Yürümeye devam ettim.Önce kokuyu hissettim. Acıktığımdan olsa gerek, adımlarım kokunun geldiği tarafa yöneldi kendiliğinden. Elinde kepçesiyle ayakta duran adamı fark ettim. Geldiğimi görmesine rağmen işine devam etti. Selam verdim. Selamımı aldı. Yanına oturdum. Bir şey demedi.Tencere ocağın üstüne dikkatlice yerleştirilmişti. Ateş hayliceydi. Başımı uzatınca kaynayan suyun içindeki nohutları gördüm. Karnım guruldadı. Yutkundum. Bir el dokundu omzuma. Kılavuzum. Sevindim onu görünce. Tenceredeki nohuda bak dedi. Ateşten zebun olunca nasıl yukarıya doğru sıçrıyor. Her zaman tencere kaynatınca suyu, içindeki nohut yukarılara sıçrar ve coşkunluk gösterir. Böyle söyledi. Sonra da adamla birbirlerine sanki tanışmışlar gibi bakıp gülümsediler.Dinle dedi. Ve sustu.Şaşkınlığımdan açlığımı unuttum. Nohutla adam konuşuyorlardı. Önce nohudu işittim.Niçin beni ateşle azaplandırıyorsun? Madem satın aldın, niçin baş aşağı indiriyorsun? Adam kepçesiyle başına vurdu nohutun ve sus dedi. İyice kayna ve piş. Sıçrayıp durma. Şikayet etme. Seni sevmediğimden değil, zevk ve çeşni bulasın diye kaynatıyorum.Kılavuzuma döndüm, neler olduğunu anlamak için. Eliyle sus işareti yaptı sadece. Açlıktan hayal görüyor olabilir miydim? Adam devam etti nohutla konuşmasına. Ben de duyuyordum.Bu kaynatışım seni aşağılamak için değil. Gıda olup cana karışasın diyedir. Ey nohut sen bostandayken su içmiştin hatırla. Sulamışlardı seni. Yeşil ve tazeydin. İşte o su bu ateş içindi. Ey nohut, bostanda otladın, yetiştin. Güzel günlerin oldu. Zevk aldın. Oyun oynadın. Şimdi de meşakkat sana misafir geldi. Şikayet etme de ona ikram et. Ta ki misafir teşekkür ederek dönsün. Ta ki nimetler yerine sana o nimetleri veren gelsin.Kılavuzum girdi araya ve seslendi. Günlerdir sesini duymamıştım. Özlemişim.İlahi takdir icabı olarak sana belalar gelince eseflenme! Bu kahırlar yüzünden elindeki sermayeyi sevgiliye bağışlarsın. (11822. Mesnevi Şerhi. Tahir-ul Mevlevi.)Adam konuşmaya devam ediyordu. Ey nohut, belalar tenceresinde kayna ki ne varlığın kalsın, ne de sen kal. Su ve çamur bostanındaydın. Oradan ayrıldın geldin. Şimdi de diri insanlara ve beşeriyyet alemine dahil oluyorsun. Öyle kolay mı bu iş. Nohut dedi ki: Madem ki iş böyledir. Hoşça kaynayalım sen de bu hususta bana yardım et. Bu kaynayışta mimarım sen ol. Vur kepçeyi.Kepçeyle bir daha vurdu tepesine ve nohut tepetaklak daldı kaynayan suyun içine. Şikayetten de vazgeçti.Önüme uzanan mis gibi pişmiş nohut dolu tabağı görünce kendime geldim. Elim kaşığa gitmiyordu. Ye dedi. Ye. Kemali afiyetle ye. Yemeye başladım. Bayağı da acıkmışım. Pek de lezzetli olmuş.Adam bana döndü bu kez. Ben de bu nohut gibiydim dedi. Ateş gibi mücahedeyi tadınca makbul ve layık bir hale geldim. Bir müddet yeryüzünde bir müddet de ceset tenceresinin içinde kaynadım. Bu kaynayışlarla ruh kesildim de şimdi başkalarını terbiye ediyorum. Ürkek ve şaşkın. Nohutluğumun farkına vardım. Kılavuzumun acı sözleri ve buyrukları da kepçemdi. İlahi takdir icabı başıma gelen sıkıntılar da ateşimdi, suyun içinde kaynayayım diye. Nohut halimle yıllardır şikayetler eden, dünyanın en şanssız insanları olduğunu söyleyen, sıkıntılarının ne kadar fazla olduğundan saatlerce dem vuran bir sürü nohudu, kazanlarından kurtarmaya çalışan ben?İsmail gibi başımı rıza bıçağının önüne koydum.www.pozitifdegisim.com