EY NEFSİM!
Yüce Allah, senede bir ay, sayılı günlerde ve sayılı saatlerde oruç tutmayı sana farz kılmış. Sense, o sayılı saatlerde oruç tutmayı gözünde büyütüyorsun ve oruç tutmak zoruna gidiyor. Evet, sıcak ve uzun yaz günlerinde oruç tutmak, kolay değil. Ama sen, bilmez misin ki cehennem ateşi çok daha sıcak! Şu sıcakta aç susuz kalmak kolay değil. Ama sen, bilmez misin ki cehennem de susuzluk beyinleri eritecek, açlık mideleri tüketecek! Sıcak ateşin içerisinde kavrulan cehennemliklerin irinden, kaynar sudan başka içecekleri; dikenden başka yiyecekleri olmayacak! Hem sen, ne çabuk unuttun, senenin on bir ayında hiç ara vermeden yiyip içtiklerini! Neden görmezsin, Yüce Yaratıcının bir lütfu olarak iftardan sahura kadar yiyip içtiklerini neden hatırlamazsın. Nefsim, unutma ki Rabbin rızasını ve sevgisini, güzelim cennet nimetlerini kazanabilmen için, oruç sınavını geçmen gerekecek.
EY NEFSİM!
Yüce Rabbim, günde beş vakit namazı sana farz kılmış. Namazda pek çok faydalar var. O, ruhun gıdası. Ama sen, her gün beş vakit namazı kılmakta zorlanıyorsun, bazen kılıyor bazen kılmıyorsun. Evet, namaz sıradan insanlara zor gelen bir ibadettir. Ancak o, Yüce Allah’ın samimi gerçek kullarına hiç de zor gelmez. Hem sen bilmez misin, namaz vakitlerinde üç beş dakika fedakarlık yapmazsan, ahrette namaz kılanlara verilecek çok büyük mükafatları kaybedeceksin. Bilmez misin namaz, seni Yüce Yaratıcıya yaklaştıracak, O’nun rızasını kazandıracak. Bilmez misin namaz, Allah’ın huzuruna kabul edilmek ve O’nun huzurunda durmaktır. Neden huzura kabul edilip huzura ermek, huzurda durup huzurlu olmak istemezsin? Nefsim, neden midenin öğünlerini ihmal etmezsin, onlardan birini bile kaçırmak istemezsin de; ruhunun gıdalarını ihmal edersin?
EY NEFSİM!
Yüce Allah, sana mal vermiş, emanet ve nimet olarak. Seni o malda söz sahibi kılmış. Dilediğin meşru yollarda ve yerlerde harcayabiliyorsun. Ancak o malın çok az bir kısmını, kırkta birini fakir fukaraya vermeni senden istemiş. Malın asıl sahibi, senden kırkta birini istemiş sadece. Ama sen, bunu gözünde büyütüyor ve fakir fukaranın hakkını vermek istemiyor, zekattan kaçırıyorsun. Bilmez misin, zekat, sadaka, infak müminlerin şiarıdır, onların mallarının sigortası, onların hastalıklarının şifa sebebidir. Hem bilmez misin, yarın topladıkları mallar, o cehennemliklerin ateş olup yüzlerini dağlayıp vücutlarını yakacak? O zaman onlar, içerisine düştükleri cehennem ateşinden kurtulabilmek için, dünyada sahip oldukları malları kadarını değil, dünya kadar malları olsa hepsini fidye olarak vermek isteyecekler. Hem bilmez misin, zekat malı bereketlendirir, sahibini cimrilik ve bencillik gibi tutkulardan arındırır? Bilmez misin, bir toplum zekatı vermediklerinde, infakı terk ettiklerinde başından bela ve musibetler eksik olmaz? Kırkta birini vermeyenler, mübtela oldukları kaza, bela, afet, düşman işgal ve istilası sonucu mallarının, belki kırkta otuzunu, belki tamamını kaybederler?
EY NEFSİM!
Yüce Rabbbin, hoşuna gitmese de şartları oluşunca Allah yolunda savaşı sana emretti. Sana canı ve malı veren Yüce Allah, cennet karşılığında malını ve canını uğruna feda etmeni istedi. Hem bilmez misin, savaşa katılmak, sana Rabbinin uygun görüp biçtiği ölüm tarihini değiştirmeyecek? Bilmez misin ki her canlı ölümü tadacak ve ölüm meleğinden kaçıp kurtulmak mümkün değil? Muhkem kaleler içerisinde bile olsa, eceli gelen ölür. Allah yolunda cihadı terk edenler sanki ölmüyorlar mı? Günlük kaza ve belalardan, hastalıklardan ölüp giden insanların haddi hesabı yok!
EY NEFSİM!
Yüce Yaratıcı sana, sapasağlam, sıfır kilometre bir beden nasip etmiş. O’nun lütuf ve nimetleri sayesinde yıllarca sağlıklı bir şekilde yaşadın. Ömrünün çok uzun seneleri sağlık afiyet içerisinde geçti. Biraz kendi ihmallerin, biraz da Rabbin seni sınamasının sonucu olarak hastalanıp yatağa düştün, feryadı figanı bastın. Neden? Neden, ömrünün uzun süresince yaşadığın sıhhat günlerini görmezsin de, ömrünün sayılı saatleri hastalık anlarını diline dolarsın, sızlanır durursun?
EY NEFSİM!
Dünyanın senin için dayanıp döşendiğini unutursun. Yıllar boyu onun üzerinde dilediğin gibi gezip dolaştığını, yiyip içip huzurla yaşadığını görmezsin. Birkaç saniye dünya sallanacak olsa, deprem oldu diye feryatları basarsın, hatta ne oluyor bu yeryüzüne diye Sahibine kafa tutar sitem edersin. Neden dünyanın, yıllar boyu seni bir yatak gibi bağrına bastığını, üzerinde gezip dolaştığını, binalar kurduğunu görmezsin de birkaç saniyelik depremi görürsün? Unutma ki bu kısa sarsıntılar, senin titreyip kendine gelmen içindir. Yine unutma ki kıyamet sarsıntısı, çok daha çetin ve dehşetlidir.
O HALDE EY NEFSİM!
Gel Rabbine teslim ol, O’nun emirlerine tabi ol, Ol ki dünyada huzura eresin. Streslerin, buhranların son bulsun. Teslim ol ki ahrette azaptan ve gazaptan kurtulasın. Hem dünyan hem ahretin cennet olsun. Sızlanmayı bırak, Rabbin ölçüleri doğrultusunda cenneti yaşamaya bak! O’nun ölçüleri doğrultusunda yaşadıkça, onlar sana kolaylaştırılacak ve sen yaşadıklarından haz alacaksın. Onları terk ettikçe, onlar senin gözünde büyüyecek ve sen onlardan nefret edeceksin! Ama unutma ki İlahî yasalar, senin için, senin hayrına ve senin dünya ahiret yararınadır. Gel ey nefsim, gir O’nun kullarının arasına, katıl kulluk kervanına ve yürü O’nun yolunda Rızaya ve Cennete doğru! İşte o zaman yolun açık olacak ve sana melekler selam duracak!