Rahmetli ninem, ümmî idi. Yani, okuması yazması yoktu. Onun ümmî olması câhil olduğu anlamına gelmez. Meselâ ninem, abdeste çokları gibi aptes değil abdas derdi. Dilinin en temel kurallarından biri olan büyük ünlü uyumunu işletirdi. Aynı kural gereğince ezana da ezen derdi rahmetli. Ümmî ninem, hiçbir zaman teyemmüme teyennüm diyecek kadar bilgisiz olmamıştır. Bilgisizliğin o derecesi, Mine G. Kırıkkanata mahsus olsa gerektir.
Rahmetli ninemin başını her zaman örtülü görmüşümdür. Belki sabah yataktan kalktığı ya da banyo yapmaya hazırlandığı ya da banyodan çıktığı zamanlarda, başının zorunlu olarak açık olduğu anlar olmuştur. Sanırım o zamanlarda bile, bu durumdan, yani saçlarının görünüyor olmasından tedirginlik duymuş, bir an önce örtüsünü başına geçirmenin, bir ucunu yanağının kıyısına iliştirmenin çarelerini aramıştır. Onun böyle davranmasının, nâmahreme, yabancıya görünmeyi günah sayması ile, bu günahtan kaçınmayı istemesiyle belki bir ilgisi vardır ama iş, bununla sınırlı değildir.
Yanlış hatırlamıyorsam nineme göre, başının açık olması, meleklerin hoşnut olmadığı bir durumdu. Başı açıkken odaya meleklerin girmeyeceğini düşündüğü için hemen başını örtmesi gerekirdi. Bu hususta kendisi titizlik gösterdiği gibi, annemin, ablalarımın, yengelerimin, kız torunlarının da ihmâlci davranmamalarını gözetirdi. Onları uyarırken kullandığı kelimeler arasında Allah korkusu, utanma günah kelimeleri başta gelirdi. Kurduğu cümleler arasında, elbette, cehennemde yanmaya vurgu yapanlar da olurdu. Ninem bunları çok içten bir inançla söylerken, hiçbir yapmacık, hiçbir tereddüt içinde değildi.
Evimize şehirden (ne de olsa bizim ev şehrin kıyısındaydı) veya İstanbul gibi başka ve büyük şehirlerden gelen misafirler içinde başı açık bir hanım, kadın veya kız varsa, ninem onların bu durumunu çok yadırgar ve bu yadırgayışını dile getirmekten çekinmezdi. Guzum, Allahın emrine niye uymazsınız ki? Cehennemde cayır cayır yanmakdan gorkmaz mısınız siz?
Böylesi sorulara muhatab olanlar içinde Allah affeder diyeni de, Bir gün örteceğiz diyeni de Bizim çevre örtünmeye elverişli değil diyeni de ninemin anladığını, onlara hak verdiğini hiç sanmıyorum. Ona göre, hiçbir gerekçe örtüsüzlüğü mazur gösteremezdi ve elbette örtüsüzlük nineme göre, neredeyse çıplaklıkla eş değerde idi. Kolları ya da bacakları açık görmekle başı, başın bir kısmını açık görmek arasında pek bir fark yoktu. Ninem, bir kadını saçlarını güzelce örtmesi için uyarırken sadece ama sadece onun iyiliğini istediği için, onu öte dünyada azaptan korumak amacıyla uyarmıştır.
Onun bu uyarışlarını bazen yadırgayanlar, yanlış bulanlar, onu bu davranıştan vazgeçirmeye çalışanlar olmuştur elbette. Sana ne?, Ne karışıyorsun?, Vebâli boynuna!, Her koyun kendi bacağından asılır! veya Ayıp oluyor! Taa nerelerden evimize gelmiş, sen tut onu azarla! gibisinden hatırlatmalar, onu bu davranışından bütünüyle vazgeçirdi mi şimdi hatırlayamıyorum ama Ne var bunda? Kötü bir şey mi söyledim ben? Allahın emrini hatırlatmanın neresi ayıpmış? gibisinden tepkiler gösterdiğini hatırlıyorum.
Rahmetli ninem, insanları çok severdi; onların günahlara batıp cehennemde yanmalarını istemezdi. Onun sevgisi sadece Müslümanım diyenlerle de sınırlı değildi üstelik, gâvurlar için de dua ettiğini hatırlıyorum. Onlar için kullandığı dua cümleleri arasında Allah iman Guran nasib itsin! cümlesi var idi. Günahkâr Müslümanlar için en çok kullandığı cümle ise: Allah ıslah etsin! idi.
Allah, nineme rahmet etsin!