oturuyordu. Zafer meydanında bir arabaya arkadan şöyle hafifçe çarptık. Hüseyin’in alnı hafifçe kızardı ve şişti. Babam akşam sordu. Biz de “Bir şey yok, düştü” filan deyip olayı örtbas ettik.”
ESKİŞEHİR İKTİSADİ VE TİCARİ İLİMLER
AKADEMİSİ’Nİ KAZANDIM
“1977-78’de önce İstanbul Murat Dershanesi’ne gittim. Üniversite sınavına girdim. Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni kazandım. Burası daha sonra Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi oldu. 82’de okuldan mezun oldum.”
GÜN SAZAK ÖLDÜRÜLDÜĞÜNDE
KORKUDAN SOKAĞA ÇIKAMAMIŞTIK
“80’de Eskişehir’de öğrenci iken Gün Sazak öldürülmüştü. O günü hiç unutamıyorum. Korkudan sokağa çıkamamıştık. Bir de Ordulu Komiser diye çağırdığımız bir arkadaşımız vardı. Çocuk yemek yerken bir lokma ekmek yemezdi. Ama yemek sonrası çayı ise ekmekle içerdi.”
ÖNCE TUZLA PİYADE OKULU
SONRA ANKARA MERKEZ KOMUTANLIĞI
“1983’te İstanbul Tuzla Piyade Okulu’na, yedek subay öğrencisi olarak gittim. Okulu bitirdikten sonra ise Ankara Merkez Komutanlığı Cebeci İnzibat Bölüğü’ne görevlendirildik. Burada tam.12 ay kaldık. Duvarları yaptırdık. 30 arabalık garaj yaptırdık. Bir Albayımız vardı, çok iyiydi.”
4. KOLORDU KOMUTANI
DENETİME GELDİ
“Yedek subaylığımın son haftasıydı. Pazar günüydü. Nöbetçi amiri ‘Spora izin yok, herkes 29 Ekim törenleri için çalışacak’ dedi. Bölük komutanı yüzbaşı idi. Ben de askerlere eğitim yaptırıyordum. Gösteri bölüğü hazırlanıyordu. 4. Kolordu Komutanı aniden Cebeci’ye geldi. “Askerlere niye spor yaptırmıyorsunuz asteğmenim?” dedi. Ben de tekmil verdim ve askerlerin gösteri için eğitim yaptığını söyledim çok memnun oldu. Teskereme bir hafta kala yaşadığım bu heyecanı da unutamıyorum.
ÜNİVERSİTE 2. SINIFTA EVLENDİM
“1980’de üniversite ikinci sınıf öğrencisi iken evlendim. 28 Eylül 1980’de. 12 Eylül’den hemen sonra idi. Çocuklarımdan Rabia evli, iki çocuğu var. Yani dedeyim. Bir oğlum Ömer. Başkent Üniversitesi’nde okuyor. Amerika’da burs gördü. Diğer oğlum Mevlüt. İlkokul 4. sınıf öğrencisi.”
ARABADA MAZOT BİTİNCE
MÜZİĞİ KESİP İLAHİ DİNLEMEYE BAŞLADIK
“Herhalde 1974 idi. Benzinin mazotun olmadığı yıllardı. Bir grup arkadaşla Marmaris’e, Muğla’ya gidelim dedik. Arabanın arkasındaki bidonlara mazotları doldurduk, yola çıktık. Kale-Muğla arasına haritadan baktık. 66 kilometre gözüküyordu buraya girdik. Öbür taraf ise 110 kilometre idi. Arabada 7 kişi idik. 3 saat yol aldık, daha 66 kilometre bitmemişti. Bir kamyoncuya sorduk. ‘Daha durum bakalım yolun yarısı olmadı’ dedi. Akşam ezanları okunuyordu. Mazot bitiyordu. Arabada önce müzik dinliyor eğleniyorduk. Korktuk ve müzik kasetlerini çıkartıp ilahi dinlemeye başladık.”
SİDE’DEN BURSA’YA
BURSA’DAN ERZURUM’A
“Eskiden gençken çok gezerdik. Tek eğlencemiz buydu. Muzaffer Dinler filan üç kişi Side’ye gidelim diye yola çıktık, yolda Bursa’ya döndük. Bursa’dan İstanbul’a geçecektik. Bursa’da nasıl olsa İstanbul’u biliyoruz deyip Erzurum’a niyetlendik. 24 saatte Erzurum’a gittik. Buradan da Antep ve Diyarbakır’a gitmeye karar verdik. Ama Erzurum’da bir oltu taşı hediye filan almaya başladık ki cebimizde dönüş parası bile kalmadı.”
KTO VE UN SANAYİCİLERİ
FEDERASYONU’NDA GÖREV ALDIM
“1992 ve 1995’te KTO yönetim ve meclis üyelikleri yaptım. 1994’te Un Sanayicileri Federasyonu’nun Yönetim Kurulu üyeliği, daha sonra Anadolu Un sanayicileri Derneği’nin yönetim kurulu üyeliği görevlerinde bulundum.”
2002’DE ADAY OLDUM
“2002’de aday oldum. 70 kişinin içinde temayülden dördüncü olarak çıktım. Nasip değilmiş. Ama kimse gibi küsüp darılmadık. Yine görevimize devam ettik. Ali Sürücü’nün yanında görev aldık ve çalıştık. Hasan Angı İl Başkanı olmamız için iki kez ikna etmeye geldiler. 2006’nın Mayıs ayında Onel’in Yönetim Kurulu Başkanlığı’ndan istifa ettim.”
BEŞİKTAŞ’LIYIM, KİTAP OKUYACAK
VAKİT BULAMIYORUM
Yoğun ticaret ve siyaset ortamında dinlenmeye ailesine hiç vakit ayıramayan Mustafa Çevik, ne televizyon ne de film izlemeye vakit bulabiliyormuş: “Mesela kitap okumayı çok severim ama inanın ona bile vakit yok. Artık tek hobimiz fırsat bulursak eş dost ile oturmak, sohbet etmek ve şakalaşmak.”