Tam yerine denk geldi mi söz sihir gibidir. Bunu da daha ziyade az konuşanlar becerir. Sürekli konuşan, el kol hareketleri yapanlar değil. Nice zamanlar olmuş ki,bir tek söz tarih değiştirmiş. Cihan padişahı Yavuz Mısıra seferinde askerini isteksiz görünce yolda dönüp Karısını isteyip özleyenler dönsün demiş ve asker bir araya gelip aynı yeri dövmüş. Napolyon kendisini esir etmeye gelen askerlere yaptığı bir konuşmayla kendisinden yana yapmış hepsini. Söyledikleriyle idama gidenler olmuş. Söylemedikleriyle idama gönderenler olduğu gibi. Söz ateştir. Ateş neye yol açarsa söz de öyledir. Bir pamuk yığınında çakarsan ateşi, yakar kavurur balyaları. Isınmak için yakarsan odunları ısıtır külhanı, insanlar yıkanır arlanır paklanır. Ağız ve dil çakmak taşı ile demir gibidir. Ağzını her açışında bir kıvılcım çıkar. Ses olur. Söz olur. Ya yakıp yandıran bir yangına yol açarsın. Ya da yemek yapılan bir ocağı, ısıtan bir sobayı tutuşturursun. Kılavuzum Hekim de öyle yaptı dedi. Anlatmaya başladı. Aman dedi hasta. Hekim bak hele bir nabzıma ne olacaksa söyle. Nabzıma bak. O kalbe ulaşır. Kalpten haber verir. Kalp görünmez kayıptır. Onun hali nabızdan anlaşılır. Yel de öyle. Onun varlığı rüzgarından, yaprağı bir o yana bir bu yana savurmasından anlaşılır. Ya gönül sarhoşu? Onu da nergise benzeyen gözlerde ara. ( Mesnevi cilt 6) Gözlem gücü. Kendini geliştirmiş insanların hepsi de çok iyi birer gözlemcidir. Anlatacaksan da dinleyeceksen de gözlemleyeceksin. Söylenmeyenleri, gizlenenleri, suskunlukla anlatılmak istenenleri gözleyerek anlarsın. En iyi anlatan yer de gözlerdir. Gözler her şeyi anlatır zaten, dolayısıyla vücut dili için gözler ilk sırada gelir. Kısık gözlü bakışlar insana şüpheyi, açık gözler merakı, derin bakışlar dikkati, eğik bakışlar üzüntüyü anlatır. Göze bağlı olarak kaşlar da hareket edecektir. Kaş çatmak insana kızdığınızı anlatır, kaşlarınızı bir hilal şeklinde kaldırmak karşınızdakine meraklı olduğunuz izlenimini bırakır. Dikkat etmeliyiz, gözlerimiz karşısındakini dinlerken veya siz karşınızdakine bir şey anlatırken asla boş bakmamalıdır. İşte nergis gibi, alçakgönüllü, güzel kokular saçan, bakanı da bakılanı da güzel gösteren gözler de aşığın remzi olmuş. Eseri gözlemleyip toplu bilgiye ulaşmak için gözlem şarttır. Tanımadığınız bir yere gidince ilk yaptığımız şeydir gözlem. Tanımak için. Uyum sağlamak için. Bilgilenmek için. Pot kırmamak için. Bunu başkalarının da yaptığını bildiğimizdendir ki dış görünüme önem veririz. Fakat asıl olan içi değiştirmek ki, ilk gözlemden sonra iç, dışın önüne geçer. Manaya ulaşmak için eserden yola çıkılması da adettendir. İyi gözlemciler ip ucu peşinde koşar. İp ucuna takılmaz. İpi takip edip yumağı arar. Biz yine hikayeye dönelim. Hekim hastanın nabzını tutup halini anladı. İyileşme ümidi yoktu hekime göre. Dedi ki: bundan sonra gönlüne ne gelirse yap. Ta ki içindeki dert gitsin. Bil ki sabır ve perhiz bu hastalığa ziyandır. Gönlüne geleni yap. Bunun üzerine hasta: hadi git sen hayra karşı ben nehir kıyısına seyre gidiyorum dedi. Aslında dilediğini yapmak, içgüdüsel yaşamak önerilir çoğu zaman. Bu zaman zaman hayat felsefesi olmuştur kimilerince. Çocukca bir felsefe olmasına rağmen keyifli göründüğünden çok da kabul görmüştür. Sonuçta antisosyal, sorumsuz bir sürü insan türemiştir bu yüzden. Hasta bu şekilde sıhhat bulmak için nehir kenarında seyre koyuldu. Su kenarında bir sofi oturmuş elini yüzünü yıkıyor, temizleniyor, temizliğine temizlik katıyordu. Hasta sofinin kafasını görünce hülyaya dalıp bir tokat vurmak isteğiyle coştu. Elini kaldırdı. Hekim içinden geleni yap dedi diye düşündü. Sabır bana göre değil dedi. Başkaları gibi çekinme iyi bir vur dedi. İçindeki ses. Tokadı olanca gücüyle vurunca sofinin kafasından şırak diye bir ses çıktı. Adeta ateş çıktı. Sofi hay aksi kaltaban deyip geri döndü. Ona iki üç yumruk vurmak saçını sakalını yolmak istedi ancak durdu. Halkın çoğu da böyledir. Hastalıklı halleriyle size tokat vurup incitip dururlar. Kendi kafalarındaki hastalıkları yüzünden acısını sizin kafanızdan çıkarmaya çalışırlar. Kendi içgüdüsel isteklerini hekimlik zannedip zayıfları incitip dururlar. Bilmezler ki kendi ölümlerini hazırlarlar. Bu yüzden teslim olunacak bir hekim bulup ona uymalı. Zira minareden atlayanın paraşütü de olmalı. Kağıttan kanadı olan uçmaya kalkışmamalı. İp üstünde oynamayı bilmiyorsan ayaklarına şükredip yerde yürü. O sofi kızgınlıktan ateşe döndü ama işin sonunu düşündü. Taneyi almayan ve tuzağı gören ilk saftan sonra hemen durur. Aklı olanlar da işin sonunu görür. En son nedir? Çürümüş bedenler. Stephen R. Covey Etkili insanların 7 alışkanlığı kitabında bu alışkanlıklardan birini işin sonunu düşünmek olarak belirtir. Ne yaparsanız yapın işin sonunu düşünmeyi sezinlemeyi alışkanlık haline getirmelisiniz. NLPnin ana kurallarından biri de yine aynı şeydir. Olabilecekleri sezinle. Sonunu düşünemedim. Diye başlayan cümleler. Ben buna çok alışığım danışanlarımdan. Hiç böyle olabileceğini aklıma getirmemiştim. Diye devam ederler. Zengin diye evlendim. Çalışmak yerine okul zamanı günümü gün ettim. Başkaları biriktirirken ağustos böceği gibi eğlendim. Dünyayı hiç bitmeyecek bir yer belledim. Öfkemi kontrol edemedim. Ağzımdan bu söz asla çıkmamalıydı. Annem ya da babam keşke sağ olsalardı, onları asla kırmazdım. Borç yiyen kesesinden yermiş meğerse size de tanıdık geliyor mu cümleler? Peki Kılavuzumuz ne diyor: İşin sonunu görenlere ne mutlu. Onlar bedenin bozulup çürüyüşünü görürler.6/1356 Ahmedin gözü de onu görmüş, cehennemi buradayken kıldan kıla seyretmişti.6/1357 Zarardan kurtulmak istiyorsan gözünü işin önünde kapa,sonuna bak.6/1360 Sona bak da yokları var gör, varları, duyguyla duyulan aşağılık bir şey bul.6/1361 Bari şunu gör: Akıllı olan herkes gece gündüz yoku aramadadır. 6/1362(Mesnevi) İşte, işin başı da sonu da bu. Her ne yapacaksan sonunu önceden kestirip sezinlemeyi öğreneceksin. Ne kadar uzağı görebilirsen o kadar insansın. Hikaye mi? Devam edecek. Biraz sabır.