İnsan dediğin bu dünyada misafirdir. Er ya da geç, istesek de istemesek de ölüm kapımızı çalacak, gerçek vatanımız olan ahiret yurduna intikal edeceğiz.
Osmanlı’nın 32. Padişahı Sultan Abdülaziz de bu dünyada misafir olanlardandı. Elbette öyleydi.
Bir Padişahtı ve göçüp gitmesi ile de tarihe önemli bir iz bıraktı.
15 yıllık hükümranlığı boyunca modernleşme adına önemli yatırımlara imza atar. Maalesef ki iktidarı bir darbe ile son bulur. Bu durum, onu ve dönemini bir kat daha önemli kılıyor.
Nasıl bir padişahtır Abdülaziz?
İnsandır evvela her birimiz gibi.
Evlattır, babadır, eştir… Tıpkı diğer Padişahlar gibi…
Hattattır, ressamdır, ince ruhludur, besteleri vardır. Batı müziği formunda besteler yapar. Bir Doğulu sultandır tüm bunları yapan.
Tıpkı dedeleri gibi entelektüel açıdan donanımlıdır. Zekâsı, yetenekleri dikkat çekicidir. Geleneğine bağlıdır, hassastır, en dikkat çeken tarafı reformist kişiliğidir.
İlk sanayi mektepleri, Darülfünun (Fen ilimleri evi, üniversite) onun döneminde kurulmuştur. Askerliğin tüm vatandaşların mükellef olduğu bir yapıya kavuşmasında, askeri eğitim kurumlarının daha nitelikli hale getirilmesinde Sultan Abdülaziz’in önemli bir rolü vardır.
Onun reformcu çabalarına rağmen siyasal alanda kendi iktidarını gerçekleştirme peşinde olan bir kesimin varlığı Sultanı git gide artan bir yalnızlığa sürükler.
Şartların, Padişahın aleyhine geliştiği bir ortamda Hüseyin Avni Paşa, seraskerlik makamına gelir. Yani, Genelkurmay Başkanlığına... Fikirdaşlarıyla beraber darbenin nasıl yapılacağını düşünmeye koyulurlar. Bir süre sonra Sultana sadakat yemini ederek Harbiye’ye giren öğrenciler, kandırılarak Sarayın kuşatılmasında vazifelendirilirler.
Ve çok acıdır ki 30 Mayıs 1876’da Sultan Abdülaziz tahttan indirilir. 3 Haziran günü ise Padişah, damarları kesilmiş olarak bulunur odasında.
Birileri intihar ettiğini söyler, Padişahı intihar edecek kadar zayıf biri olarak göstermekten zevk duyarlar.
Bilinmelidir ki; Tarih, 15 yıl Osmanlı Devletinin en önemli kararlarına imza atan bir Padişaha yapılan bu maddi ve manevi suikastı hiçbir zaman unutmayacaktır.
Tarihçilere göre intihar olduğuna dair hiçbir veri, hiçbir kaynak yok elde. Paşalar, Sultan Abdülaziz’in tekrar iktidarı ele geçirme ihtimaline karşı belki de böyle bir şeye kalkıştılar. Lakin o gün her ne olduysa halen kanıtlanamadı. Bilinemedi, bulunamadı…
Ardından gelecek olanlardan biri olan yeğeni Abdülhamid Han döneminde, bu dosyayı hep takip etti. Elbette birileri cezalarını çekerken, bazılarının hazin sonu öteki dünyaya kaldı.
Sonuç şudur ki, Abdülaziz bu hatıralarla aslında bugüne dair de çok şey anlatmakta. Anlamak isteyene tabii ki!
Şimdi biliyorum bazı okurlar yine, “tarihi” bir şeyler yazmış olmamdan hoşlanmayacak ya da bu yazılanları beğenmeyecekler.
O halde bir not düşeyim: Ben tarihçi falan değilim. Tarih üzerine bir lisansım yok. Sadece tarihimi merak ediyor, okuyor, araştırıyorum. Hepsi bu. Ve her okumamda aslında ne kadar az şey bildiğimi acı bir şekilde fark ediyorum. Biliyorum ki yaşıtlarım da böyle. Biliyorum ki bizden küçükler de böyle. O yüzden belki de biraz daha “fark edebilmeyi fark ettirebilmek” adına, tarihi konulara eğiliyorum. Bilmediğimiz ve öğrenmemiz gereken çok şey var. Belli mi olur, belki de birkaç kişiye vesile olurum…
Sözün özü;
Yıldönümü dolayısıyla, Sultan Abdülaziz döneminin günahlarıyla, sevaplarıyla tartışılması gerektiğini düşünüyor, özellikle genç okurları döneme dair bir şeyleri merak etmeye, bir kere de ben davet ediyorum.