Şöyle bir silkelenip mevcutlarımızı ve hatta şahsiyetimizi dahi bir kenara bırakıp, (sanki bir uzaylı misali) tepeden objektif bir gözle kendi hayatımızı değerlendirmek çokta zor olmasa gerek. Ve bence herkes belirli aralıklarla bu kendi özeleştirisini yapmayı sistemli bir hale getirebilmeli. Öyle ya insan sormalı kendi kendine –Ben kimim, nerden nasıl geldim, şuan tam olarak nerdeyim, buraya gelirken ne bedeller ödedim ya da nasıl geldim veya getirildim, kimler benim burada olmama destek ya da köstek oldu? Ben vefalı bir dost muyum, yoksa nankör olarak mı bilinirim? Toplum içerisindeki duruşumla Mütevazı mıyım, yoksa gubuzluk hastalığı bana da bulaştı mı? Peki, buraları gerçekten hak ediyor muyum, ediyorsam ilerisi için ideallerim ne, etmiyorsam ne zaman buraları kaybedebilirim? Ben gerçekten konuştuğum ve iddia ettiğim kadar dürüst müyüm, yoksa bende her fırsatta vicdanımı devre dışı bırakıp cüzdanımı ön plana çıkaran birimiyim? Acaba bende dürüstlük ve mertlikten bahsedip haklının ve mazlumun yanında olmayı savunurken, zamanı geldiğinde “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyenlerden olup, haksızlık karşısında susanlardan mıyım? Nokta kadar menfaat için virgül kadar eğilmemeyi yanlış kabul edip, maddi manevi menfaat sağlamak için gerek amirlerime, gerekse o güçleri elinde bulunduranlara yalakalık ve yağcılık yapanlardan mıyım? Sözde ve nüfus cüzdanımda “İslam – Türk” yazdığı halde, benim Müslümanlığım futbol takımı tutmakla aynı değerde mi kalmakta, Türk olmamın bana yüklediği hiç mi görev ve sorumluluğum yok? Bu ifadeler sadece formalite icabı mı yazılmış, yoksa ben bu ifadelere layık ve gereğini yapan bir insan mıyım?... Kısacası bu yukarıdaki tüm sorularda ben ne durumdayım ve karne notum kaç?
İşte dostlar bence gerçekten her birimiz bu soruları kendi kendimize dürüstçe sormalı ve cevaplarımızdan da sağlıklı sonular çıkarmalı ve çıkardığımız sonuçlara göre de hayatımızda bir takım ince ayarlar yapmalıyız. Fakat bu soruları cevaplarken ya da sonuç yorumlarken tek yapmamamız ve sığınmamamız gereken husus şu; “Yaa tamam da zaten toplumun büyük çoğunluğu da öyle yapıyor. Ne yapayım bende topluma uyuyorum… “gibi bizi yanıltan tuzak düşünceye asla itibar etmemeliyiz. Yoksa kendimizi kandırmış oluruz.
Şayet günümüz toplumundaki insanların yarıdan bir fazlası bari bu özeleştiriyi tam manasıyla yapabilmiş olsaydı, bence bu toplum böylesine maneviyattan uzaklaşmaz ve her şeye maddeci gözle bakıp yorumlayan, özellikle teknolojinin hayatımızdaki giderek artan rolü sonrası insanlarımızda robotlaşma eğilimine girmezdi.
Fakat ne yazıktır ki bana göre özellikle alttan gelen kuşak, (istisnalar kaideyi bozmaz ve çoğunluk geneli temsil eder kaidesine göre) aşırı derecede madde ve para odaklı değer yargılarıyla donanmış, idealleri olmayan, belki çok bilgili, belki çok da akıllı ama eskilerin deyimiyle “Adam olamamış” bir nesil olarak hızla çoğalmakta. Hani sıkça söylenir ya “Ben sana Kral olamazsın demedim ki, adam olmazsın dedim. Şayet sen gerçekten adam olsaydın, babana krallığını göstermek için ayağına yaka paça getirtmezdin…” misali bir gençlik geleceğimiz kuşatmış gibi görünüyor. Bu konuda keşke ben yanılıyor ve yanlış yorumluyor olmayı isterdim. Bu arada tekrar ediyorum, tabiî ki içimizde mükemmele yakın ve ideal gençlerimiz ve insanlarımız da var. Ancak bunlar azınlıkta kaldığı için ve boş kaptan çok ses çıkar misali diğer gurup insanların gürültüsünün çok fazla çıktığını da hesaba katarak sonuç olarak şunu diyorum; İnsanoğlu neye layıksa, layık olduğu gibi yaşarmış. Demek ki bizlerde bu tür bir hayata layığız ki layığımızı yaşıyoruz.
ADAM GİBİ*************************
İhtiyacı çok olanın, muhtaçlığı da çok olur.
*****************HİKMETLİ SÖZLER