Batı Musul'u geri alma operasyonlarının başından bu yana yerinden yurdundan edilen insanların sayısı BM verilerine göre 220 bine yükseldi. Ayrıca yiyecek ve suya ulaşamaz durumdaki yüzbinlerce kişi hâlâ şehirde mahsur. Şu ana kadar yaklaşık 4 bin sivil hayatını kaybetti. Enkaz yığınlarının altındaki cesetler hariç tutularak elde edilmiş bir rakam bu. Bunların da hesaba katılması rakamı iyice arttıracaktır.
Irak ordusu ve koalisyondaki müttefikleri tarafından bu sıralar kullanılan taktikler öncekilere kıyasla çok daha ağır. Sosyal medyada dolaşan çeşitli videolar federal polis gücünün, nüfus yoğunluğu olan bölgelere havan ve roket saldırıları gerçekleştirdiğini gösteriyor. Topçuların kullandığı ağır silahlarla ilgili temel bilgiye sahip herkes, bu silahların nokta vuruştan aciz olduğunu ve nereye düşüp kimleri öldüreceklerini tam olarak öngörmenin imkanı olmadığını da bilir.
- Koalisyon saldırısında 230 sivil öldü
Masum insanların vurulması, DEAŞ'ın insanları canlı kalkan olarak kullanması yüzünden başladı. Irak ordusuyla çatışan DEAŞ'ın keskin nişancıları genelde meskun mahallerde çatıların üstüne konuşlanıyor. Sivilleri adeta istif ettikleri küçük, kapalı alanları mühimmat ve patlayıcılarını depolamak için kullanıyorlar. Bu da Irak ordusunun ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinden hava desteği istemesine sebep oluyor. Koalisyon ise genellikle yüzlerce sivilin ölümüyle neticelenecek derecede şiddetli hava saldırılarıyla misillemede bulunuyor.
Böyle bir hava saldırısı iki hafta önce gerçekleşti. Bütün dünya Londra'daki dehşetli olayı seyrederken, çok daha trajik bir olay gerçekleşti. Fakat uluslararası toplum nezdinde pek fark edilmediği gibi, sosyal medyada da bir ağırlığı olmadı. ABD öncülüğündeki koalisyon 23 Mart'ta gerçekleştirdiği saldırıda yaklaşık 230 sivili öldürdü. Katledilenlerin birçoğu kadın ve çocuktu. Şanslı olanlar patlama anında göz açıp kapayana kadar can verdiler. Enkaz altında mahsur kalan diğerleriyse ya boğularak ya da yaralarından dolayı öldüler.
Bu olay Şubat 1991'de, Birinci Körfez Savaşı sırasında, ABD Hava Kuvvetleri'nin Bağdat'ın Amiriye mahallesinde bulunan bir sığınağı bombalamasıyla, o sırada içeride saklanan 400 küsur sivili öldürdüğü olayla çok çarpıcı bir benzerlik taşıyor. O zaman, şimdi de olduğu gibi, Amerikan istihbaratı hedef alınan bölgede sivillerin bulunduğu ve dolayısıyla yapılacak saldırıda sivil zayiat yaşanmasının yüksek bir ihtimal olduğu bilgisine sahipti. Bu noktada şu soruyu muhakkak sormamız icap ediyor: Mutlak sivil zayiat yaşanacağını bile bile hava saldırısı nasıl gerçekleştirilebiliyor? Tanesi on binlerce dolar olan lazer güdümlü bir füzeyi ateşlemek için gereken tuşa basmayı bu derece kolay kılacak kadar ucuz mu Iraklıların hayatı?
- Taktikler değişmezse sivil zayiatı katlanabilir
Musul adım adım yeni bir Halep'e dönüştürülüyor. Ancak Musul'u farklı kılan, yaşananlara bu sefer uluslararası öfkenin ve timsah gözyaşlarının eşlik etmiyor olması. Bu sıralar işlenen suçlar ve sebep olunan can kayıplarında, Esed rejiminin ve Rusya'nın yerini Irak ordusu ve onun ABD öncülüğündeki müttefikleri aldı. 'Terörizmle mücadele' ve 'DEAŞ'ı mağlup etme' bahanesiyle ne kadar da kolay basıyorlar tetiklere.
Başında Donald Trump'ın bulunduğu mevcut ABD yönetimi ve onun müttefiklerinin, 'Son Savaş' olacak bir hamleyle DEAŞ'ı en sonunda yenebilmek için, dikkatlerini Rakka'ya verebilmek adına Musul'daki mücadelenin bir an önce bitmesini istiyor oldukları bir sır değil. Ancak Musul'da zafer garanti edilinceye kadar, DEAŞ'ın Rakka'da mağlup edilmesi mümkün olmayacak. Devam eden savaş, birçok kişinin sayısız vesileyle belirttiği gibi, çok acımasız ve uzun soluklu. Irak kuvvetleri ve onların müttefikleri savaş planlarını ve taktiklerini yeniden değerlendirmezlerse çok daha fazla sayıda sivil hayatını kaybedecek. Böyle bir yeniden değerlendirmenin yapılıp yapılmayacağından emin olamasak da hem Bağdat yönetiminin hem de Washington'daki mevkidaşlarının sabırsızlığı, 'işi bir an önce bitirme' ve DEAŞ'ı mağlup etme arzu ve ısrarlarının çok ağır bastığı bir ortamda, hem sağduyuyu hem de müşterek insani itidal ve ahlakı bir kenara itmeye devam ediyor.
- Cezai müeyyide yok
Hem 1991'de hem de geçen ay yaşanan olaylar, savaş suçları kategorisine giriyor. Sivil kayıpların yaşanacağına ve her iki hedefin de içinde sivillerin olacağına dair yeterli bilgi bulunmasına rağmen, gücü elinde tutanlar saldırının gerçekleşmesi için yeşil ışık yakabildi. Her iki taraf da, yani Irak Silahlı Kuvvetleri ve ABD, konuyla ilgili soruşturma açıldığını duyurdu. Ancak bu cinayetleri işleyenlerin herhangi bir cezayla karşı karşıya kalacağını söylemek zor.
Ortadoğu'da her gün ABD ve müttefiklerinin 'terörle savaş' adı altında baskınlar ve hava saldırıları gerçekleştirdiğine şahit oluyoruz. Bu eylemler hiçbir işe yaramadığı gibi, tek hizmet ettikleri şey, saldırıların kurbanları büyük ölçüde masumlar olduğu için, radikalleşmeyi ve terörizmi daha çok körüklemek. Bir süre önce ABD Özel Kuvvetleri’nin Yemen'de bir baskın gerçekleştirdiğini duyduk. Orada da yine masum kanı döküldü. Suriye'deki iç savaş senelerdir devam ediyor olmasına rağmen, herhangi bir uluslararası toplum müdahalesinden bahsetmek neredeyse mümkün değil. Tek yapılan, bu tarihe kadar hiçbir problemi çözememiş olan, 'teröristleri' hedef alan hava saldırıları. Birkaç yılda bir İsrail ordusunun Gazze'nin zavallı halkına karşı bir saldırı gerçekleştirdiğini görüyoruz. Gazzeliler en açık bir ifadeyle bir açık hava hapishanesinde yaşıyorlar ve bu da 'teröristleri hedef alma' adına yapılan bir uygulama.
Tarihe baktığımızda ve artık her gün bariz şekilde gördüğümüz husus, uluslararası toplumun, bu tarz suçları işleyenlerden hesap sorma konusundaki rehaveti ve başarısızlığıdır. Soruşturmalar açılır, tartışmalar yapılır ama neticede her şey halının altına süpürülüp unutulur.
Bütün bu kısır süreçler yaşanırken, sırf dünyanın yanlış bölgesinde yaşadıkları için en büyük acıları çekenler, Musul, Halep ve Gazze benzeri yerlerdeki siviller ve kendilerini bu şiddet sarmalının içinde bulan diğer tüm talihsiz insanlardır.
Mütercim: Ömer Çolakoğlu
* “Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
[Irak-İngiliz vatandaşı bağımsız yazar Mustafa Debbağ’ın özel ilgi alanı Irak olmakla birlikte, özellikle insan hakları bağlamında Ortadoğu’nun bütünüyle ilgilenmektedir]