Adam idam sehpasında. Asılmasına küçük bir zaman var.
Soruyorlar.”Son arzun ne?”
Cevap veriyor biraz da mahçup bir şekilde. “Nezaket…”
Biz çok şükür ki idam sehpasında değiliz. Ancak bizim de arzumuz biraz nezaket, biraz estetik.
Etrafımızda fütursuzca işlenen kaba saba eylemlerden gına geldi.
Televizyonlar, gazeteler, siyasiler, sanatçılar nezaket ve estetik yoksunu davranışlarıyla çileden çıkarıyorlar hepimizi.
İnsanlar birbirlerini sevmeyebilir, birbirleriyle rekabet içinde olabilir, iktidar tutkusuyla gözleri dönmüş olabilir ama bu asgari düzeyde de olsa nezaketten yoksun olmalarını gerektirmez.
Siyasi partimizin güzide liderleri, son birkaç haftadır o kadar çok “belden aşağı” vuruyorlar, o kadar çok nezaketsiz davranışlar sergiliyorlar ki, onların bu davranışlarını bit pazarındaki alışveriş yapanlarda görmezsiniz. Buranın da bir “raconu” var derler.
Hiçbir mesele “cumhurbaşkanlığı” seçimi dahil bizim nezaket sınırlarımızı zorlamamalı. Belki de tam bu noktada nezaketi elden bırakmamalıyız.
Devletinizin başına geçecek sembol bir ismi seçerken birbirinize ana avrat küfür etmediğiniz kalıyor, karınızı, çoluğunuzu çocuğunuzu bu işin içine sokuyor, ülkeyi Sulukule’ye çeviriyorsunuz, sonra da biz bu ülkeyi en iyi şekilde temsil edecek cumhurbaşkanını seçeceğiz diye veryansın ediyorsunuz.
Aman Allah’ım bu ne yaman çelişki, bu ne vahim bir tablo!
“Cumhurbaşkanlığı seçimi de öyle azımsanacak bir olay değil” diye düşünüyor ve beni bu konuda biraz “naif” buluyor olabilirsiniz.
Ben de diyorum ki, bu olay o kadar da büyütülecek, bir mesele değil. Nihayetinde bir cumhurbaşkanı seçilecek. Bu süreçte, harp olur, darp olur diye etrafa korku salanları da dinlemeyin. Hiçbir şey olmaz!
Recep Tayip Erdoğan nasıl ki başbakan oldu ve ne harp çıktı ne de darp, cumhurbaşkanı olunca da hiçbir şey olmaz. Yani rejim de değişmez, sistem de.
Asıl sorun orada oturacak adam ne kadar “basiretli”dir, ne kadar “idareci”dir?
Cumhurbaşkanlığı makamı çözüm üretecek, uzlaşma sağlayacak bir makamdır.
Çözüme ve uzlaşmaya giden yol da nezaketten geçer.
Diyeceksiniz ki, mevcut cumhurbaşkanımızın nezaketi örnek olmuyor mu siyasilerimize?
İşte ben bu soruya da şüpheli bakıyorum.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in kimliğini, kişiliğini pek bilmiyoruz. Ancak birkaç icraatından onun “nezaket” anlayışının yasalar çerçevesinde hayat bulduğunu düşünüyorum. Sadece “yasalara uygunluk” açısından bakıyor tüm olaylara, Anayasa Mahkemesi başkanlığından gelen bir alışkanlıkla.
Cumhurbaşkanın davranışlarına bizim anladığımız manada bir “nezaket” değil, yasalar çerçevesinde bir “nezaket” hakim olmuş sanırım.
Biz insani bir nezaketin, gözleri sevgi dolu bir nezaketin o makama gelmesini arzuluyoruz. “Peki adaylar arasında öyle birine rastladın mı?” derseniz, maalesef “hayır!” derim.
“Nezaketin” kardeşi “estetik” ise bu adayların hiçbirinin yanından bile geçmemiş.
“Estetik”, sadece iyi giyinmek, profilden iyi resim vermek anlamını içermiyor tabii ki.
Parayla satın alınan “üstün zevkler” de estetik için yeterli değil.
Yoksa mevcut pek çok siyasi, bu estetiği çoktan yakalamışlardı!
Estetik “güzel olan”, “mide bulandırmayan”, “içimizi kaldırmayan” icraatlara imza atmanın adıdır.
Taksim’e yalnızca bir cami yapma değil, bir “Sultan Ahmet” yapmanın adıdır estetik!