Gerçek anlamda şükür, nimetin farkında olmak, nimet sahibini tanımak, nimeti nimet sahibinin ölçüleri doğrultusunda kullanmak ve dilimizle O'na sayısızca teşekkür etmekle olur. Konumu ve durumu ne olursa olsun, her insan Yüce Yaratıcının sayısız nimetleri içerisindedir. Bir kere var olmak en büyük nimet, insan olmak nimetlerin en şereflisi, Müslüman olmak nimetlerin en güzeli. Ve diğer nimetler. Ve kendisinden istediğiniz her şeyden size bir parça verdi. Eğer Allâh'ın nimetini saymak isteseniz sayamazsınız! Doğrusu insan çok haksızlık edendir, çok nankördür! (14/34, 16/18)Pek çok insan vardır, içerisinde yüzdüğü nimetlerin farkında olmaz. Nimetin gerçek sahibini tanımaz, Onu hatırlamaz, Ona teşekkür etmez. Diliyle elhamdülillah, çok şükür Allahım demez; nimeti Yüce Allahın ölçüleri doğrultusunda kullanarak haliyle şükretmez. Pek çok insan vardır nimetin asıl sahibini unutur da geçici/arızî sahipleriyle uğraşır.Nitekim nimetlerin asıl sahibi olan Yüce Yaratıcı, nimete şükredersek, onların artırılacağını; nimete nankörlük edersek azaba uğratılacağımızı bildirir: Ve Rabbiniz size şöyle bildirmişti: Andolsun şükrederseniz elbette size daha fazla veririm ve eğer nankörlük ederseniz azâbım pek çetindir." (14/7)Kurânda sahip olduğumuz pek çok nimetin elimizden alınıvereceğini bildiren ayetler vardır. İşte onlardan bir kaçı:De ki: Baksanıza, eğer Allâh, üzerinize geceyi kıyâmet gününe kadar sürekli kılsa Allah'tan başka size ışık getirecek tanrı kimdir? İşitmiyor musunuz?" De ki: Baksanıza, eğer Allâh, üzerinize gündüzü, kıyâmet gününe kadar sürekli kılsa, Allah'tan başka, size dinleneceğiniz geceyi getirecek tanrı kimdir? Görmüyor musunuz?" (28/71-72)De ki: Söyler misiniz, eğer suyunuz çekilse, size kim bir akar su getirebilir?" (67/28)De ki: Söyleyin bana, eğer Allâh işitme duyunuzu ve gözlerinizi alsa, kalplerinizin üstüne de mühür vursa, Allah'tan başka bunları size getirip verecek tanrı kimdir? Bak, nasıl âyetleri döndürüp türlü türlü açıklıyoruz, sonra yine onlar yüz çeviriyorlar? (6/46)Dilesek gözlerini silerdik de yola dökülürlerdi, ama nasıl görecekler? Dilesek kılıklarını değiştirip onları oldukları yerde dondururduk, ne ileri gidebilir, ne geri dönebilirlerdi. (36/66-67)Peki hiç düşündük mü, nimetler niçin elimizden alınır? Onların kıymetini bilmezsek, nimet sahibini tanıyıp Ona şükretmezsek, onları yerli yerince kullanmazsak, ya da onları yanlış yerlerde kullanırsak, işte o zaman nimeti kaybederiz.Bir de içerisinde yaşadığımız sıhhat, afiyet, huzur ve güven nimetlerinin elimizden alınıp ansızın azabın/felaketlerin dünyada başımıza gelivereceğini bildiren ayetler var Kurânda. Onların da bir kısmını okuyalım: De ki: Düşündünüz mü kendinizi hiç? Size Allâh'ın azâbı gelse, ya da o duruşma sâati gelse, Allah'tan başkasına mı yalvarırsınız? Doğru iseniz söyleyin. (6/40)De ki: Düşündünüz mü kendinizi hiç? Size Allâh'ın azâbı ansızın, ya da açıkça gelse, zâlim toplumdan başkası mı helâk edilir?" (6/47)De ki: Bakın, eğer O'nun azâbı size geceleyin, ya da gündüzün gelirse... Suçlular bunlardan hangisini acele istiyor?" (10/50)O ülkelerin halkı inanıp kötülüklerden korunsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar açardık; fakat yalanladılar, biz de onları kazandıklarıyla yakaladık.Peki o ülkelerin halkı, geceleyin uyurlarken azâbımızın kendilerine gelmeyeceğinden emin midirler?Ya da o ülkelerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken azabımızın onlara gelmeyeceğinden emin midirler?Allâh'ın tuzağından kurtulacaklarına emin mi oldular? Ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allâh'ın tuzağına yakalanmayacağından emin olamaz. (7/96-99)Onlar, Allah'ın azâbından, sargın bir belânın, kendilerine gelmeyeceğinden veya hiç farkında değillerken ansızın O duruşma sâatinin kendilerine gelmeyeceğinden emin midirler? (12/107)Kötülükler yapmayı kuranlar, Allâh'ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden, yahut hiç ummadıkları bir yerden kendilerine azâbın gelmeyeceğinden emin midirler?Yahut dönüp dolaşırlarken onun, kendilerini yakalamayacağından emin midirler? Kendileri buna engel olacak değillerdir!Yahut azâbın kendilerini bir korku üzerinde yakalamayacağından emin midirler? Doğrusu Rabbiniz, çok şefkatli, çok acıyandır! (16/45-47)Allâh'ın karayı ters çevirip sizi batırmayacağından, yahut üzerinize taşlar savuran bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Ki bunlar olduktan sonra kendinize bir koruyucu bulamazsınız! (17/68-69)Gökte olanın, sizi yere batırmayacağından emin misiniz? O zaman yer, birden sallanmağa başlar ve siz yerin dibine geçersiniz.Yoksa siz, gökte olanın, üzerine taş yağdıran bir fırtına göndermeyeceğinden emin misiniz? O zaman tehdidimin nasıl olduğunu bileceksiniz. (67/16-17)Evet, Allahın azabından kim emin olabilir? Bunca günah ve günahkara rağmen nasıl güvende olabiliriz ki!? Ya Rab, biz yalnızca Sana kulluk ve ibadet eder ve yalnızca Senden yardım dileriz! Sadece Sana güvenip dayanır ve Senden emân dileriz. Mümin, Hâfız, Müheymin, Vâkî isimlerinle tecelli ederek bizleri güvencene al Ya Rab! Ey Mümin, emân ver bize. Ey Hâfız ve Ey Vâkî, koru bizi. Ey Müheymin, gözet bizi. Tüm inananlarla beraber, Allahım!