Zaman Yazarı Ali Halit Aslan, NATO'nun neden Suriye 'ye müdahale edemeyeceğini şöyle değerlendirdi: "Obama yönetimi Türkiye 'nin Suriye'yle savaşmasına sıcak bakmaz. Zira bu savaşın çok tehlikeli bölgesel hatta küresel sonuçları olabilir. En yakın NATO müttefiklerinden birinin savaşa girmesi halinde ABD 'nin tarafsız kalma lüksü yok. Beyaz Saray hele kasımdaki seçimler arefesinde böylesine büyük risklere girmek istemez"
NATO'dan ciddi bir karar çıkmayacağına vurgu yapan Aslan'ın şu satırları dikkat çekti; "Peki Amerika seçim atmosferine girmişken, Avrupa da ekonomik krizle pençeleşiyorken NATO'dan ciddi bir karar çıkması ve eyleme geçilmesi mümkün mü? Doğrusu pek değil. Endişem, dağın fare doğurması halinde hem Türkiye'nin hem NATO'nun itibarının zedelenmesi."
* Türkiye'nin Suriye konusunda en büyük talihsizliği, ABD, Rusya ve Çin gibi büyük güçlerin kendi aralarında kurdukları dengelerin arasında sıkışıp kalması oldu. Baskıcı Esed rejimini hâlâ ayakta tutan ve cesaretlendiren de bu çekişmeli uluslararası konjonktür. Ankara, tek başına ortaya atılarak sonuç alamayacağının farkında.
İşte Aslan ilgili yazası...
ABD ve NATO'nun Suriye'de sınırları
Suriye sorunu sanki yeterince çetrefil değilmiş gibi, bir de başımıza düşürülen uçak krizi çıktı!
Olay vahim, ancak malesef hiç şaşırtıcı değil. Bölgedeki yüksek gerilim, bu tür talihsiz olayların meydana gelme ihtimalini artıyor. Türkiye'de gözler ABD ne diyecek, NATO ne yapacak diye Washington ve Brüksel'e çevrilmişken, Batılı devletler ise Ankara'ya dikkat kesilmişti. Obama yönetiminden uzun süre çıt çıkmadı. Amerikan Kongresi'nde Senatör John McCain gibi Suriye'ye askeri müdahale konusunda en şahin isimler bile ilk aşamada sessizliği tercih etti. Acaba bu durum ilgisizliklerinden mi kaynaklanıyordu? Bence değil.
ABD, önünü daha iyi görerek pozisyon alabilmek için önce Ankara'nın tavrını netleştirmesini bekledi. Bu arada tabii ki perde arkasında Türk ve Amerikan makamları arasında istişareler yapılıyordu. Cumartesi günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu meslektaşı Hillary Clinton'u aradı. Hadisenin duyulmasından sonra Ankara'dan gelen ilk açıklamaların itidalli ve serinkanlı tonu, Washington'u biraz rahatlatmıştı. Komplo teorilerinin aksine, kanaatimce Obama yönetimi Türkiye'nin Suriye'yle savaşmasına sıcak bakmaz. Zira bu savaşın çok tehlikeli bölgesel hatta küresel sonuçları olabilir. En yakın NATO müttefiklerinden birinin savaşa girmesi halinde ABD'nin tarafsız kalma lüksü yok. Beyaz Saray hele kasımdaki seçimler arefesinde böylesine büyük risklere girmek istemez.
NATO'DAN CİDDİ BİR KARAR ÇIKMASI MÜMKÜN MÜ?
Uçak krizi, Suriye konusunda zaten zorlanan Türk-Amerikan ilişkilerini tekrar sınayabilir. Ankara zaten uzun süredir Obama yönetiminin Suriye'de elini taşın altına yeterince koymadığını, uluslararası toplumu harekete geçirmede Türkiye'nin arzu ettiği ölçüde aktif davranmadığını düşünüyordu. Israrlı taleplerine karşılık bulamayan Erdoğan hükümeti, en azından seçim sonrasına kadar Washington'dan ümidi kesmişti. Uçak krizi, Ankara'da ABD'den beklentileri yeniden hortlatacaktır. Amerikan diplomasisinin işi çok zor. Çünkü bir yandan dayanışma görüntüsü vererek Ankara'nın ve Türkiye halkının gönlünü almaları, diğer yandan ise Suriye'yle krizin askeri metotlara gerek kalmaksızın çözülmesini garantilemeleri gerekiyor.
Türkiye, Washington için bir İsrail değil. Dolayısıyla Ankara'ya 'dile benden ne dilersen, sonuna kadar arkandayım' demelerini beklememek lazım. Ancak, düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi (CFR) uzmanı Steven Cook'un ifadesiyle Washington Türkiye'yi 'geniş manada' destekleyici bir tutum sergileyecektir. Sorunu ikili ihtilaf ölçülerine sıkıştırmayıp uluslararası boyuta taşıma stratejisi güden Ankara ise, ABD'den özellikle NATO platformunda destek bekleyecektir. Ayrıca ABD'nin dünyadaki ve bölgedeki diğer önemli oyuncularla ikili bağlarını da Türkiye lehine kullanması Erdoğan hükümetini memnun edecektir. Peki Amerika seçim atmosferine girmişken, Avrupa da ekonomik krizle pençeleşiyorken NATO'dan ciddi bir karar çıkması ve eyleme geçilmesi mümkün mü? Doğrusu pek değil. Endişem, dağın fare doğurması halinde hem Türkiye'nin hem NATO'nun itibarının zedelenmesi.
ANKARA, RUSYA'YI İKNA ETMELİ
Uluslararası ilişkilerde genelde güçlünün dediği olur. Eğer Batı Suriye'ye askeri müdaheleyi kafasına koymuş olsaydı, ceza sahasında bir NATO müttefikine yapılan faulde kastiliği tartışmalı bile olsa hemen penaltı düdüğü çalınırdı. Şimdi ise konjonktür buna müsait değil. Karşımızda söylem düzeyinde Türkiye'yi destekleyen, ama eyleme çok yanaşmayan bir Batı göreceğiz. Zaten NATO'nun iş ciddiye bindiğinde Türkiye'yi savunma karnesi pek parlak sayılmaz. Mesela 2003 Irak Savaşı öncesinde Saddam Hüseyin'in Scud füzesi fırlatma ihtimaline binaen NATO'dan savunma desteği isteyen Türkiye uzun süre oyalanmıştı. Neden sonra, Hollanda'dan üç Patriot bataryası gönderilmişti.
Bana göre Suriye'yle düşürülen uçak krizinde en sonuca gidici katkıları yapma kabiliyetine sahip oyunculardan biri Rusya. ABD ve NATO ancak soldan yanaşabilir ve mezkur sebeplerle bize somut getiri sağlayamayabilir. Moskova'nın ise hem Ankara'yla hem Şam'la iyi ilişkileri var. Ruslar eğer Şam'a sağdan yanaşırlarsa, ileride özür ve tazminat noktasında sonuç alma ihtimali daha yüksek olabilir. Ankara, Rusya'yı ikna için elindeki bütün araçları kullanmalı. Rusya ile Batı arasında Türkiye'nin gönlünü kazanma rekabetini kızıştırmaya çalışmalı. Rus halkında Türkiye'ye sempati uyandıracak kamu diplomasisi çalışmaları yoğunlaştırılmalı.
Türkiye'nin Suriye konusunda en büyük talihsizliği, ABD, Rusya ve Çin gibi büyük güçlerin kendi aralarında kurdukları dengelerin arasında sıkışıp kalması oldu. Baskıcı Esed rejimini hâlâ ayakta tutan ve cesaretlendiren de bu çekişmeli uluslararası konjonktür. Ankara, tek başına ortaya atılarak sonuç alamayacağının farkında. Bakan Davutoğlu'nun ifadesiyle 'bütün risklerden kaçınarak, ama ulusal çıkarımızı ve onurumuzu koruyacak' her türlü tedbiri almaya çalışıyor. Vaziyet müşkül. Allah yardımcımız olsun.