Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin teravih sonrasında düzenlediği Huzur Sohbetleri’nin sonuncusunda Prof. Dr. Emine Yeniterzi Hanımı dinledik…
Fakat ondan önce Meddah-ı Fakir Yusuf Duru da Ramazanlık son gösterisini yaptı…
Çocuklar kadar büyükler de meddahın sunumundan büyük keyif aldılar…
Geleneklerimizi canlı tutmak adına meddahlık yapan Yusuf Bey’i bu vesile ile tebrik etmemiz gerekiyor. Tarihten kopup gelmiş bir meddah-ı fakir olarak o, yine tarihten kopardığı hikâyelerle neşelendiriyor.
Elindeki sopayı yere vurarak ve seyircinin gözlerinin içine bakarak öyle bir söz söylüyor ki, iletişimin zirvesi olarak değerlendiriyorum ben bunu.
Bu şehirde gelenekleri yaşatma telaşında olan insanların varlığını seviyorum.
Bize ve çocuklarımıza geleneksel tembihin en önemli kahramanını getirdiği için ona teşekkür ediyorum.
Meddah-ı Fakir’den sonra kürsüye gelen Prof. Dr. Emine Yeniterzi de büyük zevk aldığım bir sohbete imza attı.
‘Klasik Türk Edebiyatında Ramazan ve Bayram’ konusunu mükemmel üslubuyla sundu bizlere…
Ramazan’ın bedii bir zevkle işlendiğini, edebiyat ve sanatımızda emsalsiz bir yeri olduğunu işaret etti.
Ramazan, Kadir, Saim, Saime, Oruç gibi isimlerin genellikle Ramazan ayında doğan çocuklara verildiğini söyledi.
Kendisi de Ramazan’da doğan ikiz kızlarından birine Reyyan ismini vermiş.
Reyyan, cennet kapılarından birinin adı.
Peygamberimiz Ramazan orucunu tutanlara şu müjdeyi veriyor: “Cennet’te Reyyan denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyamet gününde yalnız oruçlular girer. O günde oruçlular nerede diye nida edildiğinde, oruçlular kalkıp oradan girerler. Oruçluların sonuncusu girdiğinde kapı kapatılır ve oradan içeriye artık hiç kimse giremez.”
Ne güzel…
Emine hanım Reyyan kapısına ‘VİP giriş’ benzetmesinde bulundu.
Bu benzetme de günümüz anlayışına tabirim caizse ‘cuk diye’ oturdu.
Bu fıkrayı bilerek aktarıyorum; bugünlerde kız bebekleri dünyaya gelenler için en güzel bir isim Reyyan…
Bir de inşallah hepimiz o kapıdan geçenlerden oluruz.
Reyyan kapısı açık olur bize de.
Ramazan’ın son dönemecindeyiz…
Evlerdeki Ramazanlık telâşeler yerini yavaş yavaş bayramlık telâşeye bırakıyor.
Bayram tatilinin 9 gün olması da insanların bayramlık tercihlerini etkileyecek…
Keşke bu 9 günü heba etmesek…
Çocuklarımızla eski defterleri kitapları karıştırsak…
Ramazanların ve bayramların ruhları okşayan güzelliklerinden hem kendimiz hem de çocuklarımız haberdar olsa…
Yaşlılarını sıkıcı olarak gören nesli bu toplum yetiştirdi…
Gençlerle, çocuklarla bir şeyler paylaşmadığımız zaman araya büyük mesafeler giriyor.
Bugünlerde televizyonda oynayan bir reklam var.
Yaşlı bir amca “Nerde eski Ramazanlar nerde şimdiki Ramazanlar” diye başlayıp “Şimdiki Ramazanlar çok daha güzel” diye devam ediyor.
Geçmişin o ahenkli günlerini bir çırpıda yok sayıyor.
İşte Emine Hanımı dinlerken, hiç de böyle olmadığını anladık…
Ve cümlenin klasik söyleminin doğru olduğunu fark ettik.
Nerde o eski Ramazanlar, bayramlar; o eski esenlik günleri?