Geçtiğimiz hafta içimiz yandı…
13 vatan evladını şehit verdik…
Kimse kimseye bir şey söyleyemedi…
Yutkundu…
Sustu…
Gözleri doldu herkesin…
Bütün bunlar yaşanırken bazı medya organlarında 13 şehit haberi nasıl işlenmeli diye tartışmalar yapılmaya başlandı.
Uzun zamandır zaten öyle son dakika olarak verilmiyor şehit haberleri.
Örtülü bir sansür vardı sanki…
Ondan önceki günlerde de şehit haberleri gelmişti aralıklarla…
Televizyon kanallarında küçük haberler olarak geçmişlerdi…
Ancak buna kimse kayıtsız kalamazdı, 13 şehit vardı…
13 fidan şehadet şerbetini içmişti…
Evet bütün buna rağmen televizyon kanalları “eğlence” programlarına ara vermeli mi vermemeli mi gibi bir tartışmaya girmişti.
Köşe yazarlarından büyük bir bölümü“normal” bir günmüş gibi davranılmalı diyorlardı.
Yani öyle abartmaya (!) gerek yoktu, toplumu galeyana getirmeye ne gerek vardı?
Evet galeyana, kin ve nefret tohumlarına kimse geçit vermemeli, biz bu ülkede binlerce yıldır kardeşçe yaşadık ve yaşamak istiyoruz.
Ancak yüreği yanan insanlar da acılarını dile getirirken bırakın size sormadan, size danışmadan, sizin ileri demokrasi anlayışınızın ülkeyi getirdiği noktayı sorgulayarak protesto edebilsinler.
Bırakın da ateşin yüreklere düştüğü gün eğlence programlarından vazgeçmeyen, kapitallerinden taviz vermeyen televizyonları protesto etsinler, bırakın da 13 şehidin verildiği gün İstanbul’un göbeğinde Kürtçe şarkılar söylerken zafer işareti yapanları protesto etsinler…
13 şehit sonrası protestoların olmasından daha normal ne olabilir ki.
Normal olmayan şey böyle bir günde zafer işareti yapanları mazur görmek…
Bakın Kürtçe şarkılar söyleyenler protesto edilsin demiyorum, “zafer işareti” yapanlara sözüm…
Çünkü bu tarz davranışlar siyasi bir tavır anlamını taşır, milleti yaralar ve toplumda içten içe bir hınç yaratır.
Sakınmamız gereken şey budur.
Unutulmamalıdır ki, insanların acılarına saygı duymasını öğrenmekte ileri demokrasinin gereğidir…