Evlenmeyi diğer akidlerden ayıran özellikler arasında, bu akidden önce bir hazırlık döneminin geçirilmesi gelir. Bütün toplumlarda taraflar nikâhın kıyılmasından önce birbirleriyle bir evlenme arzusu ortaya koymakta, bilahare kısa veya uzun süren bir hazırlık dönemi geçirmektedirler. Nişanlanma dediğimiz bu hazırlık dönemi söz kesme, yüzük takma, şerbet içme, dua etme gibi örfe dayalı uygulamalarla başlamaktadır.
Nişanlanmaktan amaç, tarafların birbirlerini yakinen tanımalarına sebep olmaktır. Nişan için düğün gibi törenler yapılması doğru değildir. Nişan salonda değil, evde aileler arasında dar kapsamlı sade ve samimi bir ortamda yapılmalıdır. Ayrıca, bir nişan elbisesine de gerek yoktur. Mümkün olduğu kadar gösteriş ve israftan kaçınılmalıdır. Gösterişçi dindarlık ve israf, dinimizde haram kılınmıştır.
Tarafların nişanlılık döneminde şu hususlara dikkat etmeleri gerekmektedir:
1. Örfümüzde söz kesme diye adlandırılan nişanlanma, İslam hukuku açısından taraflara hiçbir zaman evlilik mecburiyeti getirmez. Beraberliklerini sürdüremeyeceklerini anlayan nişanlılar her zaman için nişanı bozma hak ve yetkisine sahiptirler. Bu bozulmadan maddi ve manevi olarak zarar gören her iki taraf alınan-verilen hediyeleri birbirlerine aynen iade ederler. Verildikten sonra değişikliğe uğramış hediyeler, değişikliğe uğramış haliyle iade edilir, harcamak veya yenmek suretiyle elden çıkan hediyeler varsa, onların iade sorumluluğu düşer.
2. Nişanlılık hiçbir zaman taraflara evliliğin verdiği beraber yaşama hak ve yetkisini vermez. Çünkü nişanlılar mahremiyet yönünden birbirlerine nikâha kadar iki yabancıdırlar. Nişanlıların birbirlerini tanımaya yönelik münasebetleri, meşru sınırlar içinde olmalı, tesettüre riayet edilmeli, yalnız bir arada kalınmamalı ve bedensel temaslardan uzak durulmalıdır. Ancak kendi başlarına karar verebilecek derecede yetişkin ve aklı başında nişanlıların eşya bakmak üzere çarşıda dolaşmaları; konuşmak ve birbirlerini daha yakından tanımak amacıyla herkese açık mekânlarda oturmaları, toplumun bu yönde müsamahasının bulunduğu durumlarda nişanlılık hukuku çerçevesinde makul ve meşru karşılanabilirse de hayırlı ve takvaya uygun olan öncelenmelidir. Zaruri görüşmeden fazlaya gidip, iş, haz alma boyutuna taşınmamalıdır. Bir Müslüman’ın Allah adına meşru bir çerçevede yaptığı her türlü iş, genel anlamda ibadet olarak telakki edilir. Önemli olan Yüce Allah’ın rızasını ve hoşnutluğunu kazanacak ameller yapmaktır. Evlilik de Allah adına yapılan bir ibadettir. Bu konuda da Müslümanlar çevrelerindeki insanlara güzel örnek olmalıdırlar.
3. Günümüzde gençler, gerek velilerinden izinsiz gerekse velilerin izni dâhilinde nişanlılık döneminde güya dinî hassasiyetleri gözetmek adına “dini nikâh” yapmakta ve sonuçta hiç de arzu edilmeyen üzücü hadiseler meydana gelmektedir. Bu tür olayların yaşanmaması için yapılan akitlerin mutlaka kayıt altına alınıp hukuki güvenceye kavuşturulması gerekir. Çünkü dindar olduğunu söyleyen gençler veya aileleri resmî tescilin olmadığı durumlarda aralarında akdedildiği ifade edilen akitleri inkâr etmekte ve taraflardan biri ve genellikle kız tarafı mağdur duruma düşmektedir. Böylece, dinimizin nikâhtan gözettiği ulvî gaye gerçekleşmek şöyle dursun, insanlar din adına birbirlerine zulmeder hale gelmektedirler.
Unutmayalım ki, nikâh kıyıldığında dinen evlilik hayatı başlar ve karı-koca arasında mehir, nafaka, miras gibi bir takım haklar ve sorumluluklar tahakkuk eder. Günümüzde bu haklar, evlilik resmen tescil ettirilmeksizin korunamadığından, evlenecek kişilerin “resmî nikâh” kıyılmadan ‘dinî nikâh’ kıydırmaları kanunen yasak olduğu gibi, dinen de doğru değildir. Bu itibarla, adayların İslâmî ölçülere riayet ederek nişanlılık dönemini geçirmeleri, evlenmeye kesin karar vermedikçe resmî ve dinî nikâhı geçekleştirmemeleri uygun olur.