Gerçekten hiç yapmadığım bir şeyi yapıp, bir ilki gerçekleştirip bu yazımda kendimden bahsedeceğim. Nerden çıktı diyenleriniz olacaktır, biraz da soft olalım dedim, o kadar.
Her kalem tutarın başına gelmiştir, “Yazdıklarımı sadece ben mi okuyorum acaba?” diye sorar kendine. Cevabını da bilmez. Ama hep merak ettiği bir şeydir. Uzun zaman yazdıklarımın pek kimse tarafından kabul görmediğini düşünüp kendi kendime birazcık üzülmüştüm ben de.
Yaklaşık bir buçuk yıldır bu sütunda yazıyorum ve gerçekten kabul gördüğümü, insanların yazdıklarımı ciddiye aldıklarını son üç beş aydır hissediyorum. Söylediklerimin uzun zaman kimsenin umrunda olmaması açıkçası benim de çok umrumda olan bir şey değil. Yukarıda dediğim gibi biraz üzülmüştüm işte. Zira dediğim şeyin ehemmiyetinin farkında olan bir ben var. Velhasıl şimdilerde mail yoluyla, yayınlandığında yazının altına gelen yorumlarla, sosyal medya hesaplarımda yazıyı paylaşınca aldığım tepkilerle ne kadar uzun bir yol katettiğimi görüyor ve bu yolda yapılabilecek daha çok şey olduğunu görüyorum.
Bu aralar gerçekten koşturmacanın, yorulmanın, hiçbir şeye fırsat bulamamanın canlı örneğiyim dersem belki biraz mübalağa olur ama yoğun olduğum bir gerçek. Bir yandan iş hayatının oturma eylemine uygun olmayışı bir yandan diğer hayat telaşeleri… Ötesi bir de okulum var nur topu gibi. Alan dışında yüksek lisans yapıyor olmak sınıfınızdakilere nazaran çarpı iki performans sergilemenizi mecbur kılıyor. Okulun ödevleri ile sunumları ile yapmam gereken okumalarla, yazmam gereken makalelerle meşgulüm. Ne mi okuyorum, pazarlamanın dününü bugününü, markalar ne üretiyor tüketiciler ne istiyor, reklam dünden bu güne geldiği nokta gibi konularda okumalar yapmaya çalışıyorum. Keyif aldığım doğrudur. Lisans ne kadar çekişmeli geçtiyse yükseği de onun tam tersi eğlenceli geçiyor.
Tüm bunların dışında geçen hafta bir Ankara yaptık. Kızılcahamam’da geçen o üç gün ömrümü üç yıl uzatmıştır herhalde. Gerçekten çok keyif aldım. Ara sıra insanın kendisine bu tarz iyilikler yapması şart.
Çoğu zaman sinema üzerine öneri filmler falan yazan biri olarak en son ne izlediğimi hatırlasam da, bir şeyler izlemeyeli gerçekten uzun zaman oldu. Ayaklarımı uzatıp izlediğim son film, Room (Gizli Dünya) oldu. Şimdilerde ise yarım saatlik haber bültenlerini zor izliyorum. Akşamları babamla izlediğimiz belgesellerin yeri bende çok ayrıdır ama artık ona bile eşlik edemiyorum. Bundan sonraki sürecin benim için daha verimli olmasını temenni edeyim bari.
Unutmadan Room son zamanların en iyi filmlerinden biri. Hala izlemeyen varsa kaçırmasın derim. IMDb’den 8,3 gibi bir puan almış ki, hakkıdır sonuna kadar diyorum. Ayrıca fırsatımız olursa ve sizin “İzle mutlaka” dediğiniz bir şeyler varsa onları da yazarsanız not ederim. Son olarak instagram hesabımda (@mari_meyra) vakit buldukça dizi/film dünyasına dair beğeni-eleştirilerimi paylaşıyorum. Merak edenlere, adresim üstteki gibi.
Ne okuyacaksın derseniz Harvard Business School’da Pazarlama Profesörü olan Gerald Zaltman’ın Tüketici Nasıl Düşünür? kitabını okuyacağım. Eşlik etmek isteyenleri beklerim dedim ve nokta koyup bir dahaki haftaya yazacağım Kut'ül Amâre konusuna biraz çalışmaya gidiyorum.