Nazar, sözlükte, bir şeyi algılamak ve kavramak için bakmak, bakışları çevirmek, yönelmek, düşünmek, tasarlamak ve akıldan geçirmek gibi anlamlara gelir. Bazı insanların gözlerinde manyetize eden enerji vardır. Bu enerjinin sebep olduğu etkilemeye nazar ya da isabet-i ayn denir.
Kur’an’da doğrudan olmasa da dolaylı olarak göz değmesi anlamına gelen nazara işaret edilmektedir. Mekke müşriklerinin Kur’an’ı dinledikleri vakit, kıskançlıklarından, haset ve kötülük dolu gözleriyle az kalsın Hz. Peygamberi etkileyeceklerine dair şöyle bir âyet vardır: “Doğrusu o inanmayanlar, Kur’an’ı dinledikleri vakit (sana olan düşmanlıklarından dolayı) az kalsın gözleriyle seni devireceklerdi. Hâlâ (senin için) muhakkak o bir mecnundur, diyorlar.” (Kalem 51). Kur’an yorumcularına göre, bu âyette geçen “gözleriyle seni devirecekler” ifadesi nazara işaret etmektedir. Bundan dolayı bir Müslüman hoşuna giden bir şey gördüğünde “mâşâallah”, “bârekallâh” gibi ifadeler kullanmalıdır.
Kur’an’da ‘nazar’ın hak olduğuna delil olan âyetlerden bir diğeri de Yakup Peygamberin oğullarını Mısır’a gönderirken onlara yaptığı tavsiyede geçer: “Yavrularım! Şehre bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Bunu size tavsiye etmekle beraber, Allah’ın hükmünde hiçbir şeyi sizden gideremem. Hüküm ancak Allah’ındır..” (Yusuf 67). Hz. Yakup’un oğulları fizîki güzellik ve olgunluklara sahiptiler. Beraberce bir kapıdan girmeleri, insanların nazarlarını kendilerine celb edebilirdi. Bu sebeple isabet-i ayna (nazar) maruz kalabilirlerdi. Zira nazar bir gerçektir. Nazar, bazı insanların fıtratlarındaki kötülük ve kıskançlıktan meydana gelmektedir. Kimi insanların gözleri, varlıklara kötü tesir eden gizli kuvvetler taşımaktadır.
Hz. Peygamber (a.s) hadislerinde ‘nazar’ın hak olduğunu bildirir: “Göz değmesinden Allah’a sığınınız, çünkü göz değmesi gerçektir.” Ayrıca Rasûlullah (a.s) ondan kurtulmak için duâ ve niyazda bulunarak Allah’a sığınmamız gerektiğini söyleyerek, nazarın isabet etmemesi için önlem olarak şu duâyı okumamızı tavsiye eder: “Bütün şeytanların, zararlı hayvanların şerrinden ve size isabet edecek her kötü gözden Allah’ın yüce kelamına (Kur’an) sığınırım.” Kendisi de torunları Hz. Hasan ve Hüseyin için bu maksatla duâ ve istiarede bulunurken: “Atanız İbrahim (a.s) da İsmail ve İshâk’ı bu sözlerle Allah’ın korumasına havale ederdi” buyurmuştur.
O halde biz de şayet böyle bir durumla karşılaştığımız zaman ilk önce modern tıbba müracaat ettikten sonra, Peygamber Efendimizin öğrettiği bu duâları okumak suretiyle manevî açıdan tedavi olma yoluna gidebiliriz. İslam’da buna ‘rukye’ denir.
Rukye, duâ ile tedavi olmaktır. İslam akâidi yönüyle duâ ile tedavi yöntemi olan rukye, içerisinde şirke düşürücü bir durum ve tevekkül inancına aykırı bir faktör olmadığı müddetçe yapılması câizdir. Hz. Muhammed (a.s), böyle durumlarda bizzat kendisi ashâbını rukye yapmaya teşvik etmiştir. Bir defasında Peygamberimiz, hanımı Ümmü Seleme’nin evinde yüzü sapsarı kesilmiş bir kız çocuğu gördü ve onun için: “Bunda nazar (göz değmesi) vardır. Bunun için (okutmak suretiyle) rukye tedavisi yapınız” buyurmuşlardır.
Göz değmesinden korunmak için “nazarlıklar” adı verilen nesnelere müracaat insanı şirke düşürecek unsurlar taşır. Bu konuda en güzel yol, Kur’an’dan Kalem Sûresi’nin51 ve 52. âyetlerini, Âyete’l-Kürsî, İhlâs ve “Muavvizeteyn Sûrelerini (Felak ve nas)” ayrıca, Hz. Peygamberin tavsiye ettiği duâları okumaktır. Rukye, dindarlığın bir icabıdır; şâriin emrettiği bir azimet yolu değil, nihayet bir ruhsattır.
Şifâyı verecek olan Yüce Allah’tır.