Nereden Nereye?

Haşim Akın

Benim yaşım, üzerinde çok şeylerin yazılıp konuşulduğu 12 Eylül dönemini hatırlamaya müsait. O dönemde kendime ait çok büyük hatıralarım olmasa da zihnimin bugüne taşıdıkları var. Ama bin yıl süreceği iddia edilen 28 Şubat’ı çok iyi hatırlarım. Çalıştığım okulun koridorunda bir ders çıkışı üç tane kız öğrencim, başörtüleri nedeniyle okuldaki devam eden zulüm ve baskıya nasıl tavır alacakları konusunda önümü kesmişlerdi. Ayrı gözlerden ama aynı amaç için yaşlarımız akmıştı.

 O zamanlar Milli Güvenlik dersi diye garabet bir ders vardı. Her liseye bir subay derse giderdi. Adı ders olsa da asıl beklenilen şey, başkaydı. Subay, okulu daha yakından hatta içerden gözlemler ve oraya bir tasarım verirdi. Çünkü bu devletin tek sahibi(!) askerlerdi. Onun dışındaki öğretmenler ne bilsin devlete sahip çıkmayı. Ben öğretmenler odasına gelen subayın oturuşuna hatırlıyorum. Bizlere selam bile vermeden hal hatır sormadan geçen yıllara hatırlıyorum.

Hele İmam Hatip Lisesi öğrencileri akıllarından bile geçiremezdi bir askeri okula gitmeyi… Onlar er olarak askere katılacaklar ve çoğunlukla da ordunun kantinlerinde veya levazım depolarında görev olacaklardı. Çünkü oralar hassas yerdir, hırsızlık çok olur. Bu çocuklar, Allah’ını ve peygamberini bilen, haram - helal endişesi olan insanlardır. Kendilerine ait olmayan bir toplu iğneye bile ne gözlerini ne de ellerini uzatırlar. Bu er askerler özellikle buralarda değerlendirilirler. Subaylık ve benzeri bir komuta makamına asla yaklaştırılmazlardı.

Aradan yıllar geçti ve geçen hafta bir asker okula telefon açtı. “Bugün Ankara’dan görevlendirilmiş ki subay ile beraber okulunuzu ziyaret edeceğiz ve İmam Hatip Lisesi son sınıf öğrencilerine Kara Kuvvetleri’nde subay olabilmek için bilgilendirme toplantısı yapacağız.” Aman Allah'ım! Nereden nereye geldik. Dün öcü gibi görünenler ve kendisinden kaçılanlar, bugün özel davetle askeriyeye çağrıldılar.

 Biraz sonra beklenen saatte Misafirlerimiz geldiler. İki teğmen ve onlara rehberlik eden bir uzman vardı. Onlara çay ikram ettik ve kısa bir sohbet etme imkânı bulduk. Onlara konuyla alakalı düşüncelerimi ifade için şunları söyledim.  “Bu gelişmeler ülkem adına mutluyum. Bu ülkenin savunması için benim size ihtiyacım var. Sizin çocuklarınızın eğitilmesi için de sizin bana ihtiyacınız var. Benim öğretmen olabilme hakkım kadar, asker olabilme hakkım olmalıydı.  Size askerliği seçme şansı kadar, öğretmenliği seçme şansı tanınmalı. Ama bize bu şans peşinen verilmedi. Ben yaşadığım bu ülkede ve bu topraklarda hiçbir kimsenin birinci sınıf olmasını istemiyorum. Ne ben istenmeyen adam olmalıyım, ne de siz...”

Dün yok sayılan ve uzaklaştırılması için türlü oyunların yapıldığı bir kesime özel tanıtım ve davet sunusu yapılıyorsa bunu önemsemek lazım. Geçmişi unutmayan tüm çalışma arkadaşlarım bunu hayretle ve gururla karşıladı. Nereden nereye geldik? Diye sorduk. Bunu naklederken her arkadaşımın gözlerinin dolduğunu, sesinin titrediğini biliyorum.

Kardeşliğin ve toplumsal barışın temeli, inanç ve dünya görüşlerine bakılarak belli kesimlerin ötelenmemesinden geçiyor. Buna hepimizin ihtiyacı var. Kardeşlik ve barış hepimize lazım. Bu bahçe farklı renklerle daha güzel görülecek.

Ancak dün başkaları tarafından yapılan hataların, bu gün diğerlerine tekrar edilmemesi de esas olmalıdır. Geçmişte bizim mahalleye uygulanan peşin eleme, bu gün diğerlerine yapılırsa aynı cürüm işlenmiş olacaktır. Adaletle hükmetmek ve ayrımcılıktan uzak durmak, bize onlardan daha çok yakışacak. Liyakati unutursak, daha çabuk çökeriz.

Ama ben geldiğimiz noktadan dolayı mutluyum. İnşallah hata yapmadan ve bir kazaya kurban gitmeden medeniyet inşası yolumuza devam ederiz. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.